Gregory Dart – Karşılıksız Aşk: Kovalamak ve Kovalanmak Üzerine

Dart’ın başından geçen iki mevzu var, başta ve sonda, hoşlaşmanın ne zaman tacize dönüştüğüne örnekler. İlkinde bir sürü e-posta, mektup, mesaj, kart, iletişmek için ne varsa. İşteş fiil doğru olmadı gerçi, tek taraflı iletişime ne denir, iletim? İletim kurmak, sağlamak için ne yol varsa deniyor Lucy, Dart’ın yolladığı sinyalleri yanlış anladığını söyleyebiliriz ama hikâyeyi tek bir taraftan, üstelik doğru anlatıldığını bilip bilmeden dinlediğimiz için her şey mümkün. Mevzu şu: Dart iki yıl önce bir konferans sırasında tanışıyor Lucy’yle, kadından hoşlanıyor ve hamle yapıyor. Biraz muhabbet ediyorlar, muhabbetin ötesinde bir şey olup olmadığını bilmiyoruz. İkisi de akademisyen, gayeleri var, önemli kişiler ve daha da önemli olacaklar belli ki. Türkçesi komik, “Git de yaşam edin!” diye ünlemelik bir durum yok. Da işte, Dart ilişkinin gerisini getirmek istemiyor bir noktadan sonra, Lucy sarmaya başlıyor. Önce mektup yolluyor, sonra Dart’ın oturduğu yerin yakınında bir yere taşınıyor, eyvah. İncitici şeyler söylemeye başlıyor, mesela Dart hayattan ne istediğini bilmeyen bir adammış, neden o kadar soğukmuş, bilmem ne. Dart usulca sakinleştirmeye çalışıyor, aralarındaki yakınlık kopsun istemiyor açıkçası, buluşuyorlar ve sohbet ediyorlar. Araya biraz zaman girince Lucy yine yardırmaya başlıyor, Dart korkuyor ve son bir konuşmayla işleri rayına koymayı planlıyor. Tarih ve yer belli de annesi rahatsızlanınca buluşmaya gidemiyor, telefonunun şarjı da bitince haber veremiyor Lucy’ye. Ortalık biraz sütliman olunca telefonunu şarj ediyor Dart, açıyor, bir dünya mesaj. İki saat boyunca beklemiş Lucy, sonra biraz daha beklemiş, tam bir aşağılıkmış Dart, böyle şeyler. Ghosting önceden var mı yok mu bilmiyoruz ama şu aşamada kesinlikle var, Dart ölü taklidi yapıp fırtınanın dinmesini bekliyor, iki ay sonra her şeyi anlattığı bir e-posta gönderiyor. Cevap Lucy’nin bir arkadaşından geliyor, artık daha fazla rahatsız etmesinmiş Dart, kadının kafasını karıştırıp hayatını zorlaştırıyormuş. Zaten düşünüyordu, acaba gerçekten de Lucy’nin farklı şekilde değerlendirebileceği bir şeyler yazdı mı, kadını manipüle etti mi, neler oldu öyle? Muhtemelen korktuğu şey oldu işte, Lucy’nin bazı şeyleri nasıl anladığını bilmediği için her şey mümkün. Bir şey yapıyoruz, söylüyoruz ve karşımızdakinin ne düşüneceğini, nasıl tepki vereceğini aşağı yukarı biliyoruz, tanıdıkça biliyoruz da yeni tanıştığımız biriyle çok daha dikkatli olmalıyız tabii. Ekin’le yeni tanıştığımız sıralarda Sözlük’te yazdığımdan bahsetmiştim, entry’lere bakarken bir iki şeye denk gelmiş, daha en baştan mahvoluyordu ilişki. Kadın düşmanı olmadığıma, ironi yaptığıma inandırana kadar canım çıkmıştı, kuşkulu gözlerle baktı bir süre. Bill Burr’ün gösterilerini düşünüyorum, adam tam bir şerefsiz olduğunu kendi söylüyor, mizojin damgasıyla nasıl yaşıyor acaba? İronisini anlamayanlar ağır gömüyorlar, adam umursamadan gösterilere çıkmaya devam ediyor. Niye umursasın, bu tamamen ayrı ve upuzun bir tartışma konusu. Sonuçta Pirandello’nun dediğine geliyoruz, birine bir şey söylemek, birinin bir şey söylemesi, anlaştığımızı düşünmemiz ama aslında hiç anlaşamamamız. Sözcüklere kendi anlamlarımızı yüklüyoruz, ortak anlamların fazlalığınca anlaşabiliyoruz, öbür türlü kendi kendimizle anlaşıyoruz en fazla. İkinci mevzuda kovalayan bu kez Dart, spor salonunda görüp âşık olduğu kızla yakınlaşmak istiyor. Bir kahve içebilirler, evet ama ötesi olmaz, kızın ilişkisi gayet yolunda, yine de sohbet çok keyifli, Dart’a teşekkürler, karşılaştıkça sohbet ederler tabii ki, kahve de içerler ama pek zamanı yok kızın, öyle her istediğinde ulaşamaz Dart, arka arkaya e-postalar yollar, cevap alamaz. Kızın mahallesinde dolanmaya başlar, denk gelirlerse ne güzel. Sağlıksız bir durum tabii, ısrar etmenin anlamı yok görüldüğü üzere, kız kapıyı bariz bir şekilde kapamış. Aylarca dolanıyor Dart, en sonunda rastlaşıyorlar ve sohbete kaldıkları yerden devam ediyorlar. Şansını bir kez daha denediğinde yine hüsran, kızın ilişkisi daha iyi. Teşekkür edip mutluluklar diliyor Dart, uzaklaşırken kuş gibi özgür olduğunu hissediyor, son kez konuşmasalar belki zorlasa gerçekleşebilecek bir ihtimali düşündükçe içi içini yiyecekti. En az hasarla kurtarıyor açıkçası, ısrarı yüzünden kızın kendisini sapık olarak görmesinden de korkmuyor artık haliyle, rahatlıyor.

Stalk, takip, taciz, ıstırap olmak, peşine takılmak, hepsi olmayan bir şeyleri oldurma çabası. Kendine güven duymayan insanlar bir başkasının varlığıyla bütünleneceklerini düşünüyorlar ama bir başkasından önce kendi kendilerini tamamlamaları gerekiyor, hedeflerine ulaşsalar bile esas boşluğu kapayamadıkları için aynı rahatsız edici davranışları sürdürerek takıntılarını beslemeye devam edebilirler. İlginçtir, 1970’lere kadar bu tür davranışların nesne tarafından da bir ölçüde desteklendiği, işbirliği olmadan meselenin rahatsız edici boyuta gelmeyeceği düşünülürmüş, John Lennon ve Jodie Foster’ın başına gelenlerden sonra kurbanın hiçbir sorumluluk taşımadığı, rastgele oluşan şiddete maruz kaldığı kabul edilmiş. Yatağımdaki Düşman ve Öldüren Cazibe gibi filmlerin fantezilerini sanata dönüştüren senaristlerin uydurmaları olduğu söylenmez olmuş artık, meseleyi açımlayan kitaplarla ilgili Dart’ın yorumu: “Gerçekte bu kitaplar, izleyerek tacizi ne kadar katı bir biçimde gizli kapaklı bir insan davranış biçimi olarak belirlemeye çalışırlarsa, bu davranışın o kadar çok her şeyin arasına sızabildiği görülüyor.” (s. 39) Aşırı yoruma kayan yanları da var bu kitapların, örneğin Beatrice’nin aslında taciz mağduru olduğu söylenebilir mi? O dönemdeki Batı toplumunda, takip etmek, laf atmak normal görüldüğü için günümüzden bakınca arıza çıkaran bir durum var ortada, anakronik bir mevzu. Bir Faunun Öğleden Sonrası‘nı hatırlıyorum, kırk yıl önce tecavüz olarak görülmeyen bir davranış, kadınları zorlayarak bir şeyleri elde etmek gündelik yaşamın normlarından biri olarak görülüyordu da artık öyle olmadığı için şiddete maruz kalan kadın tecavüz davası açabilir mi? Ricky Gervais ve Bill Burr gösterilerinde o zamanın insanlarını o zamanın genel geçer ahlakıyla yargılamak gerektiğini söylüyor, tabii bu görüş işlenen suçu suç olmaktan çıkarmıyor. Bir insanı istemediği bir şeyi yapmaya zorlamak zaman fark etmeksizin şiddet olarak görülmeli, dolayısıyla hikâyedeki dava çok absürt gelmemişti bana, politik güce sahip erkeklerin birbirlerini kollayarak davayı iyi etmeye çalışmaları da tuhaf değildi, üstü kapatılıyor bunların. Mesela Full Actors Roundtable‘da Harver Weinstein’la ilgili bir soru sorulduğu zaman Tom Hanks dümdüz yorumluyor mevzuyu, bazen öyle şeylerin yaşandığını, yaşanan öyle şeylerin çok kötü şeyler olduğu, keşke olmasaları söylüyor. Mümkün mü yani hiç duyulmaması tacizin ve tecavüzün, sanki ortaya yeni çıkmış gibi konuşulmasına tilt oldum. Neyse, medyanın özel alanı ortadan kaldırdığına değinilen bölüm de hoş, Dart’a göre her an ulaşılabilir olmak ulaşılamama, iletişime geçmeme hakkını ortadan kaldırdı. Erişilememe hakkımız var bizim, en doğal hakkımızdı bir zaman öncesine kadar. Benim telefonumla gün içinde ilgilenme sürem yarım saati geçmez, zımbırtıyı salonda bırakıp işime gücüme bakarım telefon beklemiyorsam. Sorun bu, her an ulaşabilmek isteyenler telefonun amacını söyletiyorlar bana. Ulaşılabilmek. O an ulaşılmak istemediğimi anlatamıyorum, bu bariyer gerçekten de kalktı ortadan. Onlar bastırdıkça ben uzaklaşıyorum, açmıyorum, bakmıyorum, işim gücüm var benim. Eski eşim günde iki saat telefonla konuşuyordu, ben on dakika konuşmaya katlanamıyorum. Kavga mı edilecek, telefonda değil de yüz yüze etmeyi tercih ediyorum falan, ne bileyim.

Kişisel sınırlarımız, istencimiz, özgürlüğümüz, her şey var bu kitapta. Okuyun, aydınlanın, tavsiye edin. Ve aramayın kardeşim, açmıyorum. Daha doğrusu canım istediğinde geri arıyorum. Canım istemezse aramıyorum. Ulaşmayıverin öyle.

 

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!