Lucius Annaeus Seneca 3 yılında doğuyor. 3 diye yıl var, yaşandı. Hispania’nın güneyindeki Corduba’da doğuyor Seneca, babası ünlü bir hatip ve retorik öğretmeni, kökleri Etrüsklere dayanıyor muhtemelen. Erken yaşta Roma’ya getirildikten sonra babasının isteğiyle eğitim almaya başlıyor, onun da ünlü bir hatip olması beklenirken yoldan sapıyor ve felsefe öğrenmeye başlıyor, Pythagorasçı Sotion ve Stoacı Attalus’tan. Baba telaşlanıyor, o sırada Tiberius garip giyimli filozofları Roma’dan uzaklaştırıyor, Roma gençliğini saran Yunan felsefe akımlarına düşman. Pompei’ye ve Mısır’a gönderiliyor Seneca, eğitimini oralarda sürdürdükten sonra 31 yılında Roma’ya dönerek devlet kademelerinde görev almaya başlıyor. Caligula’nın emrinde iyi işler çıkarıyor ama imparator kıskanıyor adamı, ölüm cezası veriyor. Arkadaşlarının araya girmesiyle canını kurtarıyor Seneca, Caligula’nın yerine Claudius geçince bir nebze rahatlıyor ama İmparatoriçe Messalina’nın öfkesine hedef olup sürülüyor bu kez, Korsika’ya gidiyor. Messalina ölüp yerine Agrippina geçince affediliyor, Agrippina’nın oğlu genç Nero’ya ders vermesi için Roma’ya davet ediliyor. İmparatoriçe felsefeden hiç hoşlanmasa da Seneca bildiğini okuyor, Nero’ya Stoa ahlâkını öğretmeye başlıyor, diğer yandan imparatorluğun yönetiminde söz sahibi oluyor. Yaşlandıktan sonra emekliliğini isteyerek görevi bırakıyor, yıllar boyunca biriktirdiği servetini geride bırakarak. Bu nokta önemli, “Yaşamın Kısalığı Üzerine” adlı metninde gerekirse bütün servetini geride bırakıp mutluluğa koşacağını söylüyor çünkü, dediğini yerine getirmiş. Ailesinin servetinden ötürü türlü eleştirilere maruz kaldığı zaman zengin olmanın değil, zenginlikle faydasız işler yapmanın eleştirilebileceğini anlatıyor uzun uzun, özgürlüğü kazanmak pek faydalı bir iş tabii. Gerçi 65’e kadar felsefe çalışmalarını sürdürebiliyor, o yıl Nero’ya düzenlenen bir suikastı düzenleyenlerin arasında adı anılınca imparatorun verdiği cezayı uygulayarak yaşamına son vermek zorunda kalıyor. O zamana kadar kaleme aldığı pek çok mektup ve tragedya günümüze kadar ulaşmışsa da tam olmayanlar var, “Mutlu Yaşam Üzerine”nin son kısmı kayıp mesela. Mevcut bölüm gayet hacimli gerçi, teselliyse artık.
Stoacı öğretinin Kinik yorumlarını Seneca’nın felsefesinde görebiliyoruz, Antik Yunan’da mülkiyete ve yerleşik yaşamın yoz düzenine karşı çıkan Kinikler sadece erdemli insanların bir arada yaşayabilecekleri bir dünyayı kurguluyorlardı, Stoacılar bu düşünceyi sürdürerek ideal toplumu düşündüler. Roma’da bu görüşler yumuşadı, MÖ 180’de Stoa okulunun başındaki Panaetius öğretiyi Romalı aristokratların ihtiyaçlarına uygun bir hale getirdi. Ulaşılamaz hedefler Roma’nın politik ikliminde ulaşılabilir olanlarla değiştirildi, eski ütopyacı anlayış ortadan kaldırılarak politik yükümlülüklerin yerine getirilmesi uygun görüldü. Toplumsal yaşam içinde yüce gönüllü, adillik gibi değerler öne çıkarıldı, böylece eli ateşe sokma gibi erdem örnekleri uygulamadan kalkmış oldu ki öyle erdem de olmaz olsun. Kısacası bu metinler Roma dönemi Stoacılığının yaşam anlayışını yansıtıyor, ölçüsüz hazları reddetmenin de bir haz anlayışı olduğunu savunan Seneca erdemli yaşamanın kodlarını sunuyor. Bu haz olayını “Epicurusçuluk” meselesinde derinlemesine inceliyor, mutlu bir yaşam için erdem ve haz arasındaki ilişkileri irdeleyerek felsefi paradigmayı yorumluyor, çıkarımlarıyla kardeşine ve eşinin akrabasına iyi ve uzun bir yaşamın sırlarını üfürüyor. Hoş. Bütün bunları çevirmen C. Cengiz Çevik’in sunuş yazısından çarptım, kulaktan dolma bilgilerle okumaya başlayacak okur için oldukça bilgilendirici bir yazı, Çevik’e teşekkürler.
“Mutlu Yaşam Üzerine” Seneca’nın kardeşi Gallio’ya yazdığı mektup. Herkesin mutlu yaşamak isteyip yaşamı mutlu kılan şeyi bilmemesinden kaynaklanan körlükten dem vuruyor Seneca, ardından belli bir hedef belirlemenin öneminden bahsediyor. Amaca ulaşabilmek için en kısa yolu da belirledikten sonra harekete geçeceğiz ama bunu insanların gürültüsünü ve çığlığını izleyerek yapmayacağız yoksa hayatımız alavere dalavere içinde sönüp gider. “Hayvan sürüsünün aksine” yeni bir yol bulmak yaygın kanaate teslim olup karmaşık işlere girmekten çok daha iyi, halk meclislerinde olduğu gibi bir şeye destek olup sonra ona karşı çıkmak zaman kaybı. Seneca kendi zamanının olaylarına da değiniyor sıklıkla, Çevik her bir detay için dipnot düşerek Roma vatandaşlarının oylama biçimlerinden devletin yönetim kademelerine kadar pek çok konuda bilgi veriyor, süper. Neyse, tüm Stoacıların o dönem kabul ettiği gibi nesnelerin doğasına uyum sağlamak iyi, doğanın yasasına göre kalıba girmek bilgelik. Kendi doğasıyla uyumlu olan yaşam mutlu bir yaşam demek, cesur ve dinç olmak, bedene uyumlu bir zihin yapısına ulaşmak, talihin armağanlarını memnuniyetle karşılayıp armağanlara köle olmamak yapılması gerekenler arasında. Erdemli olmak yani, iyinin ve kötünün ne olduğunu bilen insan kendisini hazların peşinde koşar halde bulmaz. “İnsan hazza üstün geldiği gün, acıya da üstün gelecektir.” (s. 9) Talihe kayıtsız kalmak sarsılmaz bir sevince yol açar, iyiliklerin kendiliğinden değil de kişinin iyiliğinden doğduğunu bilmek topukları birbirine vurdurur. Stoa felsefesinin temel ilkesi. Bu hakikatin dışına çıkan kimse mutlu olamaz, başına gelenleri kabullenen ve her çeşit olumsuz duruma uyum sağlayan insan mutluluğa kavuşur. Kendi içinde dengeli ve düzenliyse dünyayı da öyle görmeye başlar, elde etmesi gerekenle elde ettiğinde olumsuz şekilde etkileneceğini ayırır. İki felsefi akımın ayrımı için şu alıntı iyi sanırım: “Sen hazzı kucaklıyorsun, ben ona gem vuruyorum; sen hazdan hoşlanıyorsun, ben onu kullanıyorum; sen onun en yüce iyi olduğunu düşünüyorsun, ben onu iyi olarak bile görmüyorum; sen haz için her şeyi yapıyorsun, ben hiçbir şey yapmıyorum.” (s. 15) Seneca’nın anlattığı bilgelerin hazzı yüzyıllar sonra Nietzsche’ye esin vermiş olabilir mi acaba, Seneca sakinlikten ve ölçülülükten bahsederken Apollonculuk düşüncesi için zemin hazırlıyor sanki. Erdemle bitiriyor yine, gücü kendinde bulan için erdemli, mutlu bir yaşam sürmek çok kolay ve en iyisi.
“Yaşamın Kısalığı Üzerine” Paulinus’a yazılmış, Seneca’nın eşinin yakın akrabasına. Aristoteles’ten bir alıntı, hayvanların birkaç ömrü varken insanın bir tane, o da oldukça kısa. Üstelik Hippocrates’e göre yaşam kısa, sanat uzun, bu da başlı başına acı verici. Kısıtlı zamanı boşa harcamamak için işleri güçleri iyi planlamak, ömrü bir şeye adamak lazım, aksi halde lüks ve umursamazlık yüzünden akıp giden yılların farkına varmıyoruz. İstediklerini yapmak için ellili yaşlarını bekleyenlere de çatıyor filozof, neden bekleyelim? Plan yap, uğraş, didin, o uğraş zamanı yavaşlatacak. Mala mülke gömülmüş insanları yererken kendi zenginliğinin bahsi başlıyor, Seneca gücünden o an vazgeçebileceğini söylüyor kısaca. Asıl özgürlüğünü ve bolca zamanını sağlayan şey bu fikir, vazgeçebilmek. Şarap ve şehvet dışında bir şeye vakit ayırmayanları en kötüleri sayıyor, bunları utanç verici meşguliyetleri yüzünden yeriyor. “Uzun yaşamıyorlar, uzun süre var oluyorlar”, yaşam üzerine düşünmüyorlar, bir şeyler etraflarından geçip gidiyor, bunların arasında kendi istekleri de var belki. Yaşam körleri bunlar, pu Allah bunları. Kendini güvende hisseden, hedeflerinin peşinde koşan insan dinç, dingin bir zihne kavuşuyor, boşa kürek çekmiyor. Metnin geri kalanında da bu görüşlerin çeşitlemeleri yer alıyor, faydasız uğraşlar için verilen birkaç örnek ilginç. Örneğin Homeros’un hangi metninin daha önce yazıldığını tartışmak, Odysseus’un kaç kürekçisi olduğunu tahmin etmeye çalışmak ve bu konuda kavga etmek, geçmişte yaşanmış, belirsiz olayları uzun uzadıya tartışmak gereksiz. İnsan yaşamayı bir ömür boyu öğrenir ama bunlardan değil, kendi varlığına eğilerek. Zaman hakkında düşünerek bir de. “Ancak geçmişi unutanların, şu anı es geçenlerin ve gelecekten korkanların ömrü çok kısa ve kaygıyla doludur.” (s. 68)
İlgilisi okusun, Roma döneminin sosyal ve siyasal yaşamıyla bezenmiş düşünceler pek hoş.
Cevap yaz