Paolo Rossi – Gemi Batıyor Seyreden Yok

Veronica O’Keane benliğin her an şimdinin sürerliğiyle değiştiğini, geçmişin bu değişimle tekrar kurulduğunu, geleceğin de bir şey olduğunu söyler, hatırlayamadım, herhalde gelecek imgesinin inşasına dair bir şeydir. Genişletelim, Rossi’ye göre insan insanın değişiminden ibaret değildir, topluluğun doğrultusudur, felsefenin teknikle imtihanıdır, modernitenin sazı eline alıp bütün türküleri tek bir türküye tıkana kadar insanın si telini tıngırdatmasıdır. “İlerleme” tarihin sonuna da getirmişti bizi, Batı uygarlığının çöküşüne dair görüşler dolaşıma sokulunca kıyıdan izleyenler geminin batmasını beklemeye başlamışlardı. “Altın sonbahar” bir türlü geçmedi, muhtemel bütün varsayımları sıralamak ve birinin tutmasıyla haklı çıkmak iş değil Rossi’ye göre, bu temel üzerine kurulan metinler yıllar içinde mizah metni olarak değer görmeye başladı. Karşı kıyıdakiler doğayı masumiyetle özdeşleştiriyorlar, modernlikten nefret ediyorlar, fokları insanlara yeğliyorlar, sarkaç onlardan diğerlerine doğru yol aldığında bu salınımın bir özeti çıkıyor ortaya: demokrasi iyi işlerse iyidir, eşitliği sağladığı ölçüde fokçularla insancıları bir arada tutabilir ama semptomu gideren tedavi semptoma dönüşür. Klasik anlamıyla ilerlemeyi de katabiliriz bu salınıma, ilerleme iyiyse ilerlenen yeri yadırgayanlar için kötüdür, yolda bir şeyler kaybolmuştur çünkü, teoriyle sağduyunun çatışması için koşullar uygundur artık. Rossi bu metinde Hans Blumenberg’in biçimini ödünç alarak bir kavramın tarih boyunca izlediği yolu aydınlatıyor, diyalektik çözümlemelerle ilerleme üzerine düşünenlerin kastlarını ortaya çıkarıyor. Tartışmaya çalıştığı noktaları on küsur maddede özetlemiş, biri: “Bruno’nun yaşadığı dönemden Newton’ınkine kadar, çeşitli biçimlerde var olan bilginin ilerlemesi ve insan soyunun yetkinleşmesi savı, geç-Aydınlanmacı ve olgucu düşüncenin kimi ünlü temsilcilerinin algıladığı biçimiyle ilerlemeci olanlardan farklı özelliklere sahiptir.” (s. 16) Bilginin birikimci olduğuna ilişkin fikir bilimin demokratikliğinin iddiası aynı zamanda, ilkel teoloji (Prisca Theologia) geleneğinde bilgi doğanın gerçeğine ulaşabilen babalara aitti, Demokritos’tan Newton’a pek çok düşünürün çözümlediği, künhüne vardığı -nefret ediyorum şu kalıptan, öfkelenmek için yazdım- ve yarı gizemli bir dille anlattığı formdaydı, simyagerlerin metinleri örnek. “İlerlemiş” bir uygarlığın şahidi olarak daha mı bilgiliyiz, bilginin artışı ve dağıtımı daha üstün olmamızı mı sağladı, tartışılır. Tarihçilere göre daha ayrıcalıklı bir konumda değiliz, bizden öncekilerin yorumları bize ne kadar uymuyorsa bizim yorumlarımız da bizden sonrakilere uymayacak. Bilgiyle aynı hızda genişleyen uzamı, keşfin, dünyanın, evrenin, bilimin alanını düşününce çağımızın “her zaman önceden bilen” filozoflarının ve karamsar insanlarının istikameti tek olmaktan çıkıyor fakat meyil o istikamete. “Ne yazık ki bu insanlar sadece fikirlerini ifade etmek için değil, fakat iktidarı belirlemek için uygun zamanı ve zemini buldukları anda yalnızca karamsar olmakla kalmaz, son derece tehlikeli, kimi zaman da öldürücü olurlar.” (s. 22) Rossi devrim (revolutio) kavramına önem veriyor, kökeni “devinim”. Bir ölçüde belirsizliği de taşıyor bu, yazarın Musil’den alıntıladığı fikir: tarihin eğilip bükülmez bir nedensel yasaya tabi olmaması, tanımadığı ve gitmek istemediği bir yerde bulunan birinin yolunu takip etmesi.

Mevzu çerçevelendi, deniz eğretilemelerinden Francis Bacon’ın ilerlemeyle ilgili metinlerine çıkıyoruz. Bacon’a göre Roma ve Yunan dönemlerinden aşağı değildir 16. yüzyıldan önceki birkaç asır, dünya tarihi deneyim ve gözlemle zenginleşmiş, buna rağmen “yeni korkusu” ve eski çağa duyulan özlem insanların geleceğe umut bağlamasını engellemiştir. Aristoteles’in büyük bir deniz kazasından sonra su üstünde kalan bir tahta parçası imgesini Deccal’in imgesine yaklaştırır Bacon, yetkiyi zorla ele geçirenin ve kendi adına kullananın Aristoteles olduğunu söyler. Kendinden önceki filozofları yalnızca sataşmak ve aşağılamak için anan Aristoteles felsefelerin çeşitliliğini yok etmiş, “bütün kardeşlerini öldürmeden hüküm süremeyeceğini düşünen Osmanlıların soyundan gelen bir prens”e benzemiştir. Bacon için Sokrates öncesi Aristoteles’ten daha üstündür, çağları aşabilen her tahta parçası salt bu yüzden değerli görülemez, önemli olan diğer parçaların zaman zaman yeniden su yüzüne çıkabilmeleridir. Kesintisiz bir ilerleme mümkün değildir, uluslar geçmişin parçalarını farklı zamanlarda benimseyebilirler, savaşlarla yıkılan şehirlerden arta kalanlar başka bir medeniyetin temel taşı haline gelebilir. Yüzeyde uzun süre kalanlar en hafifleridir, göz önünden kaybolmayanlardır. “Yani halk nezdinde, ruhları kandırmayı ve onay vermeye zorlamayı başaran tartışmalı ve kavgacı öğretiler en üst düzeyde değer kazanmaktadır. En yüksek kurgular, bayağı fikirlerin rüzgârıyla sistemli olarak yıkılmakta ve boğulmaktadır.” (s. 32) Bilimin barbarlarca istila edilmesi Aristoteles ve Platon’u etkilememiş, en eski felsefelerin kısmen kaybolmasına yol açmıştır, yine de “mantıklı umutlar” beslememizi sağlayacak yirmi bir madde sunar Bacon, Herakles sütunlarının ötesine geçmeye cesaret eden denizciyi anımsatıp kendini ona benzetir. Machiavelli’ye hizipçi kinin her şeyi yok edebileceği görüşü üzerinden yüklenir, çiğnenen eski yapıtları canlandırmak o yapıtların etkisiyle gerçekleşir. Bacon’ın Machiavelli’den ayrıldığı nokta dünyanın sonsuzluğunu atomcu ve Demokritosçu düşüncede aramasıdır, maddenin Tanrı’dan geldiği fikrini kutsal kitaplarda yazdığı gibi alımlamaz Bacon, değişmez öz Tanrı’sız da var olabilir, kutsal bir kılavuzun o kadar da ileriyi anlatmadığı, devinimin bir yerden sonra öne çıktığı düşünülebilir. “Birçoklarının sadece teknolojik ilerlemenin savunucusu ve sanayi uygarlığının coşkulu ve biraz öngörüsüz havarisi olarak gördükleri bir filozofun düşüncesinde barbarlığın dönüşü, önceki kazaların kalıntılarını, yeni yerlerde ve farklı halklar arasında yeniden ortaya çıkaran zamanın döngüsü ya da çarkı gibi Lucretius geleneğine yakın ve Machiavelli’nin etkisinde kalmış konularda kendini gösteriyor.” (s. 47) Devrim ve gerileme, tarihin sarmal görüntüsü.

“İlerleme Fikrinin Kökenleri” adlı ikinci bölümde yirmi beş maddelik inceleme yer alıyor, günümüze yakın bir noktaya dek bilginin seyri. Tarih öncesinden beri çevreyi denetleme amacıyla kullanılıyor bilgi, çevre ile insan arasında dengeli bir ilişkiyi koruma girişimi. Bilim imgesi ortaklıklar kurduğu gibi ayrılıkları da ortaya çıkarıyor. “Birçok kez belirtildiği gibi, bu imge sözde ilkel kültürlerde, Doğu’nun büyük kavramlarında, klasik antikçağda ve ortaçağ skolastiğinde yoktur. Modern Batı uygarlığının tipik bir ürünü olarak Avrupa’da XVI. yüzyılın ilk yarısı ile XVII. yüzyılın sonu arasında gün ışığına çıkar. Büyü ile bilimin, doğayı denetlemek, dış dünyaya egemen olmak, insanın iktidarını genişletmek için kullanılan iki tekniği oluşturduğu kesinlikle doğrudur. Yine her ikisinin de, en azından belli tarihi dönemlerde, kurtuluş amaçları olarak görüldükleri ve bilimin çoğu kez dinsel tonlar ve amaçlar üstlendiği de doğrudur.” (s. 55) Modern bilim imgesiyse farklı kuşakların birbiri ardına katkıda bulunduğu, tamamlanmanın kesinlikle mümkün olmadığı inancıyla birlikte “ilerleme” düşüncesiyle birleşmiştir, bunun yanında şüphenin, karamsarlığın her çağda ortaya çıktığını görüyoruz ki ilerlemeyi tekrar tekrar sorgulatan da budur. Bildikçe bilmediklerimizin çokluğunu görmek Bacon’daki “karanlığa düşmeden değişmek” eğilimini ortaya çıkarır, sonuçta kıyamet öğretisiyle durgunlaşmaktansa reform yapmak umudun olanaklı kıldığı eylemlerin ilkidir. Tarihin hızlandığı bir dönemdir Bacon’ınki, Campanella kendi yüzyılının dünyanın dört bin yılda sahip olduğu tarihten daha fazlasına sahip olduğunu, yazılan kitapların beş bin yılda yazılanları aştığını söyler, Dryden yeni dünyalar için yeni felsefelerin bulunduğunu belirtir zira kan dolaşımı, gezegenler, bitkiler, keşfedilen ne varsa eskilerin araştırmalarıyla anlamlandırılamaz. Mükemmellik miti olarak görülen antikçağ ile hümanizm kültürünün tokuşması, daha sonra yoldan çıkan modernizm sonraki maddelerin konusudur, aşırı yüzeysel anlatımımla kıyısına dahi varamadığım derya denizdir. Ne diyeyim, ilerleme karşısında insanın çağlar içindeki değişimi, felsefenin evrimi derin, ilgilisi kaçırmasın bu metni.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!