Lillian Hellman – Şarlatanlar Dönemi

Garry Wills’ın önsözü cadı avının nasıl başladığının, sürdüğünün ve sonlandığının iyi bir özeti, Hellman başından geçenleri anlatırken ABD’nin o hale gelmesi konusunda “Amerikalılık” üzerinden bir hikâye kurarken Wills bürokratik, hukuki aşamaları inceliyor ağırlıklı olarak. Bilmeyen var mıdır, vardır, bu “Şarlatanlar Dönemi” özellikle Hollywood’a odaklanan, dönemin sanatçılarının yargılandığı, hapse atıldığı dönemdir, McCarthy nam senatörün öncülüğünde fişeklenmiş, Elia Kazan gibilerinin üfürmeleriyle yayılmıştır. Dashiel Hammett gibi meşhurlar hapse girmiş, sorgulananların çoğuna kapılar kapanmıştır, fişlendikleri için iş bulamazlar, tutunamazlar yıllar boyunca. Hellman dahi senaryo yazmak için Roma’ya gitmek, Dashiel Hammett’la bir dönem yaşadığı çiftliği satışa çıkarmak zorunda kalmıştır zira yargı masrafları çok yüksektir orada, saatlerce geyikleri izlediği çiftliği içi kan ağlayarak elden çıkarır Hellman, çalışanları ve geyikleri uzun uzun anlatmıştır bu metninde. Kendisi ünlü bir oyun ve senaryo yazarıdır, kimler kimler oynamışlardır senaryolarını yazdığı filmlerde, ne oyunlar yazmıştır, üf, Küçük Tilkiler zamanında Türkçeye de çevrilmiştir, çok mühim biridir yani. Dashiel Hammett en az onun kadar meşhur ve mühimdir, bu davalar yüzünden eserlerinin gelirlerine el konunca yokluk çekmiş, ömrünün son yılında rahat görmüştür bir, o da asıl kıvılcımını çakıp yazımını Hellman’a bıraktığı Toys in the Attic sayesinde. Onca insan yargılanıyor, neden, çünkü “Kızıl Tehlike” peydah olmuş, ABD paranoyaklaşmış, faşizmden sonra komünizm tehlikesi sarmış bacayı, liberallerin çoğu histeriye kapılıp ülkeyi kızıllardan temizleme konusunda kantarın topuzunu kaçırmışlar ki Hellman bunlara laflar hazırlamıştır, sağlam bir giydirir. Wills’in yazısı: mevzu 1947’de başlamıştı, romancı Ayn Rand bilirkişi olarak çağrıldığında fikri alınırken Rusların güldüğü filmlerin kesinlikle propaganda amacı taşıdığını söylüyor, meğer Ruslar bildiğimiz anlamda gülemezmiş çünkü Rusya’da işler o kadar kötü gidiyormuş ki gülmek mümkün değilmiş. Song of Russia‘dan bahsediyor, başroldeki Robert Taylor filmin ilk gösteriminden üç yıl sonra Kurul’un önüne çıktığında tabii ki o dönem filmin çekilmesi konusunda rıza göstermediğini, hiç yapılmaması gereken bir film olduğunu söylüyor çünkü Komünizm propagandası yapılıyor alenen. Dönmek için en uygun zaman: tüm ülke soruşturmayı izliyor, Nixon karşısına gelenleri çatır çatır döndürürken aklanmalarını da sağlıyor, Taylor fırsatı kaçırmamış. Amerika ve Amerikan tarzı yönetim her şeyden önce gelir, yem diye ne atılırsa yutanlar yıllar boyunca birlikte çalıştıkları, evlerine girip çıktıkları insanları suçlayabilirler iyi hazırlanmamış sorulara verdikleri cevaplarla kendilerini yalanlasalar bile. Bu saçmalığın gerisinde politika var tabii, Amerika’ya Karşı Çalışmalar Kurulları Meclisi elli yıldır pek bir şey beceremedikten sonra Truman’ın ateşlemesiyle öne çıkmaya başlıyor, ne ki 1948’deki seçimi kaybeden Truman yüzünden başlayan Soğuk Savaş’a aparat lazım, yargı da işe alet olunca listeler hazırlanıyor, her kurum pozisyon alıyor. Tarihsel plan şöyle: “Dünya Savaşı sırasındaki düşmanlıkların bunca kolay canlanışının bir nedeni, Rusya’yı yeni bir odak haline getirme çabası Amerika’nın kendisi her zaman yabancı öğretiyle çatışma halinde sanışına ve durumu değerlendirişindeki düşünce derinliğine bağlanabilir. Ulusumuzun kendini bir öneriye adayarak varoluşuyla övünürüz Lincoln’ün deyişiyle. Ülkenin doğuş tarihini de, anayasal hükümetin işbaşına geçtiği tarihe değil, ondan on üç yıl önce açıklanan ilkelere göre saptarız. Amerika’nın amaç ve ödev anlayışı, yabancılarla ilişkilerin sıklaşmasının cumhuriyetçi öğretinin katışıksızlığına hep gölge düşüreceği gibi temel bir kaygıyla oluşagelmiştir, bu korkuyu Jefferson da dile getirmişti. Yurttaş ya da yerli kimliğiyle Amerikalı olmak yetmiyordu, kişinin düşüncelerinin de Amerikanvari olması gerekiyordu. Amerikanizm diye bir şey çıkmıştı. Ve doğru düşünemeyen bir Amerikan yurttaşı, Amerika’ya karşı sayılabiliyordu. İdeolojik bir sınavdı bu. Amerika’ya Karşı Çalışmalar Kurulu gibi bir örgütün doğmasına işte bu inanış yol açıyordu. Öbür ülkelerde, sözgelimi Britanya’ya Karşı Çalışmalar gibi bir siyasal kategori söz konusu değildir. Gelgelelim bizim ülkemiz, ideolojiden, devrimci öğretiden serpilen ilk çağdaş ülkeydi, o yüzden de öğretinin katışıksızlığına sıkı sıkıya bağlı kalmanın, ulusal gücümüzün sırrı olduğuna inanmaktaydı baştan beri.” (s. 21) Şu sahneyi hatırladım, başta yabancılar öldürülür, sıra ABD’lilere mutlaka gelecek, yasalara uygun davranmak iyi bir Amerikalı olmaya yetmeyecektir. “Evet, yalnızca bir ülke değiliz biz. Biz bir İzm’iz. Ve bizce doğrunun sınırsız boyutlara ulaşması gerekir ki, doğru yanlışa yüz vermesin, veremesin.” (s. 23)

Hellman süreci 1917 Rus Devrimi’yle başlatır, bir ara Rusya’yla aynı paktta yer almak, böylesi ucube bir dostluk sonraları korkunun büsbütün artmasına yol açmış, SSCB’nin Batı Avrupa’yı ele geçireceği sanılmıştır, öcü böyle yaratılır. McCarthy’nin ayyaş suratında sarhoşken gördüğü karabasanları ciddiye aldığına dair işaretler görmüştür Hellman, gazetecilerin tetikçiliğinden liberallerin sürece destek çıktıkları metinlerine kadar her olguyu bu tedirginliğe bağlar. Kendisi Komünist Parti’ye girmemiştir zira kafa yapısı öyle bir oluşuma katılmaya müsait değildir, serbest düşünürlüğünü korumak ister, Parti’ye katılan Hammett’la bu konuyu hiç konuşmamıştır zira ilişkilerinde bu gri bölgeyi özenle korurlar. Güneyli, delifişek, okumuş ve bolca düşünmüş biridir Hellman, kendi seçtiği yolda yürümenin hakkı olduğuna inanmak üzere yetiştirilmiştir Güneyli beyazlar gibi, annesinin Alabamalı zengin akrabalarına değil de babasının kafası karışık, delibozuk ailesine daha yakın hisseder kendini, bu sebeple eyvallahı yoktur. Sorgulanma sürecinde görüyoruz, dilinin ucuna kadar gelen sert sözcükleri zar zor yutmuş, söylemek istediklerini söylemediği için sonraları pişman olmuştur ama Kurum’u da alt etmiştir sonuçta, avukatlarının tavsiyelerine zor da olsa birebir uyarak kurtulur o cendereden. Yazdığı mektubun etkisi büyüktür kurtulmasında, sorgudan önce gayet sağlam bir savunma yapmış, kendini bir anlamda aklamıştır, salonda hazır bekleyen gazetecilere bu mektubun kopyalarını dağıtan avukatının taktiği sayesinde mevzu kısa sürer. McCarthy’nin hazır bulunduğu ikinci Kurum değil bu, dolayısıyla ön elemeden daha kolay geçebilmiştir Hellman, asıl sıkıntıyı Roma’dayken yaşayacaktır. Senaryo üzerinde çalıştığı sırada kendisini soruşturan birilerinin varlığından işkillenir, Hammett’ın süper tavsiyelerini önemser, etraftaki çalışanlara para dağıtıp kimin araştırma yaptığını öğrenir. CIA o yıllarda yeni kurulduğu için henüz o kadar profesyonel değildir, dandik ajanlar seçer çalışmak için, böylece adımını dikkatli atması gerektiğini kolaylıkla anlayan Hellman hikâyenin henüz bitmediğini anlar. McCarthy’nin dahil olduğu sorgulamalara çağrılacağına dair haberlerin çıkmasıyla telaşlanır yine, soruşturduğu zaman öyle bir şeyin resmiyete yansımadığını anlar fakat başka bir tehlike belirir bu kez, vizesinin süresi bitmek üzeredir ve uzatılmayacağından korkar. Roma’da güvende olmadığını bildiği için Londra’ya gider, inceden vize işleriyle uğraşır ve üç aylık uzatmayı alınca rahatlar. McCarthy o sıra iyice cortlamıştır, deliliği son bulmak üzeredir, aparat görevini yerine getirdiği için meydanı başka aparatlara bırakacaktır artık, Hellman için sorun kalmamıştır. Ömrü boyunca sürecek tikler dışında tabii. Tanıdıklarının masum insanları nasıl suçladıklarını, dönmeyeceği düşünülen insanların nasıl dönekleştiklerini görmüştür, kendinden başka kimseye güvenmemeye dair düşünceleri katılaşır. Nixon’ın başkan seçildiğini gördükten sonra hele, sorgulamalar sırasında önemli görevler üstlenen adamı ülkenin başına geçiren zihniyete dair: “Adlar ve yüzler değişmişti; kumar büyümüştü, ödül, Beyaz Saray’dı artık. Ve boyutları hâlâ belirlenmemiş bir başkanlık rezaletinden bir yıl sonra, bakıyorum olanları yine unutmuşuz. Geçmişimizi aklımızda tutmak istemeyen bir halkız biz. Amerika’da yanılgıları anmak sağlıksızlık sayılır, yanılgıları düşünmek kuruntululuktur, yanılgılar üstüne kafa yormaksa, zırdelilik.” (s. 145)

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!