Margaret Atwood – Penelope

Homeros’un metinleri nihai metin gibi görünüyor ama tek metin değil, parçalar sayısız söylenceden, mitten toparlanıp bir araya getirildiği için anlatılanların kaynağı, tabii hikâyelerin diğer anlatımları da bilinmeli. En bilineninde Odysseus yeminini tutmak için yola çıkıyor, cinliğini gösterip ortamın duman olmasına katkı sağlıyor ki göklerdeki koruyucusu Pallas Athena’ya ne kadar teşekkür etse az. Tanrıça, kahramanın cinliğine hayran olduğu için bir noktada yardımına koşuyor, gerisi Odysseus’un kurnazlıkları: devlerden kurtulması, canavarları hacamat etmesi, dünya güzeli kadınlardan yakasını kurtarması, ardından ev. Nolan’ın filmi seneye geliyor, serüveni seyredeceğiz, o zamana kadar şundan bir fikir edinebiliriz, Odysseus önce bir etrafı kolaçan edip ailesinin kendisine sadık kalıp kalmadığını anlamaya çalışır, son düğümü okuyla fırş diye parçalayıp hikâyenin bir kısmına nokta koyar. Mutlu son mu? Penelope’nin on iki hizmetçisini ipe gönderir Odysseus, Penelope ses çıkaramaz, onların hikâyeleri? Atwood koro bölümlerinde hizmetçilerin anlatımlarına yer verir, geri kalanında sözü Penelope’ye verir zira onlar soru işareti olarak kalmıştır hep, tutarsızlıkların merkezinde onlar vardır.

Ölümün her şeyi öğrettiği yerden konuşur Penelope, bir tas suyun içmediği ya da içer gibi yaptığı lethe piyasada yok henüz, Odysseus var yalnızca. Onun hikâyesi. Penelope’yi güvenilir, özverili, düşünceli davranan biri gibi gösteren hikâye Odysseus’un eşini kandırdığından, hileleriyle kafasını karıştırdığından hiç bahsetmez. “Şimdi herkesin soluğu tükendiğine göre, artık masal anlatma sırası bende. Bunu kendime borçluyum. Bunun için canımı dişime taktım: masalcılık alçak bir sanat. Yaşlı kadınlar meraklıdır buna, gezgin dilenciler, kör şarkıcılar, hizmetçiler, çocuklar – kısacası boş zamanı olanlar. Eskiden ozan rolüne soyunmaya kalksaydım, herkes gülerdi bana -kurnazlıkta soyluluk taslamaktan daha gülünç bir şey yoktur- ama artık herkesin ne dediği kimin umurunda? Halkın görüşü ayaklar altında: karanlıklar, yankılar ülkesine gömüldü.” (s. 13) Baştan alıyor Penelope, babası Sparta Kralı İkarios, annesi bir Naiad, ilkinden ölüm korkusunu aldığı gibi ikincisinden sabrı, akışı öğreniyor Penelope, türün özelliğini, onca yıl sabretmesinin, isyan etmemesinin kaynağı soyunun bu kısmında. Babası küçükken denize atmalarını söylemiş Penelope’yi, bilicilerden biri kefenini kızının dokuyacağını mı söylemişti, öyle düşünüyor Penelope. Naiad’ın kızı boğulmuyor haliyle, dünyada kimseye güvenmemesi gerektiğini anlıyor. Yine koro, yine Penelope’nin anlatıcılığa soyunduğu bölüm, “Zambak”, çok hoş çünkü kapkaranlık yerin niteliğinden bahsediyor Penelope. Zambak tarlaları, loş dehlizler, kat kat acının yanında bir anlık soluk. Borsacılar, pezevenkler karanlıklarda takılıyorlar, bazı yerlerin parlaklığı, çığlıklar, zincir şakırtıları uzun zaman sonra gelmiş, orada geçen süreyi kestiremediği için “yukarıdaki” değişimlerden habersiz Penelope, neler olduğunu anlamıyor ama Hıristiyanlık başta olmak üzere pek çok dinin aşağıyı değiştirdiği belli. Alışkanlıklar devam ediyor ama, eskiden hayvanları kesip kanlarını toprağa akıtanlar aşağıdakileri çağırırlarmış, herkes üşüşürmüş oraya, aralık kapıdan kim geçebilirse. Genellikle Helena’ya seslenirlermiş, Penelope kuzenini kıskanmıyor da aşağılıyor biraz, milletin helak olmasına yol açtığı için. Gerçi zamanla onu da anmaz olmuşlar, birileri kapıyı tek başına aralamaya başlamış, “Hitler”i falan çağırıyorlarmış. Hitler’in kim olduğunu bilmiyor Penelope, makul.

Tanrıların çocuksu bir yanları var, yaramaz çocuklar gibi kibriti çakıp yangını izlemek istiyorlar. Görücü usulü evleniyor Penelope, babasının yaptığı pazarlıklar sonucu Odysseus’a uygun görülüyor, biraz da uysal olduğu için. Helena olsa kıyameti koparıp o kadar kısa bacaklı biriyle evlenmek istemediğini söyleyebilirdi, güzelliğin ve gücün peşinde koşuyor o, Penelope sade huzur istiyor, yaşamak bir de. Kral Nestor’un küçük oğluyla evlenebilseydi, yok. Dedesi de üçkâğıtçı olarak bilinen Odysseus delicesine istemiş Helena’yı “kazanmayı” ama olmayınca, eh, ikinci seçenek de pek fena değil. Yarışta hile yapıyor bu arada, Penelope’nin amcası Tyndareos adamımızın şarabına bir iksir atarak tarihteki ilk doping örneklerinden birine imza atıyor. Bilinen anlaşmanın dışında şöyle bir ihtimalden bahsediyor Penelope, Sparta’yı dönüşümlü olarak İkarios’la Tyndareos yönetecekler ama Tyndareos kardeşini ortadan kaldırmak istiyor, savaşı başlattığında Penelope’yle oğulları arıza çıkaracakları için uzaklardan bir damat iyidir, Odysseus biçilmiş kaftandır hatta. Gerçi pek fena biri de değildir damat, düğün dernek geleneği gereği kadının acı çekeceği bir ritüel vardır ama sallamaz Odysseus, odaya girer girmez Penelope’yi sakinleştirir, böylece kalbine girer kadının. Aklına da. Odysseus da çocukken ölüm tehlikesi atlatmıştır, saldırıyı ailesinin kurguladığını düşündüğünden Penelope’yle aralarında kader ortaklığı da vardır. Ne uyumlu çift. Hikâyelere göre arabaları yola çıktığında İkarios koşup yetişir, kızının kendisiyle birlikte kalması için yalvarır, Penelope’nin kocasını istediğini dile getiremeyecek kadar iffetli olduğu, yaşmağını örttüğü hatırlansın diye heykelinin dikildiği söylenir. “Söylediklerinde gerçeklik payı yok değil. Ancak yaşmağımı indirmemin nedeni güldüğümü gizlemekti. Öz kızını denize atmış bir babanın aynı kızının arkasından koşarak ‘Benimle kal!’ diye dil dökmesi gülünesi bir sahneydi.” (s. 48) Poseidon’un hıncı da karışıyor işe, İkarios’un anlaşmayı berbat etmesi veya Penelope’nin sungu olmayı reddetmesinden belki, kuvvetli bir düşman. İthaka’daki rüzgâr, çamur, soğuk onun yüzünden mi, belki, kayalıklardan ve keçilerden başka pek bir şey yoktur orada. Odysseus sürekli düşüncelidir, sanki bir yerden haber beklemektedir, sütninesi Eurykleia orada işlerin nasıl yürüdüğünü göstermek için Penelope’ye aklınca ders verir, ıstırap da verir ama hakkını yemez Penelope, Telemakhos doğarken o kadar sancılanır ki Artemis’e yakarır Eurykleia, Penelope’nin alnına bezler koyar. Çocuk kurtulsun diyeyse, bilinmez. Odysseus deli gibi sevinir, Helena’nın henüz bir oğlu olmadığını söyler, Penelope garipser çünkü ona nedir yani Helena’nın oğlunun olup olmamasından.

Özel yatağı biliyoruz, karyola direklerinden birinin kökleri hâlâ topraktadır, hani Penelope eşini aldatırsa mevzuyu ortaya çıkaracak bir uyarı sistemi, Odysseus’un icadı. Adada yaşam iyi kötü sürüyor ama fırtına bulutları toplanıyor, Telemakhos daha bir yaşındayken limana Sparta’nın gemilerinden biri yanaşıyor, Helena’nın Troya prensiyle kaçtığına dair haberleri veriyor. Yemin yemindir, Odysseus deli taklidi yapıyor ama katakulli sonucu oğlunu biçmeye ramak kala numarayı sonlandırıyor, yallah savaşa. “Helena böyle kendini beğenmiş olmasaydı, bencil ve dengesiz arzuları yüzünden başımıza gelen onca felaketten, acı çekmekten kurtulur muyduk acaba diye hep merak etmişimdir. Neden sıradan bir yaşam süremezdi acaba? Ama yok – sıradan yaşamlar can sıkardı, oysa Helena hırs doluydu. Şanı yürüsün isterdi. Sürüden ayrı durmaktı özlemi.” (s. 67) Tanrıların fişteklemiş olabileceklerini de unutmayalım, kibrit çöpü ve yangın.

Bekleme aşaması uzun sürer, çok uzun, oğlan büyür, akbabalar dolanmaya başlar, bir dünya hediye dağıtır Penelope ama kendini kimseye vermez. Gündüz örüp gece bozduğu zımbırtı, bilmem ne, bunların hepsi malum. Kadının emeği peki, Penelope eşinin bütün işlerini yürütür, ticari ilişkileri sağlamlaştırır, hani savaştan döndüğünde Odysseus’un takdirini kazanacaktır. “Kadınsı bir alçakgönüllülükle onun erkek işi dediği her şeyi nasıl başarıya yürüttüğü” hayatının eseri olacaktır, Penelope sırf bunun için yaşamaktadır sanki, Adam Smith’in yemeğini yapan annesidir adeta. Hizmetçilerini akbabaların hizmetine sunması denebilir mi bilmem, ateşin sönmesini sağlamak için plan kurmuştur ama kadınların da rızası vardır bunda, efendilerinin sıkıntı çekmemesi için ellerinden geleni yaparlar. Ne yazık ki Eurykleia’ya plandan bahsetmemiştir, bu yüzden Odysseus’la Telemakhos bütün akbabaları öldürdükten sonra kadınları da asarlar. Minos halklarının söylencelerinde bu katliamın bir karşılığı vardır, kılık değiştirerek Homeros’un metinlerine girmiştir, son koro bölümlerinden birinde var.

Hoş bir okuma bu metin, hikâyeyi bir de buradan görmece. Hizmetçilerin sonuyla ilgili özet niteliğindeki alıntıyla bitireyim: “Öyleyse ırzımıza geçilmesi, ardından da asılmamız baba tanrıya inanan ataerkil barbarların gelip anadan kıza geçen ay kültünü zorla ortadan kaldırmalarını simgeliyor olabilir. Başlarında da Odysseus vardı elbet, sonra da kültümüzün Yüce Rahibesiyle, adıyla Penelope ile evlenerek krallığı ele geçirecekti.” (s. 137)

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!