Konu açıldıkça açılır, zengindir, benliğin kayboluşunun orta sınıftan bir aileyi nasıl parçaladığını görürüz, yanında suçun niteliği de söz konusu haline gelir. Frederik’in aşağı yukarı üç yıldır “hasta” olduğunu ispatlamak için telefon kayıtlarına, banka hesaplarına bakmak gerekecektir ki yöneticisi olduğu okulun malvarlığını borsada kaybederken akıl sağlığının yerinde olmadığını kesin olarak bilsin yargı, hapis cezasından anca böyle kurtulacaklar. Kumar bağımlılığı, fevrilik, bütün bunlar tümörle birlikte ortaya çıktıysa tamam, ailesi Frederik’in çocukken de benzer davranışlar gösterdiğini anlatıyorlar romanın ilerleyen bölümlerinde, böylece Mia’nın eşine dair düşüncelerini değiştirmeye çalışıyorlar. Açmaz: kabulse Frederik’in suçu bilinçli işlediğine de gidiyor mevzu, belleri doğrulmayacak bir daha, kabul değilse hastalığın geçtiğine dair emare yok, Mia âşık olduğu adamla vedalaşmak zorunda. Onu her gün görmek zorundayken hem de, aynı çatı altında yaşamayı sürdürerek, oğulları Niklas’ın ergenlik patlamalarına göğüs germek cabası. Durumun yol açtığı sayısız sorun vardır ama asıl sonsuz yasın acısı vardır çekilecek. Bitesiye çekilecek, deşen bir şeydir şu yas, oydukça oyar ama günü gelince diner, kişi yaşamaya devam eder, oyuğun boşluğunu sürekli hisseder hale gelir sadece. Mia’yı böyle bir senaryo beklemiyor, evliliklerinin son üç yılında birlikte yaşamaktan gerçekten mutlu olduğu Frederik’in yeni versiyonuyla baş etmek zorunda artık. Ara sıra göreceğiz, önünde uzanan yılların ağırlığı altında ezileceğini düşündükçe sıkıntılar basıyor, çıkış yolu yok. Kendince. Bulmak için gittiği destek grubu, grubun toplantılarını kaçırmayan Bernard yolu gösterecek. Tam da düşündüğü gibidir Mia’nın, uzun vadede eylemler insanın doğayla benzerliğinden ötürü iyi veya kötü olmaktan ayrılır, dolayısıyla Frederik’ten boşanıp Bernard’la mutlu yarınlara topuklamak daha başta bir hayal olarak doğacaktır da finalde gerçeğe dönüşecektir. Katlanmak için katlanılacak bir şeyler bırakmak gerekir geride, Bernard âşık olduğu eşinden ayrıldığında eşi hastaneye yatırılır, Bernard’ın adını anarak bıktırır etrafındakileri, Frederik’se olabildiğince iyileşmiştir o ara, yediği halt yüzünden satmak zorunda kaldıkları villalarına götürür Mia’yı, sıfırdan tekrar başlayabileceklerine inandırmaya çalışır ama Mia’yı başka bir gelecek beklemektedir artık. Yaralıları bırakırlar, “sağlıklılar” olarak başka bir yaşama başlarlar, Bernard’la Mia bir yıldan kısa bir süre içinde kendi hayatlarından tamamen koparlar. “Sağlıklılar”, yani patolojilerinin yıkıcı yönlerini törpülemeyi başaranlar, ikisi de birbirlerinden çok şey saklamışlardır ama ahlaki kaygıyı aştıktan sonra hormonal arızaları gidermek çok daha kolaydır artık, mesela Bernard’ın eskiden tam bir poligam olduğunun ortaya çıkmasından daha kötüsü geçirdiği kazadan sonra -eşinin nöral yıkımına yol açan kaza aynı zamanda- beynin ilgili bölgeleri fişeklenmiş, monogamiyi arşa çıkaran hormonlar havai fişek gibi patlamıştır, dolayısıyla Bernard’ın tekeşliliği bir iki hormonun kazara aktifleşmesine bağlıdır. Mia olayı bir başkasından öğrenir tabii, Bernard eşinin başına gelenleri anlatırken kendisinin de bir süre komada kaldığından bahsetmez, eh, âşık olduğu erkeğin sadakatinin artması kişilikle pek az ilgili olduğu için Mia feryat figan eder, Bernard’ı hayatından atmaya çalışır çünkü gerçek Bernard değildir o, gerçeği birçok kadınla birlikte olmuştur, alengirli bumçikibum performansıyla kadınlar arasında efsane mertebesine erişmiştir hatta. Hangisi Bernard bunların? Diğer yanda Mia var, üniversitede âşık olduğu adamı Frederik için bırakır, çok büyülü bir gecede tanışmışlardır, evliliğe kadar gider mevzu. Terk ettiği adamla yıllar sonra karşılaştığında Frederik’le değil de onunla evlense nasıl bir hayatı olacağını düşünür Mia, hoşuna gider, sadakati etkileyen maddenin onda eksik olduğunu söyleyebilir miyiz? Frederik akıllı, çalıştığı okul için elinden gelen her şeyi yapan, bu yüzden ailesine vakit ayıramayan biridir, Mia bir iki kaçamağını yakaladığında çok pişman olur, bir daha aynı şeyleri yaşatmayacağını söyler, ilişkilerinin bomba dönemi başlar. Bozunum farklı yönlerden ortaya çıkasıya mutlular ama mutsuzluğa çok uzun bir zaman katlanmıştır Mia, Niklas’la teselli bulduğu düşünülebilir. Tabii bu durumda birkaç yerde tekrarlanan fiziksel mevzu da anlam kazanıyor, Mia ne zaman Niklas’la konuşmaya kalksa çok yaklaşmaması gerektiğini, oğlunun artık küçük bir çocuk olmadığını düşünüyor, tuhaflık. Anlattığı hikâyeye göre en mutsuz olduğu zaman, olayın yaşandığı o gün sadece sarhoş olmuş, yoksa intihar etmek gibi bir niyeti yokmuş insanların düşündüğünün tersine. Niklas bulmuş sabahleyin, ne travma, oğlunu o kadar seven bir kadın? Gizlerinde psikolojik sıkıntılar var, bir yere kadar gizleyebiliyor, Bernard’la birlikte olmaya başladıktan, hele sırları açığa çıktıktan sonra salıyorlar artık, ne varsa yaşanacak. Öğrenci mahallesinde bir ev tutuyorlar, yiyebilecekleri en ucuz yemekleri yiyip deli gibi sevişiyorlar, Frederik’te kaybettiği erkeği Bernard’da buluyor Mia. Kısa süre önce kavga ettiği Frederik ısrar etmiyor ama biraz etse kendini bırakıvereceğini söylüyor Mia, geceleri kabus görerek uyandığında Frederik’e hâlâ âşık olduğunu fark ediyor ama eldeki kötü diğer eldeki daha kötüden iyidir, bozmuyor Mia. Bilelim ki hiçbir karakter, anlatıcı Mia dahil güvenilir değildir, güvenilmez anlatıcının anlattığı hikâyeyi dinliyoruz, tutarsızlıkları kolaylıkla çıkarabiliyoruz, aşırılıkları da, misal bu nöroloji kitaplarını okudukça analitik zekâ patlaması yaşıyor Mia, sesi de katılaşıyor, hikâyeyi daha köşeli, nöroloji terimlerine başvurarak anlatmaya başlıyor, muhteşem bir detay. Arkadaşları uyarıyorlar bazen robot gibi konuştuğuna dair, duygusuzluktan kafayı yemeye beş kala normal.
Trafik kazasıyla başlıyor hikâye, tatile giderlerken Mallorca’da arabayı canavar gibi süren Frederik kaza yapıyor, Mia’ya laf yetiştirmeye çalışırken beyninde şalter atıyor, tekerleniyor yerlerde. Sağlık kontrollerinde anlaşılıyor ki beynindeki tümör enformasyon ağını değiştirip bir başka benlik çıkarmış ortaya, üç yıldır sahiden aşk yaşadığı adamın bir başkası olduğunu anlayınca sarsılıyor Mia. Romanın konusu elbet benlik, karakter özellikleri, belli bağlantıların yarattığı örüntüyle karakterimiz aşağı yukarı bellidir, tabii büyük değişimler yaşanabilir ama öyle pek de görülmüş şey değildir. Sağlık sorunu başka, insanı bambaşka birine çevirebilir ki çevirir Frederik’i, adam ameliyattan sonra farklı kişilik özellikleri göstermeye başlar, ailenin parçalanma sürecini hızlandırır. Mia’ya tecavüz etmeye kalkar, Niklas’ın kız arkadaşına onunla takılmak istediğini söyler, bir dünya nane. Mia’nın babasının evi terk etmesinden çok az bahsedilmesi aslında karakterin travmasını unutturmak için mantıklı, adamı çürümüş bir battaniyenin altında yavaş yavaş çürürken gördüğünde sağlık sorunlarına ve terk edilmeye karşı büyük bir hassasiyet geliştirmiştir Mia, bu yüzden eşinin durumu normalde etkileyeceğinden çok daha fazla etkiler, bu yüzden sürüklenmelerin önünü alamaz. Bernard’ın tavşan gibi seviştiğini duyunca hemen uyarılması, mahkeme sürecini baltalama tehlikesine rağmen Bernard’la ısrarla görüşmek istemesi, üstelik adam görüşmek istemediğini söylemesine rağmen, bunlar da pek doğru işler değil ama herkesin kafasının bir ölçüde yanık olduğunu baştan bilirsek her şey anlaşılır. Niklas’ın sadakatsizliğine şöyle bir dokunulması bile, yani, Mia’nın mesajlarda gördüğü isim başka, Niklas’ın takıldığı kız başka, üstelik pot kırıp birine diğerinin adıyla hitap ediyor Mia. Bunun ırsi bir şey olması elbet tek başına yeterli bir açıklama değil, oğul babayı ve anneyi model alıyor doğal olarak, Mia’yla Bernard’ın bulabildikleri her yerde sevişmelerinden ötürü milletin diline düşmeleri cabası.
İyi roman ama lüzumsuz uzun, aşırı uzun, onun dışında ilgilisinin elinden öper.











Cevap yaz