Yuri Herrera – Krallığın İşleri

Krallık’ın tasdik edilmesi gerekir. Krallık halkın oluruyla gücünü pekiştirir, yoksulların desteğini alır, devletle al veri baştan kurmuştur zaten, yolu çoktan verilmiştir, doğal düşman olarak diğer krallıklar kalır geriye. Halka odaklanacağız, Krallık’ın ihtiyaç duyduğu meşruiyeti sağlamak için halktan daha dolaysız bir yol yoktur, öyle ki Sanatçı’nın çıkaracağı albümlerin engellenmesi gösterecek bir şeylerin yolunda gitmediğini. Radyolar, radyoların arkasındaki şirketler şarkıları yayınlamayacaklarını duyurdukları zaman Kral o albümlerin doğrudan halka dağıtılmasını isteyecektir çünkü Krallık’ı, Kral’ı öven şarkılardır onlar, bir anlamda Şair’le Patron’un anlaşmasıdır, destanın yayılması için gereken hikâyeleri temin eden kaynaktır, sokağa bir şekilde inmesi gerekiyorsa Kral ticari kanal yoluyla değil, doğrudan kamusal kanal yoluyla yayacaktır efsanesini. Lazımdır, örnek olarak aristokrasiyi, saray sistemini alacaktır, gücün kristalize görünümünü en kolay o şekilde sağlar çünkü, tahtına oturduğu zaman önüne gelenler toplumun her kesimini temsil eder, haberleri daha kolay yayabilir öylece, kudretini daha kolay gösterebilir. Parodik bir şey tabii, Meksika’nın en büyük çetelerini yönetmek için en ideal yol anakronizmden geçer. Gerçi o sosyokültürel ortamda anakronik değildir bunlar, karşılığı vardır, Lobo çaldığı mekânda Kral’ı görür görmez onun gerçekten Kral olduğunu anlar mesela. “Kandan anlardı, onunkinin farklı olduğunu hemen anladı. Boşlukta kapladığı yeri hiç kendini göstermeye çabalamadan, her şeyin sahibi gibi doldurmasından belli oluyordu bu, sanki çok daha kalite başka bir kumaştan, başka bir kandandı. Masalardan birine oturdu, yanındakiler de yarım halka oluşturarak etrafına yerleşti.” (s. 9) “Sanatçı” olmadan önce Lobo ilk kez karşılaşıyor Kral’la, hemen etkileniyor, sinemaya ilk ve tek gidişinde seyrettiği filmde de öyle bir adam gördüğü için karşısındakileri hemen anlıyor: Kral ve Divan. “Hayatlara anlam bahşeden biri” hatta Kral, hiyerarşi kendinden menkul, toplumun tamamına, en azından o barda barınan sosyal çevreye -ki bütün bir sokak, semt hatta ülke söz konusudur, hikâye ilerledikçe anlarız- tepeden indirilmiş bir kabul. Enstrümanını çalar Lobo, Kral’ın bakışlarını sırtında hisseder, Sarhoş istediği şarkıyı bir süre dinledikten sonra bir miktar para verir Lobo’ya. Eksiktir, sanatın karşılığı değil, bir şarkı çok daha fazlasını hak eder, göreceğimiz üzere Kral’ın yanında saygın bir konumu bile. Lobo elini yeniden uzatır, Sarhoş daha fazla vermeyeceğini söyleyince kabullenir, dönüp gidecekken Kral’ın sesini duyar: Sanatçının parasını vermeli. Sakince söyler, Sarhoş kaşınır, Kral’ın masasına gidip söylentileri duyduğunu, “diğer şeyden” haberinin olduğunu söyleyip güler. Kral’ın yüzü bulutlanır, adamlarına sakin olmalarını söyler, ardından Sarhoş’un aslında bir şey duymadığını çünkü ölülerin kulağının pek iyi duymayacağını. Hiçbir şey olmamış gibidir çünkü her şey olağan akışında ilerlemiştir, sanki Sarhoş’un usulca cevap vermesi gibi: silahını çekip ateş eder Kral, basit bir patlama. Kan gölünün ortasında yatan adamın cebinden tomarı çıkarır Kral, bir kısmını ayırıp Lobo’ya verir, adamlarıyla birlikte çıkar mekândan. Bir sırdır artık aralarındaki, Lobo yerini nihayet bulduğunu düşünür, Kral’ın sarayında yaşayacaktır. Önce saraya girmeyi başarması lazım tabii.

Yıkıntı bir ev, anne baba bir kenarda oturuyor, Lobo kısa süre gittiği okuldan harflerle, sözcüklerle geri dönüyor. “Sokak bir tür düşman toprağı, kurallarını anlamadığı amansız bir kavgaydı; kafasının içinde sevdiği nakaratları tekrarlayarak, kamuya açık sözler dünyasında yaşayarak baş etti bu durumla; afişler, köşe başlarında satılan gazeteler, ilanlar kaosa karşı ilacı oldu. Kaldırımda durup gözleriyle yakaladığı herhangi bir söz öbeğinin üzerinden tekrar tekrar geçer, içinde bulunduğu acımasız ortamı unuturdu.” (s. 13) Babasının verdiği akordeon sözcüklere ezgi katar, artık her şeydir bunlar, babası ve bir süre sonra annesi “karşı tarafa” geçtikten sonra bir başına kalan Lobo onu kuytu köşelere çeken rezillere rağmen hayatta kalmayı başarır, müziğin insanları nasıl değiştirdiğini görür, yüzlerdeki ifadeleri okumayı iyi öğrenir ve beklemeye başlar. Bir şey olacak, olması lazım, bir mucize gerçekleşecek. Bir gün. Eskiden pislik içindeki o yolu biliyor, yolun bir yanında uzanan, oraların çehresini değiştiren Saray’ı da biliyor, zamanın geldiğini de biliyor ki kapıya geliyor eğlencenin olacağı gün, Kral’a şarkı söylemeye geldiğini belirtiyor. Kapıdakilerden biri Divan’dan, Kral’ın kendisini sevdiğini hatırlatıyor Lobo, eğer içeri girebilirse herkes için iyi olacak. Bir atımlık hakkı var, işler yolunda gitmezse yol kenarında ölü bulur kendini, bunu bilerek içeri giriyor, Sağ Kol’la Kuyumcu’yu tanıyor hemen. Halef de Sağ Kol’sa uygun şekilde davranmalı, başına bela açmak istemiyor ama içerideki dengeden, dengeyi bozmaya çalışanların planlarından haberi yok elbet, fark ettiğindeyse Krallık’ın el değiştirmesi için uğraşanların oyununa gelmemeye çalışmak, kısacası öldürülmemek için oyunu kendince oynamaya çalışacak. Gidip düşman krallıkta söylediği şarkı taşaklarının ağzına tıkılmasıyla sonuçlanabilirdi, Krallık’ın içine düştüğü kaostan faydalanarak kurtuluyor kartelden, bir de yamuk yapanların başına gelenleri gördükçe kendine çizdiği yolu iyi belliyor, yenileceği bir hırsı da olmayınca çöküntünün altından çıkan üç beş insandan biri olacak. Benzerini gördüğümüz bir sahne, Sanatçı yine mekânlarda müziğini yaparken Kral’ın adamlarının geldiğini görür, yaşamının sonuna geldiğini düşünüp başına gelecekleri beklemeye başlar. Teklifi iletirler adama, yeni Kral için de şarkılar yapmasını söylerler ama kabul etmez Sanatçı, Cadı’nın ensesindeki kurşun deliğinin rahatlıkla görüldüğü, Kral’ın beş askerin arasında yürüdüğü fotoğrafları görmüştür, Saray’a ilk girdiği zaman ne kadar tehlikeli olduğunu anladığı Halef için çalmayacaktır enstrümanını. Amir hayal kırıklığına uğrar ama öldürmez Sanatçı’yı, kolaylıkla öldürebilir de Saray raconu, hizmet edenler büyük yamuk yapmadığı müddetçe, halkın da bildiği biriyse hayatta bırakılacaktır. Ne pahasına, adamlar dışarı çıkarken biri Sanatçı’ya yaklaşır, cebindeki silahı gösterir, sonra bir banknot çıkarıp verir. Yapacak tek bir şey kaldığını söyler en son, bir otobüse binip asla oraya dönmemek. Âşık olduğu kadın, Kral’ın gözdesi, Cadı’nın kızıyla birlikte kaçmışlardır Saray’dan, Kadın saklandığı yerden çıkıp Lobo’yla -artık “Lobo”, sanatçılığı reddettikten sonra adına kavuşur adam- birlikte geçirdiği günlerden sonra tek başına gitmek ister. Döneceğinin sözünü vermez, beklemesini de söylemez, sadece beraber gitmemeleri gerektiğini söyler. İradenin belirlediği bir olay, nihayet. “Ağrı şakaklarında atıyordu ama lanet etmedi. Onundu. Ölüm buysa onun ölümüydü. Kendisine ait her bir parçanın sahibiydi, sözcüklerinin, artık arayıp bulması gerekmeyen şehrinin, aşkının, sabrının sahibiydi, içinde bir pınar gibi kendi kanının fokurdadığını hissettiği o Kadın’ın kanına yeniden karışma kararının sahibiydi.” (s. 99) Tebaa, kul değil de bireydir artık, mucizelere bel bağlamaktan çok uzaktır. Yarattığı söylencelere, hikâyelere güvenini kaybeder, yürekten hissettiği büyüklüğün yaldızdan ibaret olduğunu anlamıştır. O son anda özellikle, Kral’ın sesinin sinir krizi geçiren birinin sesi gibi tiz çıktığını duyduğu zaman. Demek işe yaramaz biri, başkasına söylediği şarkılarda öyle geçiyor Kral, gerçekten mi? Akordeonu alıp fırlatır, sonra salonundan da kovar Kral, Sanatçı’ya dışarıda beklemesini söyler. Önündeki gazetede çemberin daraldığı yazmaktadır, gerçekten de Kral’ın fotoğrafı bir çemberin içine alınmıştır, toplantıda konuşulacak elbet. O sahneyi alıntılayıp bitireyim, muazzam bir gerilim: “Sonra hiçbir şey, ama yoğun bir hiçbir şey, kabartılı bir hiçbir şey, Sanatçı’nın dışarıdan bile, Kral’ın kendini rahat hissedinceye kadar tek kelime daha etmeyecekmiş gibi görünen hoşnutsuz suskunluğunu seçebildiği bir hiçbir şey. Korumalarından birini çağırdığını duydu, korumanın masanın başına kadar gelen ayak seslerini dinledi ve o zaman çok daha açıklayıcı bir hiçbir şey daha hissetti. Son adım ve korumanın Evet efendim’i arasında Kral’ın Sanatçı hakkında hüküm vermesine yetecek bir vakit geçti. Bu puştun hesabını gör, dedi korumaya. Kulağa böyle geliyordu o hiçbir şey. Belki Sanatçı gerçekten de sözcükleri tahmin etmiş ya da iyice tavan yapan adrenalini içgüdülerini alarma geçirmişti, sonuçta kapının topuzu dönmeye başlar başlamaz ayaklarını yerden kesti ve bilmediği bir yere doğru bilmediği bir kararla ok gibi fırladı.” (s. 87)

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!