Aliye Pekin Çelik mektupların nasıl ortaya çıktığını anlatıyor önce, Mareşal Lyautey’nin yeğeni Pierre Lyautey 1950’lerde Türk-Fransız Dostluk Derneği’ni kuran Fuat Pekin’e bir poşet içinde vermiş. Böyle. Ankara’da babasından kalan belgeleri gözden geçirince bulmuş Çelik, şaşırmıştır sanıyorum. Yakın tarihin çok önemli bir döneminde yazılmaları bir yana, Kurtuluş Savaşı’nın ve Fransa’nın diplomatik taklalarını içermeleri diğer yana, çok kıymetli mektuplar, Fuat Pekin 1956’da mektuplardan bahseden bir makalesini Belleten‘de, diğerini Türk Dili‘nde yayımlamış. “Fransız gazeteci Bayan Gaulis’nin Mareşal Lyautey’ye 1919-28 yılları arasında ağırlıklı olarak Türkiye ve Fransa’nın Doğu ve İslam politikası üzerine yazmış olduğu mektuplar Kurtuluş Savaşı’na şahit olan bir Fransız’ın samimi görüşleridir.” (s. 11) Gaulis oğlunu Fas’ı yöneten Lyautey’in yanına subay olarak göndermek istiyor, Mareşal’in eşine yazdığı mektuplar da kitapta yer alıyor, aralarında sıkı bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz ki Paris’te görüşme fırsatlarını kaçırmaz Gaulis, direktif almak için mektuptan daha güvenli bir yöntem. Sadece gazeteci olarak değerlendirmek zor, Gaulis iyi bir istihbarat ajanı gibi çalışmış, Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin pek çok önemli ismiyle görüşmüş, mektuplaşmış, havaya hımfs diye koklayarak mektuplarına koyup Fas’a göndermiştir, böylece Anadolu’da neler olduğunu dışarıdan birinin gözüyle görebiliyoruz. Niyetini de okuyabiliyoruz tabii, örneğin Abdülmecid Efendi’nin gücünün arttığını, en azından kurnaz davranarak ağırlığını koruduğunu sevinçle aktarıyor Lyautey’ye, aynı sıralarda Mustafa Kemal’in “Türk milliyetçileri”yle başardıklarını da aynı sevinçle dile getiriyor, sonuçta ikisi de İslam dünyasının örnek aldığı insanlar, zaferleri Fransa’nın Fas’taki işini kolaylaştırdığı için iyi haber. Tarih dersine başlamayacağım, İngiltere’nin Fransa’ya attığı kazıktan bahsedeceğim sadece, gizli anlaşma Devrim’le birlikte Ruslar tarafından faş edilince Fransa hayal kırıklığına uğruyor, İngiltere’nin bölgedeki etkinliğini kısıtlamaya yönelik eylemlerde bulunmaya başlıyor yavaştan, aynı şekilde İtalya da Yunanlara verilen adalardan ötürü kızgın. Ders kitaplarında “Fransızlar, İtalyanlar silahlarını da bırakıp çekildiler” diye şaralop geçer, arkada çok işler dönüyor oysa, hele Anadolu’daki mücadelenin Fransa’nın Fas politikasını etkilediğini hiç bilmiyordum, Fas’ı “mürekkep lekesi” nam rahatlık anlayışıyla yöneten Mareşal Lyautey’nin Suriye başta olmak üzere o bölgedeki ülkelerde özlemle beklendiğini daha da bilmiyordum, hani oralara gelsin de Fas’ı dört başı mamur bir ülkeye barış içinde çevirdiği gibi savaşı bitirip Ortadoğu’yu da toparlasın. Tabii Gaulis’nin mektuplarından çıktığı kadarıyla böyle durum, yoksa Mareşal’e o kadar iltifat edilmiyor olabilir, Mustafa Kemal’e dost gibi yaklaşmıştır Gaulis de çıkar ilişkilerini göz önünde bulundurmamız gerekir, Mustafa Kemal’in gönderdiği özel teşekkür mektubunu da bu açıdan değerlendirmeliyiz. Gerçi bilemeyiz, ortak çıkarların yanında bir tür yakınlık doğmuş olabilir, yazar Latife’yle Mustafa Kemal’in mağrur, memnun göründüklerini mektubuna eklediğine göre sempati besliyor. İyi bir istihbaratçı olduğunu da söyleyebiliriz, Mustafa Kemal’in geçirdiği kalp krizlerini hemen bildirmiş, yönetimi liderin yerine bir grubun üstlendiğini Lyautey’e uçurmuştur, Refet Bele’yle o tayfanın zayıf muhalefetini de ayrıntılarıyla saptamış, ileride pek bir sorun çıkmayacağını öngörmüştür, dediği gibi de olur. Fransız dış politikasında yer almaya çalışan bir kliğin parçasıdır, Cemil Koçak’a göre gazeteciliğinden önce misyonunu göz önünde bulundurmak lazım. O dönem Anadolu’da dolaşan başka kadın gazeteciler var, yabancılar hiç de az sayıda değil, Gaulis onlardan hemen hiç bahsetmediğine göre bir tür güvenlik önlemi alıyor diye sıkıyorum hemen, isimlerini gizlediği önemli kişileri eleştirmesi güvenlik zafiyeti yaratacak kadar sorumsuzca bir davranış mı diye düşünüyorum, mektupların hangi yolla gittiğini bilmek lazım. Neyse, kim bu insanlar, Gaulis’ye bakalım. Eşi İsviçreli gazeteci Georges’la birlikte İstanbul’a taşınıyorlar, Georges Balkan Savaşları sırasında tifoya yakalanıp 1912’de ölüyor, mezarı Feriköy Mezarlığı’nda. Berthe Gaulis eşinin işini devam ettiriyor, Birinci Dünya Savaşı çıkınca ülkesine döndükten sonra 1919’da İstanbul’a geliyor yine, Anadolu’yu dolaşmaya başlıyor, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa’yla görüşüyor, izlenimlerine göre İngilizlere yönelik olumsuz duygular Fransızlar için yok, Fransız eğitim kurumları ve kültürüyle yoğrulmuş aydın kesim Fransa’dan ümidi kesmemiş. Dostu Lyautey’e düzenli olarak yazmaya başlıyor bu sıralar, Yunanların Türklere yönelik katliamlarından, Türklerin davalarında haklı olduklarından bahsediyor, Lyautey de o dönem Başbakan Georges Leygues’yle yazışarak Anadolu’nun ve Fas’ın durumunu anlatıyor. “En iyi ajanlarımdan biri” dediği Gaulis olsa gerek, diğerleri hakkında bilgimiz yok, küçük hücreler gereği birbirlerinden haberdar olmuyor ajanlar. Mustafa Kemal’le Ankara’da görüştükten sonra Bolşevik etkisinden bahsediyor Gaulis, Rusya’yla anlaşma yapılmış, Fransa’nın savaşı kazanamayacağını anlayıp barış görüşmeleri için zemin yoklaması bu zamana denk geliyor. “Tüm bu süreçte Gaulis’nin devamlı ifade ettiği arzusu, Mareşal Lyautey’nin Fransa’nın Doğu politikasını idare etmesi, bir bakıma bunu yaparken de Ortadoğu’yu Fransa adına yönetmesidir. Mareşal’in Fas’taki barışçıl, kendi kültürünü empoze etmeyen ve İslam’a saygılı, yerel halkı geliştirme hedefli yönetimini Ortadoğu’da da kurmasını istemektedir. Bunun aslında kendisinin de desteklediği Türkiye’nin bağımsızlık savaşıyla bir çelikti oluşturduğunu belki de tam olarak algılamadığını ya da bağımsız da olsa Türkiye’nin en nihayetinde gelişim yolunda Fransa gibi bir yol gösterici danışman ülke tarafından desteklenmesi gerektiğini düşündüğünü varsayabiliriz.” (s. 34) Fransa’nın Lozan politikalarını şiddetle eleştirir Gaulis, meclisten bir türlü geçmeyen karar yüzünden gerilen ilişkileri düzeltmek için elinden geleni yapar, Fransızların yine İngilizlere çark etmesine karşı çıkar. İlginçtir, Mustafa Kemal’in halifelik için düşündüğü Mısır hanedanından biriyle pazarlık yaptığını söyler hatta bizzat Mustafa Kemal’in halife olabileceğini iddia eder, plana göre Mustafa Kemal halifeliği Meclis’e verir, Meclis geri verir, Mustafa Kemal bir kez daha vermez halifeliği Meclis’e çünkü niye versin, halife olur. Olmaz tabii, halifelik kaldırılır, Mustafa Kemal tek muhataptır artık, ne ki tam o sıra Fransa’yla Almanya’nın Ruhr meselesi ortaya çıkar, önce Almanya muazzam bir enflasyonun altında ezilir, aynı olay Fransa’yı da etkileyince “sol kartel” iktidarı ele geçirir, dönemin kodamanları Lyautey’nin Fas’taki yönetimini beğenmezler zira çok yumuşaktır Lyautey, işleri hızlandırmadığı için istifa etmesi üstü örtük olarak istenir. Elbet o yönüne hiç değinilmemiş ama nihayetinde sömürge valisidir, sömürüyü kolaylaştırmaktadır Lyautey, belli ki ekonomik beklentileri karşılayamayınca yerini daha cevval birine bırakmak zorunda kalmıştır. 1928’de Doğu’yu bir tek Lyautey’nin kurtarabileceğini son kez söyler Gaulis, en azından mektuplarında, 1950’de ölene kadarki süreçte ne yaptığı belli değil. Türkiye üzerine yazdığı pek çok kitabı var, önemli bir kısmı çevrilmiş, ilgilisinin elinden öper.
Mektupları özetlemiş oldum, bir iki alıntıyla nokta. “Siz burada olsaydınız, sizi siz yapan her şeyle yaşayan ve kalbiyle ve ruhuyla Fransız bir Türkiye yaratabilirdik. [Türkiye] sadece bunu istiyor.” (s. 71) Şimdi öncelikle çeviri kötü, düzelti de kötü, dolayısıyla can sıkıcı hatalarla sık sık karşılaşıyoruz. “Kalbiyle ve ruhuyla Fransız bir Türkiye” basbayağı Fas benzeri bir Türkiye, yazarın Türkiye’nin bağımsızlığını salladığı pek söylenemez. Şunu da alayım, yıl 1920, mektubun yazıldığı yer Beyrut. “Öbür tarafta, işgal ordularının büyük bir kısmı Kilikya’da Türk milliyetçilerin kuvvetlerine karşı güçleri yettiğince dayanıyor. Geçtiğimiz günlerde yirmi bin Ermeni katledildi, altı bin Türk öldürüldü. Ermeniler saldırı konusunda bizim desteğimizden emin.” (s. 81)
Meraklıları kaçırmasın.
Cevap yaz