M. Bedrettin Toprak – Osmanlı İstanbulu’nda Eşitsizlik: Terekeler Üzerinden Demografi ve Servet Analizi

Toprak’ın doktora araştırması, tam bir tez, popüler bilim metinlerini sevenlerin hoşuna gitmeyecektir zira popüler değildir, bilimdir. Tez işte. Eşitsizlik literatürünü genişletiyor. Doğrudan Toprak’ın söylediklerini aktarıyorum, uzun dönemli çalışmalara duyulan ihtiyaç Toprak’ı bu alana çekmiş, Osmanlı çalışmalarına bu cepheden yaklaştırmış. Yöntemin oluşumu, verinin değerlendirilmesi gibi ögeler ilgimi çektiği için bunlara ağırlık vereceğim, zaten sonuçtan öncesinde metnin önemli bir kısmını bu minvalde sunulan bilgiler oluşturuyor. O döneme ait kaynaklar içinde serveti, servetin yapısını, vergilendirilmesini falan çalışmak için en uygun kaynak terekeler, farklı disiplinlerle çalkalanabilir, sayısı çoktur, on numara beş yıldız kaynaktır. Bu tür “belge temelli” çalışmalarda Ömer Lütfi Barkan’ın 1966 tarihli “Edirne Askerî Kassamına Ait Tereke Defterleri” nam makalesi öncü, bir geleneği doğurması açısından da önemli. “Soru temelli” çalışmalar sosyal tarihle iktisat tarihi alanlarında belli soruların cevaplarını arayan, “metot temelli” çalışmalar ise üçüncü ve son jenerasyon olarak çeşitli istatistiksel metotları, programlama dillerini, haritalandırma programlarını içeren işler, avantajlarına ve dezavantajlarına değiniyor Toprak. Teknik ne olursa olsun miras hukukunu, intikal hukukunu, İslam hukukunu iyi bilmek gerekiyor zira araştırmaların da gösterdiği gibi, mesela hacb nedir bilinmeyince veriler yanlış okunabiliyor, sonuçlar da cortluyor böylece. “Avrupa’da Sanayi Devrimi’nin gerçekleştiği süreçte Osmanlı İstanbulu’nda ortalama servetlerin seyri nasıldı? Servet, hangi sosyal gruplar arasında nasıl dağılıyordu? Din, cinsiyet, meslek ve unvanlara göre servet kompozisyonları nasıldı? İslam miras hukuku ve Osmanlı uygulaması serveti ne oranda vergilendiriyor ve nasıl dağıtıyordu? Çeşitli sosyal gruplar servetlerini hangi biçimlerde tutuyor ve ne tür Pazar ilişkileri içinde işletiyorlardı? Ortalama servetlerin 18. yüzyıl içindeki seyri nasıldı? Servetlerin ne kadarı menkul, ne kadarı gayrimenkul varlıklardan oluşuyordu? Tüm bu ilişki ağları sonucunda ortaya çıkan servet eşitsizliklerinin boyutları nelerdi? Hangi gruplar arasındaki eşitsizlikler daha fazlaydı ve bunun muhtemel nedenleri/sonuçları ne olabilirdi? Bunların ötesinde 18. yüzyılda Osmanlı İstanbulu’nda Pazar mekanizması, eşitsizlikleri hangi yönde etkiliyordu?” Bu soruların etrafında şekilleniyor Toprak’ın araştırmaları, bazıları çok zor sorular ve eldeki verilerin yetersizliği sağlıklı cevaplara ulaşılmasını engelliyor, özellikle belirtilmiş. Metin Coşgel ve Boğaç Ergene’nin benzer bir konuyla ilgili araştırmalarında Avrupa ölüm oranını kabaca ikiye bölerek terekelerdeki ölüm oranlarını tüm ölümlere oranla bulmaya çalışmışlar, oysa bu tür genellemeler güvenilirliği tartışmaya açık hale getiriyor. Modern metotların kullanımında da sorun var, ortaya çıkan iki bilim insanı profilinden ilki modern bilimsel araçları biliyor ama tarih metodu açısından zayıf, ikincisiyse arşiv bilgisi yüksek ama yeni yöntemlere kapalı. İSAM’ın dev arşivi Kadı Sicilleri internet kataloğundan bilgileri çekmiş Toprak, tereke defterlerinin içeriğini, terminolojisini diyeyim, doğru okuyarak, sosyal sınıfları, meslekleri de doğru yerleştirerek –mesela yeniçeri var, 18. yüzyılda esnaflık da yapmaya başlıyor yeniçeri, nereye oturtulacak bu, gibi-  Lorenz eğrisine vurdu muydu veriyi, tamam bu iş.

Örneklem İstanbul Kısmet-i Askeriye Mahkemesi ve Mülga Beledi Kassamlığı kataloglarından, ilkinden 2142, ikincisinden 156 defter. Rastlantısal seçimler, her yıl aralığından bin kayıt, yarısı askerî, yarısı beledî kassamdan çünkü dönemin belge dağılımında Müslüman-gayrimüslim dağılımına yakın bir sonuç çıkıyor ortaya, Osmanlı İstanbulu’nu temsil etmeye yakınsıyor. Hukuka baktığımızda örfi ve şer’i hukukun iç içe geçmiş yapısından bahsediyor Toprak, örfün kaynağının şeriat olduğunu söylüyor, değişime tamamen kapalı şer’i hukuk içinde varlığını koruyabilen örfi, görece bağımsız hukuk. “Yani şer’i olarak kabul edilebilirliğini ölçmek için ana metinlere başvurmanın, gelenekte yer alan bir uygulamadan çok modern bir fenomen olarak 1820’lerden 1920’lere kadar devam eden normatif-etik alanın yaşadığı eksen kaymasının bir sonucu olarak karşımıza çıktığıdır.” (s. 39) Miras hukuku sabit gibi görülse de birtakım dinamik yapıları var, örneğin Ebu Hanife vakfa karşı çıkmış ama bu müessese İslam toplumlarının en önemli kurumlarından biri haline gelmiş ki terekelere etkilerini doğrudan görebiliyoruz. Evim var diyelim, ben bunu “anlaşmalı” vakfa devredip vergisinden falan yırtabilirim ve “uygun” bir fiyata kiralayıp yıllar boyunca kullanmaya devam edebilirim, mirasta da yer almaz. Vakıf dolap çevirmez, ben malımı göstermek zorunda kalmam, süper olay. Başka bir katakulli de borç göstermek, örneğin eşime borçlu olmam kayıtlara geçince ben öldükten sonra malımın mülkümün borca karşılık gelen kısmını eşim alabiliyor öncelik onda olduğu için. Daha bir dünya mesele var, Toprak inceliyor, mülkiyet hakkıyla tasarruf hakkını birbirinden ayıran mîrî rejim gayrimenkullerin terekelere çok az yansımasına yol açıyor, evlerin hukuki statüleri tam bir mülkiyete yol açmayabiliyor. Karanlıkta kalan veriler yani, yaşam standardıdır, refah düzeyidir, sadece miras kayıtlarından takip etmek güç. Tereke çalışmalarının üç neslinden uzun uzun bahsediliyor, meseleye ilgi duyanlar için iyi özet, geçiyorum. “Muhallefat” ve “tereke” arasındaki farklar da teknik bilgi, ikisi de Kadı Sicilleri arasında yer alıyor, Toprak’ın incelediği tereke defterleri İstanbul’un tüm mahallelerinden ve toplumun her grubundan örneklere rastlanabilecek olanlar. İlginçtir, ölen vârissiz olmasa da geride sadece eşinin kaldığı durumda beytülmal devreye giriyor, ölen erkekse kalan malın dörtte üçü devlete, dörtte biri kadına, ölen kadınsa terekenin yarısı erkeğe, yarısı devlete. Mükemmel, yiyende ortaklık sırf tarlada değil, zaten müsadere de servetin birikiminde bir engel olarak ortaya çıkıyor özellikle 18. yüzyılda, hani devletin hamiyeti olmasa o kadar para kazanamayacağı düşünülen insanların mallarına çökülüyor bir güzel. Evet, “sağir” denen çocuklar, varislerin içindeki küçükler, bunların payları vasileri tarafından tutuluyor, işletiliyor, değer kaybı olmamalı. Faizli işlemlerde kullanılması uygun görülmüş, fiziki yatırımlar olarak değil de finansman aracı şeklinde piyasalarda kullanılırmış bu paylar. Terekelerde Müslümanlar için “müteveffa”, gayrimüslimler için “hâlik/hâlike” kullanılıyor, daha da var örneği, ölenin dinini birkaç noktada teyit etmekmiş amaç. Özetle toplumda bir “Müslüman-hür-erkek” kimliği var, makbul, diğer kategoriler “öteki”, kadınların kadın oldukları yine özellikle belirtiliyor, aslında toplumsal cinsiyet okumalarına ilginç bir malzeme. Toprak’a göre yanlışlığın önüne geçmek gibi sebeplerden bu isimlendirmeler doğmuş da yine belirtildiği gibi belli bir profil var, merkeze alınmış, diğer her şey bu profilden başka her şey.

Sonuçlara pek değinmedim, okurun elinden öper. Birkaç noktaya değinip bitireceğim, terekelerde adı geçen alacaklıların önemli kısmı gayrimüslimler, özellikle sarraf olarak anılan ve piyasaya kredi verenler. Gayrimüslim kadınlarda menkul değerler yüksek, borç işlerini onlar yaparlarken erkekler esnaflıkla uğraşıyorlar, Müslümanlarsa daha çok bürokrat, asker, memur. Şahsi eşyanın terekenin değer toplamına oranı olarak en fazla asker ve ulema grupları öne çıkıyor zira silahlar pahalı, kitaplar da öyle, âlimlerin ellerindeki kitaplar en büyük zenginlik kaynakları. Gayrimüslim erkeklerde ticari-sınai mal oranı çok yüksek, Müslüman kadınlarda en düşük tabii, din ve cinsiyet farklılıkları servet tutma biçimlerini etkilese de servetin temel belirleyicilerini bunlar değil, meslek etkiliyor, daha doğrusu servetin büyüklüğünü. Şöyle kabaca baktığımızda Müslümanların serveti daha çok kişisel edinim kaynaklı, değerli eşya zenginliği, gayrimüslimlerse ticarettir, yatırımdır, finansal işlemlerdir, buralardan yürüyerek biriktiriyorlar serveti.

Kabaca böyle, araştırmanın detayları elbet mevcut. İlgimi çeken bir meseleydi, bu yüzden alıp okudum, ilgisini çeken alıp okusun çünkü başka ne yapacak.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!