Tülay Ferah – Kırmızı Erik

Artık sen Çınla Eşme değilsin diyor. Çınla Uğursay da değilsin. Sen şeyleşmeyi seçtin. Zamanla söylenmiş yazılmış şeylerin seni ilgilendirmeyeceğini göreceksin.” (s. 155) Çınla kendini partnerlerinin, eşlerinin, rastgele ilişkilerinin tanımlamadığı noktaya varır nihayet, öyküsünü “W tuşunun üstündeki kadın”a emanet eder, Arman’ın yazacağı öykü -gerçi Arman şairdir ama bir dizeye bile uğramamıştır Çınla, yakın arkadaşı Nurcan’ın uğramadığı gibi- bir başka kadının başından geçer gibi geçmiş, yazılmadan kalmıştır, zihninde kurduğu öykülere güvenecektir artık Çınla. Kâğıda döktüğü vardır, Arman’ın küçümsemeleriyle ve okuduğu insanların pöflemeleriyle değersizleştirilir, kadının yaratıcılığı güdük kalır. Kaynamaya çoktan başlamıştır oysa, daha en başta Nurcan’ı dinlerken hikâyeler kuran, buna rağmen kalemi eline almaya niyeti olmayan Çınla bir gün aklındakileri dökeceğini bilmektedir, borçludur çünkü, intihar eden kardeşi Yeliz’in yaşamını bir yere sabitlemek zorundadır. Dağılgan anlatıcı: eşikler aşıldıkça anlatı epizodik hale gelir, Çınla’nın hafızasıyla usu arasında parçalar belirir. Kısa hikâyeler olarak düşünebiliriz bunları, bilincin kendini eşelediği kısımlar olarak düşünebiliriz. Yeliz’in yaşadıklarını bu parçalardan öğreniriz, üniversite öğrencisiyken evlendiği eşiyle mutluluğu bulur, sonra dönemin çalkantılı ortamında tutuklanırlar, eşinin gözlerinin önünde tecavüze uğradıktan sonra onmaz Yeliz, hayatına son verir. Ailenin kara deliğidir bu olay, açılmaz, dile getirilmez. Suskunlukları bir gün sesletecektir Çınla, o gün gelesiye kendi sesini bulmaya çalışır, deneyimleyebileceği her şeyi deneyimlemek, sahip olduklarını yitirme, inşa ettiklerini yıkma pahasına yaşamak ister. “Onay istemiyorum. Eleştiri istemiyorum. Gözlerim yaşamın bütün ayrıntılarını görmeli. Her şey ayartılmalı. Her şey benim olmalı diyecek kadar açgözlüyüm. Her vuruşla yere düşebilirim ama kalkacak kadar açgözlüyüm.” (s. 150) Soner’in partisinde denk geldiği adamla oral seks deneyimi uçucudur, hazdan delirir Çınla ama sıra kendisine geldiğinde kusup ortalığı mahveder, adamı kaçırır, sonra hemen unutuverir olanları. Haz vermek bir şekilde taviz vermeye döner, erkeklerin kıyıcılığına karşı daha fazla taviz vermek, en azından cinsel anlamda pasif hale geçmek istemez, fiziksel ve psikolojik şiddete uğrasa bile kendi tercihinin sonuçlarıyla yüzleşmektedir. Arman’ın öküzlüklerine bu yüzden katlanır, üç yıl boyunca orgazm olmamaya da. Nurcan’dan biliyordu gerçi neyle karşılaşacağını, yine de Arman’ın peşinden gitti çünkü Özer’in elini bırakmasının bedelini ödemek istedi Çınla, belki de kimse o kadar şefkatle ve aşkla yaklaşmamıştı ama Özer tam da bu yüzden bıraktı, evlerine gelen Arman’ın Çınla’yı almak istediğini söyleyince ikisini yalnız bırakarak hikâyenin de dışına çıktı. Özer’i çok sevmeliyiz aslında, ne yaşarsa yaşasın eşinin geri döneceğini bildiği, ketlemenin hiçbir işe yaramayacağını anladığı için Çınla’yı istediği gibi yaşaması konusunda yüreklendirmiş, baskılamaya yanaşmamıştır hiç, Past Lives‘daki kocayla aynı meşreptendir. Yıllar yıllar öncesinden beri Arman’ın şiirlerini Çınla’nın kulağına fısıldamaktadır üstelik, hayran olduğu şairle “yarışamayacağını” düşünüp hiçbir şey yapmadan seçimi Çınla’ya bırakmıştır. Defalarca anar Özer’in hareketini Çınla, elini bırakmıştır, elini bırakmıştır, bir daha bırakmıştır ama kendi bakışları bırakması içindir zaten, Arman’la birlikte olacağını onunla geçirdiği üç günden, öncesindeki kaçamaktan bilmektedir, üstelik adamın Nurcan’a yaşattıklarını en ince detaylarına kadar öğrenmesine rağmen. Bu kısma döneyim, zaten romanın başı.

“Çınla Eşme” henüz o kadar açılmamış o sıra, eşiyle mazbut sayılabilecek bir evliliği sürdürüyor. Belki de Nurcan’ın anlattıkları fişeklemiştir arzularını, coşkun bir akışın özlemi de uyanınca tamam, Nurcan’ın hikâyesini yazmamış da arkadaşının yerine kendisini koyarak yaşamıştır. Biraz derli toplu bu başlangıç kısacası, Çınla’nın bilinci oradan oraya zıplamaya meyilli değil henüz. Nedir, Nurcan ailesinin çabalarıyla Erzurum’un bir köyünden çıkıp büyük şehre gelmiş, doktor çıkmıştır, Arman’la karşılaşana kadar sürdürdüğü sıradan hayatı hastasına âşık olmasıyla birlikte tersyüz olur, adeta ele geçirilir. Burada kırsala dair eleştiri var biraz, köyünden şehre kaçan yengesine memleketini hatırlatır Nurcan, o havayı istemsizce getirdiği gibi amcasının babasıyla arasının bozulduğunu öğrenir çünkü ne demek kaçırmak da evlenmek. “Kent kültürüne derinlemesine katılırsan o kültür senin için doğrudur. İkimiz de bu kültürün dışında kaldık. Omuz silkiyor. Onlar olmasaydı doktor olamazdım.” (s. 6) Yengesiyle Nurcan’ın yakınlaşmasından daha derin bir hikâye çıkar ama yeri başka, Arman’ı anlatmaya devam ediyor Nurcan, adamın kendisi için tek bir şiir bile yazmadığını, şiddete maruz kaldığını, kaybetme korkusu yüzünden sesini yükseltemediğini, çektiği sıkıntıların acısını hastalarından çıkardığını anlatıyor, bir şişe şaraptan sonra uyuyakalıyor da Çınla’nın öykülerine yer açılıyor böylece. Kısa öyküler, dinlediklerini yoğurup oluşturuyor Çınla, ölümlerle dolduruyor onları çünkü Nurcan’ın yaşamı müstakbel ölümlerle dolu. “Sonuçta diyor, birkaç sözcüğü yan yana getirecekti. Etiyle alay ettiğin kadına bir şiir armağan edebilirdin Arman. Ölmeni istiyorum!.. Gözleri parlıyor, Arman ölürse sonsuza dek huzur bulacak.” (s. 10) Gerçeklik iyice bozulmaya başladığı zaman bunun bir temsiliyle karşılaşacağız da Arman’ın ne hissettiğini bilemeyeceğiz, Soner’le Çınla’nın oturup manzarayı izlemeye başlamalarıyla sonlanan metnin gizemlerinden biri olarak kalacak bu. Nurcan’a döneyim, Arman’ı bir kez daha görmek ister ve Çınla’yı da peşinden sürükler, beğendiği şairi ilk kez orada gören Çınla adamın hödüklüğüne şahit olduktan sonra Nurcan’ın köyüne dönme isteğini anlar ve anlamaz, sonuçta Erzurum’un kısırlığından ölümüne korkar ama Nurcan da en az Erzurum kadar kısırdır, kuraktır, dünyasında imgelere, gerçeğin kırılımına yer yoktur. İki arkadaşın uzaklığı bundan, Çınla düğün davetiyesini umursamasa da Nurcan’ın doğuracağı bebeği mutlaka göreceğini söyler, bu sözünü de tutamaz çünkü Nurcan’ın ölüm haberi gelir. İyi de olmuştur aslında, Arman’la evlendiğini söylemek zorunda değildir artık Çınla.

Ne ara, nasıl, ölümün ansızlığı ve yaşamın zenginliğidir sebep. Çınla’nın tuhaf ailesinin etkisi de var sanıyorum, bu da ayrı hikâye. Çınla üniversite öğrencisiyken annesinin tanıştığı Turgut çöker evlerine, onlarla birlikte yaşamaya başlar. Çınla’nın babası kronik hastadır, cinsellik muhtemelen bittiği için Turgut’a ihtiyaç duyarlar. Anneyle Turgut dışarı çıktıkları zaman baba evde onların dönmelerini bekler, Turgut’la oynadıkları tavlaya bakakalır saatlerce. Çınla bu duruma katlanamayıp evi terk eder nihayet, ailesini ziyaret edeceği zaman Turgut’un evden gitmesini ister. Annenin zenginliği pervasız bir yaşam sürmesine yol açmıştır zannediyorum, davetlerden geri kalmazlar, barları dolanırlar, çılgın bir yaşamları vardır. Çınla’nın üniversiteden arkadaşı, deli, başarılı, resim yapmadığı için çoğu ressamın şükredeceği Soner bir zaman, Turgut öldükten sonra yeni, ne demeli, ev sakini olarak ortaya çıkar, Çınla’nın sinirlerini iyice bozar. Bir parti sahnesi var, sanki çok renkli ve neşeli bir kabusta gibidir Çınla, annesinin aşırılığı karşısında dehşete düşer, tanıdığı insanları aslında tanımadığını düşünerek dünyaya iyice yabancılaşır, yabancılaştıkça kıvrımları da görmek ister ve uç noktalara yürüyüşü başlar. Arman’ın evine gidecek, adamın kendini yerden yere çalmasına katlanacaktır. Zihin iyice hiperaktifleştiği için anlatı zamanı da ileri geri atlar, birilerinin ölümlerini öğrendikten çok sonra nasıl öldüklerini öğreniriz mesela, Arman’ın yediği haltlara dair birkaç satırdan sonra Çınla’yla Arman’ın geçirdiği ilk saatleri paragraflar boyunca okuruz, bu ölçek büyültme ve küçültme işi çok başarılı. Çınla’nın serüveni aslında bir nevi özgürleşme, kadın için erginlenme ayini gibi de okunabilir, yani nasıl okunursa okunsun mutlaka okunsun çünkü gölgelere çekilmiş başarılı metinlerden biri bu. Denk gelen kaçırmasın. Ha, bende Sel’den çıkanı var, bu yeni baskısında değiştirilen bir şey var mı bilmiyorum. Öyle yapıyor ya yazarlar, metinleri yıllar sonra tekrar basılmadan önce kurcalıyorlar falan. Okuduğunuzda Arman diye birine rastlamazsanız anlayın ki süper uyduruyorum yani.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!