Rudolf Simek – Vikingler

Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com’a aittir.

Vikingler hepimizin bildiği gibi “Haydi yallah hop hop hop!” nidasıyla kürek çeken, gemilerinin burnunda ejderha besleyen, denizcilik alanında isim yapmış bir halktır. Aslında çok azı bildiğimiz anlamda böyle, “Viking” aslında “korsan” demek, halkın sadece küçük bir kısmı denizlere açılıp savaşıyor ama bu grup öyle ünleniyor ki bütün bir çağa kendi adını veriyor, 8. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar bütün İskandinav halklarına “Viking” denmesi bu yüzden. Simek son yüzyıllarda ortaya çıkan efsanelere kulak asmıyor pek, tarihi gerçekleri vermeye çalışıyor, efsanelerdeki gerçeklik paylarını ayıklayarak kısa ve öz bir tarihçe çıkarıyor, başlarda hangi metinlerin bu anlamda değerli olduğunu anlatıyor kısaca. Eddalar ve sagalar mitik bir perdeyle çevrilmiş durumda, yine de söylendikleri ve yazıldıkları yerler oldukça önemli. Mesela İzlanda’da ortaya çıkanları güzergâhlar hakkında bilgi veriyor, neden, çünkü adamlar 793’ten itibaren monarşiden kaçmak, özgür diyarları keşfetmek amacıyla adaları dolanmaya başlamışlar, İzlanda’ya ulaştıkları zaman adanın belli bölgelerinde koloni kurmuşlar, günlerini gün ettikleri gibi düşmanlarının canına okumuşlar bir güzel. 1066’daki meydan savaşlarında Viking dünyasının en kuvvetli zamanlarına denk geliyoruz, ardından Hristiyanlığın yayılması ve merkezi yönetimin baskısıyla yavaş yavaş güç kaybederek tarihin sahnesinden silinmişler, şarkılarda ve metinlerde yaşamışlar. Demek de doğru değil, baskın güç olmaktan çıkmışlar sadece. Karışık durumlar var bu noktada. “Her ne kadar en eski kaynaklar Viking Çağı’nın oluşumuna bizzat yardım etmiş olsa da bizim için Viking Çağı’nı efsanelerden ayırt etmemizin hiçbir surette mümkün olmadığını düşünüyorum.” (s. 9) Vikinglerin tüccar olduğuna dair görüşleri de kabul etmiyor Simek, zorunluluktan korsan olmadılar, güvencesiz çiftçilerden savaşçılara evrilmiş bir topluluk yok. 19. yüzyılın sonlarından 1945’e kadarki Alman modası, Danimarka’nın bronz çağından kalma bir gemiyi sembol olarak seçmesi benzer saiklerden kaynaklanıyor, Vikingler savaşa savaşa yayılan ve kültürlerini gittikleri yerlere götüren insanlar olarak görülüyorlar. Şartların biçimlemesinden fazlası yok aslında, tamamen savaşçı değiller, kültürleri de kolektif, başka halkların kültürleriyle harmanlanmış bir kültür. Yayılmalarına sebep olarak gösterilen üç ana fikri değerlendiriyor Simek, İskandinavya’nın aşırı nüfusa sahip olması ve Norveçlilerin bir kısmının I. Harald’ın idaresinden memnun olmaması gibi iddialar kısmen doğruysa da araştırmalar o dönemde İskandinavya’nın nüfusunun 2 milyondan fazla olmadığını gösteriyor, toprağın ve balığın besleyebileceği kadar insan yaşıyordu orada. İklim değişikliği, hava koşullarının görece düzelmesi de kanıtlanamayacağına göre somut verilerden yola çıkıyor Simek, denize dayanıklı gemi tiplerinin gelişiminin önemini vurguluyor. Okyanusa açılabilen, kıyı şeridine bağlı kalmayan gemiler okyanusun iki yakası arasında gidip gelmeye başlayınca yayılım sürekli hale geliyor. Grönland’a, Amerika’ya dek gidiyorlar ama kalıcı olamıyorlar, bir iki yerleşim yeri verimsizlikten ve yerlilerden ötürü bir süre sonra boşaltılıyor, nüfusu besleyici dalga da gelmeyince merkeze daha yakın noktalardaki alanlara yayılıyorlar. Simek üç noktada yoğunlaşan göçlere dikkat çekiyor, denizlere açılanlar malum, diğer yandan güneye ve doğuya gidenler farklı isimlerle anılsalar da Viking diyarından geldikleri açık. Çok fazla seyahat edenlerin sosyal olarak üstün ve deneyim sahibi oldukları da söyleniyor, öyleyse neden dünyanın ucunu bulmaya çalışmasınlar? Paralı askerlik yapanları iyi savaşçılar olarak sivrilmiş, tüccarlıkla uğraşanları “Rus'” adıyla tanınmış ve zenginleşmişler. Arap kaynakları bu açıdan ilginç, gezginler İskandinavya’ya giderek gördükleri her şeyi yazmışlar, kültür şokundan ötürü Vikingleri haz düşkünü kâfirler olarak ansalar da sempatiyle yaklaştıklarını söylemek mümkün. 13. Savaşçı işte, Banderas Abi adamların memleketinde canavarlara karşı savaşan bir Arap olarak yerlilerle uyum kurabilmişti. Bu paralı askerlik olayında nerelere kadar gittiklerini merak ediyor insan, Romalı askerlerin Çin’de savaşmaları gibi ilginç olaylar yaşanmış mıdır acaba? Yazmıştım onu da hatırlamıyorum hangi kitapta, Roma ordusu muhtemelen Anadolu’da savaşıyor, bir grup asker esir düşünce Orta Asya civarına götürülüyor ve iyi savaştıkları için saygı görüyorlar, yeni ordularında eski savaş taktiklerini uyguluyorlar. Yine muhtemelen Çin’le yapılan bir savaştan sonra Çin kaynakları düşman askerlerinin arasında ilginç bir grubu anlatıyor, filmlerde gördüğümüz gibi kalkanlarıyla kaplumbağaya dönüşen bir grup asker. Çok ilginç. Neyse, Simek güneye inen grubun üzerinde özellikle duruyor, İngiltere’ye ve Fransa’ya yapılan baskınlar din adamlarınca Tanrı tarafından verilen cezaya benzetiliyor, Hristiyanlığın sürekli artan baskısı ve ticari ilişkilerin iştah kabartması Vikingleri harekete geçiriyor, Londra’nın kuruluşunda bile izlerini bulabiliyoruz. Gemilere çok şey borçlular tabii, çift yan kürekler gemilerin hızla hareket etmesini sağlıyor ama istisnai durumlarda başvuruluyor buna, asıl kullanılan aparat yelken. Deniz savaşlarından pek çok kaynak bahsetse de gerçekte nasıl savaşıldığına dair elle tutulur bir bilgi yok. Çarpışma sırasında direk indiriliyor, düşman gemisi iki Viking gemisi arasına sıkıştırılıyor, kesin olarak bilinenler bunlar. Okçulardan bahsedilse de istisnai bir güç bu. Grönland gibi uzak yerlere nasıl gittiklerine dair seyrüsefer bilgisi yine şüpheli, o sıralarda Avrupa’da bilinmeyen pusulayı kullanmıyorlar, muhtemelen güneş taşına bakarak hareket ediyorlar. Gemilerine verdikleri isimler de ilginç, kargo gemilerine “tahta öküz”, savaş gemilerine “deniz kurdu” gibi isimler takıyorlar. Yayıldıkları alanlar ayrı başlıklar altında incelenmiş, İrlanda’dan Rusya’ya dek nereye yayıldılarsa sürecin ayrıntılarını okuyabilirsiniz.

Kültürlerine bakalım, kaynaklar yine pek öznel olmakla birlikte işe yarayan, gerçeği yansıtan bilgilere ulaşılmış. “Uzun ev” denen mekânda oturma düzeni belli, ev sahibi yüksek koltuğunda otururken misafirler sosyal statülerine göre sıralanıyorlar, en güvenilir ve saygın adamlar ev sahibine en yakın oturanlar. Yabani meyveler, özellikle böğürtlen, elma ve ceviz yiyorlar, ringa balığıyla kaslarını büyütüyorlar, domuz etini de seviyorlar. Kendilerini kaybeden kadar içiyorlar, dayanıklılık yarışmaları yapıyorlar, özellikle şenliklerde. Dwarf sofrasında yaşananların kaynağı belli, ayrıca bu gelenek günümüze kadar ulaşmış, canavar gibi içip dağıtmayan insanlara saygıyla yaklaşılması en az bin yıl öncesine dayanıyor. Oyun oynamayı seviyorlar, fildişi zarlar bulunmuş. Lire benzeyen, deniz kartalı kemiklerinden yapılan iki delikli flütlerle müzik yaptıkları düşünülüyor ancak Viking Çağı müziği de pek bilinmiyor. Şiir okuma ve hikâye anlatma fasılları eğlencelerin en heyecanlı bölümleri. Deri, metal ve boynuz üzerinde çalışarak el zanaatlarını geliştirmişler, bu konuda oldukça zenginler. Savaşlarda aralarındaki en kodamanları,  zırhlıları korumaya çalışıyorlar, çoğunu üzerinde deri veya kabarık yünlü ceket var. Hafif ahşaptan yapılmış kalkanları en etkin koruma araçları. Norman kalkanlarının uzun, sivri olmasının aksine Vikinglerinki yuvarlak ve renkli, her savaşçı kendi kalkanını boyuyor muhtemelen. Savaşa katılan atlara dair pek bilgi yok, atlar önemli ama olmazsa olmaz değil. Kadınlar da savaşa katılsalar da sayıları az. Zengin olanları hizmetçileriyle, eşyalarıyla birlikte gömülüyorlar. Viking inançlarıyla Hristiyanlık arasındaki ilişkiler de çok ilginç, Thor’un aslında balta kullandığı, Hristiyanlığın etkisiyle birlikte baltanın çekice döndüğü söyleniyor. O dönemlerde yapılan savaşlardan biri kazanılınca I. Harald’ın savaş kahramanlarına Hun demiri verdiğine dair şiirlerde bilgiler var, genellikle epik şiirler bunlar. Valhalla’nın öte dünya konseptinin cennet imgesiyle biçimlenmesi de Hristiyanlığın sonucu, öncesinde savaşçıların gittiği dünya ötesi bir yer olarak kabul ediliyormuş ama şerefiyle, onuruyla ölenlerin ödülü olarak görülmeye başlanmış.

Daha da bir dünya şey, kuzeyin bıçkın gençlerine ilgi duyanlar okumalı.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!