Fernand Braudel – Kapitalizmin Kısa Tarihi

Emrah Safa Gürkan’ı dinledim sanki okurken, hocanın esas kaynağı besbelli ki Braudel’in ekonomiyi türlü bilimlerle harmanlamasının faydalarına değiniyordu son videolarından birinde. 1976’da Johns Hopkins University’de verdiği üç konferans metnini bir araya getirmiş Braudel, kısa tarih işte. “Maddi Yaşamı ve Ekonomik Yaşamı Gözden Geçirirken” adlı bölümde Braudel ekonominin yalnızca ekonomiden ibaret olmadığını, öteki insan bilimlerinin de işin içine girmek zorunda olduğunu, tarih biliminin her yıl değişmesiyle araştırmaların kapsamı açısından zorlukların çıktığını söylüyor. Ekonomi tarihi bütünüyle insanların tarihi, ayrıca büyük aktörlerin tarihi, ağır ağır gelişen, çok yoğun ve yapısal bir tarih, Braudel uzun bir zaman dilimindeki dengeleri ve dengesizlikleri gözettiğini, tercihini bu yönde yaptığını belirtiyor. Bu denge vaziyeti köylülerle kentliler arasında, pazar ekonomisiyle kapitalizmin karşılaştığı, iki dünyanın kesiştiği ve ayrıştığı noktalarda. Gündelik olanda, geçmişten günümüze insan davranışlarının ve bilinçdışının etkisinde, gerçi kapitalist dünyada yaşayan hemen hemen tüm insanların sistemi örtük veya açık şekilde desteklediğini, desteklemek istemese de desteklediğini söylüyor Braudel. Temeli şu: “Ben insanlığın yarısından fazlasının gündelik yaşamda gizli olduğuna inanıyorum. Bize miras kalan, karmakarışık biçimde biriken, bize gelinceye kadar sonsuzca yinelenen sayısız hareket ve tavır yaşamamıza yardımcı olur, bizi hapseder, yaşam boyu bizim yerimize karar verir.” (s. 14) “Maddi yaşam” kavramında toplanıyor bunların tümü, insanlık binlerce yıldır bütün ekonomik yaşantıları, itkileri, dalgaları topluyor, günümüze getiriyor, eski deneyimler ya da zehirlenmeler ruha işlenmiş. Bu işleme kısmının yapısı tartışılır da David Graeber’ın Borç: İlk 5.000 Yıl nam metni süreci incik cincik anlatmasıyla değişimlerin aşağı yukarı ne zaman ortaya çıktığını gösteriyor. Defalarca anarım bu metni, öylesine başarılı. Neyse, öncelikle insan sayısındaki artış belirleyici, salgınlar büyük kayıplara yol açsa da gezingen insanlar telafi etmiştir mevzuyu, böylece 18. yüzyıldan sonra da türlü hastalıklar peyda olsa da beslenme biçimlerinin çeşitlenmesiyle -şeker, kahve, bakliyat, sebze meyve- hayvan yetiştiriciliği de kolaylaşmış, sırf patates milyonlarca insanı beslemiş. Teknoloji ağır gelişse de teknikler artmış, tarla bahçe işleri kolaylaşmış. Şartlar olgunlaşmış yani kapitalizm için, kasıt sırf insan faktörü tabii. “Çok eskiden beri bütün teknikler, bütün bilim unsurlar bütün dünyayı dolaşırlar ve birbirleriyle alışveriş içindedirler. Sürekli bir yayılma söz konusudur bu bağlamda. Ama dağılımı iyi olmayan teknolojik gruplaşmalar ve işbirlikleridir: dümen bodoslaması, borda kaplamalı tekneler, gemilere top yerleştirilmesi, açık deniz seferi yapan gemiler, ayı şekilde birtakım oyunlar, yöntemler, alışkanlıklar ve performanslar toplamı olan kapitalizm.” (s. 20) Kilit nokta burası aslında, bilginin kolaylıkla yayılması sayesinde nakliye çağ atlarken devletle sermayenin işbirliğiyle borsalar uçmuş, yeni sömürgeler vasıtasıyla yeni pazarlar açılmış, treni kaçıran imparatorluklar eldeki potansiyeli kullanamadan boyun eğmek zorunda kalmış, Braudel ilerleyen bölümlerde değiniyor bunlara. Kentlerin ve köylerin tekrar düzenlenmesi ekonomik anlamda ilkel pazarların yetersizliğinden kaynaklanıyor, pazar ekonomisi gelişmeye açık olsa da üretimin tümüyle tüketilemediği, büyük bölümünün üretenlerce, ailece ya da köyce tüketildiği şartlarda ürünlerin pazara girmesi sorunluydu, silsile halinde gelişen aşamalar -köyden kasabaya, kasabadan kente taşıma, üretimin örgütlenmesi, tüketimin yönlendirilmesi- kullanım değerini değişim değeri olarak düzenler, ürettiğini satan zanaatkârın tüccar sınıfına girmesine çok kalmamıştır. Borsa yükselir bu durumda, panayırlar üreticilerin belli zamanlarda satış yapmasını sağlarken borsa her daim açıktır, büyük tüccarların egemenliğindedir, küçüklerse panayırda takılıp perakende ticaretle uğraşır. Venedik örneğini verir Braudel, burada şenlik kapsamında panayırlar yine kurulur ama ekonominin merkezi büyük toptancıların, tüccarların yer aldığı Rialto’dur. Bütün bunların dış ticareti patlatmasındaki etkisini ve Eski Rejim ekonomisini değiştirmesini 1450’den sonra sanayi ürünlerinin fiyatlarının yükselmesinde görürüz, tarım ürünlerinin fiyatı değişmez çünkü kentlerin hızla gelişmesiyle üstyapı Amerika’dan gelen madenlerle şişer, kâğıt ve kredi kütlesi hızla dolaşıma girer, başka bir pazar doğmuştur artık. Cenevizlilerin etkin olduğu piyasa Amsterdam’a, İngiltere’ye, nihayetinde New York’a kayacaktır. Akış düzenlidir, daha 17. yüzyılda dükkânlar hızla çoğaldığı için al ver hızlıdır, böylece birçok avantajına rağmen panayırların köküne kibrit suyu dökülür. Kıyaslıyor Braudel, İslam ülkelerinde kentlerin köyleri pazarlarından yoksun bıraktığını söyler. Kent içinde vardır pazarlar, İstanbul Bedesteni mesela. Hindistan’da pazarı olmayan köy yok, Çin’deyse çok sayıda pazar ve haliyle sıkı bir dolaşım ağı var, dükkân var, işportacı var ama panayır ve borsa, üst mekanizmalar yok. “İki şıktan biri: yönetim değiş tokuşun bu üst biçimlerine düşmandır ya da küçük pazar ağları yeterlidir Çin ekonomisi için: atardamarlar, toplardamarlar gerekli değildir ona. Bu iki nedenden biri ya da her ikisi nedeniyle Çin’de ticaret bloke olmuş ve hizaya getirilmiştir ve bunun Çin kapitalizminin gelişmemesinde ne kadar önemli olduğu başka bir konferansın konusu olacaktır.” (s. 35) Bunun yanında ESG’nin değindiği -bu mevzuyu ilk ondan öğrendiğim için adını anma ihtiyacı duyuyorum- değiş tokuş mekanizması üst mekanizmanın tam yerleşmediği ülkelerde de işliyor, kredi bağları tamam: “1759’da Hindistan’dan dönen ve Basra’dan İstanbul’a geçmekte olan bir İngiliz seyyah parasını Surat’taki East India Company’ye yatırmak istemiş ve 2000 kuruşunu nakit olarak Basralı bir bankere vermiş; bu banker de karşılığında ona Halepli bir bankere hitaben ‘Frenk dilinde’ kaleme aldığı bir mektup vermiş.” (s. 36) Avrupa’nın kopup gitmesinin sebebi bu tür enstrümanların stabilliği ve çeşitliliği.

“Değişim Oyunları”na biraz değinip bitireceğim, kısa tarihin de kısa tarihi. Tüccar kapitalizmi pazar ekonomisini arka plana atsa da bütünüyle kuşatamamış ve yönlendirememiş, bunun yanında ilkindeki küçük bir değişim ikincideki ürünlerin fiyatlarına hemen yansıdığı için etkisi büyük. Spekülasyonlar göz önüne alındığında bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler düsturunun “gizli el” tarafından ayarlanacağı öngörülmüşse de pazarın tekellerce yozlaştırıldığı, hukuken veya fiilen belirlendiği malum, mit günümüzde hâlâ yaşıyor oysa. Kapitalizm kavramının ortaya çıkışını ve kavramı nasıl kullandığını bu noktada ele alıyor Braudel, açıklamasını anakronizmi göz önünde bulundurarak yapıyor, kapital ve kapitalist kavramlarının içeriğiyle esas kavramı kuşatarak. Kapital sermaye demektir, bu birikir, kendini yeniden üretir, pazar ekonomisinden doğru bir şekilde ayrılması gerekir ki Braudel bu işle uğraşır bölüm boyunca. Pazarın gündelik alışverişleri sürprizlere kapalıdır, şeffaftır, bellidir, salgınlar veya paşaların olağanüstü şekilde doğrudan etkileri olmazsa böyle yürür. İçeriden dışarıya aktarılan ürünlerin pazarına karşı pazar deniyor, satın aldığı malları büyük kentlere veya ihracat limanların ateşleyen aracıları düşünelim, resmi makamlar bunların denetlenmelerini en aza indirir çünkü görece kapalı bir sistemden elde edilen ürünün akarı kokarı yoktur, daha ucuza gelir. “Bununla birlikte zincirler ne kadar uzarsa o kadar kuralların ve olağan denetimlerin dışında kalırlar, kapitalist süreç de o kadar belirginleşir.” (s. 53) Büyük ticaretin kazancı büyüktür çünkü aracılara lüzum kalmaz, paşalar doğrudan doğruya iletişime geçip alışverişi hallederler, alıcıların uzaklardaki toprakları sömürgeleştirme, “mamur kılma” çabaları bundandır. Sözcüklere de yansımıştır bu, 17. yüzyılda tradesman ve merchant arasındaki anlam farkını diğer dillerin sözcüklerinde de bulabiliyoruz, ikinci grupta yer alanlar devletleri de kontrol altına alıp gemilerini yürütürler. Gerçek anlamda. Riski dağıtmak için demiryoluysa demiryolu, karayoluysa karayolu, bütün araçları kullanırlar.

Daha da gidiyor, kapitalizmin toplumsal ve siyasal temellerinin ekonomiyle nasıl iç içe geçtiğini görmek isteyenler için kafa açıcı, kısa bir rehber bu kitap. On numara.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!