Evrim Kuran – Z

Kuran’ın istatistiğe döktüğü çalışma bağlamında bir metin, göz önündekileri kerteriz almayacağız. Z kuşağı Y’ye göre daha anonim, sosyal medyada kimliklerini gizliyorlar. Dijital dünyanın içine doğdukları için dikkat problemleri var, birkaç nesil sonra bu durum ortadan kalkar. Tabii o zaman da başka teknolojiler gelişeceği, ivme giderek hızlandığı için ortaya başka problemler çıkacaktır, her nesil kendine özgü sağlık problemleriyle boğuşacak muhtemelen. Y kuşağı olarak eski dünyanın son kuşağıyız, sokakta top oynayanların ortadan kaybolmasından daha büyük değişimler var, bir ölçüde ayak uydurduysak da kırk yıl sonra neler olup bittiğini anlayamayabiliriz. İnsanlar sokak ortasında amuda kalkıp para kazanabilir ki kazanıyorlar zaten, ilgi çekici bir şeyi YouTube’a koymaktan çok daha kolay yöntemler ortaya çıkacak muhtemelen. Neyse, Z kuşağı sosyal sorumluluk projelerine, etik ve ahlaki değerlere diğer kuşaklara göre daha fazla değer veriyor. Küresel ısınmanın yılmaz düşmanı Greta Thunberg’in eylemlerine verilen tepkilere bakarsak görebiliriz, yaşlı başlı adamlar bu yaygaracı kızın poposuna bir şaplak atılması gerektiğini söylediler, bürokrat bunlar. Zamanları geçiyor, gençlik yaşlı osurukların bencilliğine boğulmuş bir dünyada yaşamak istemiyor. Umarım istemiyordur yani, araştırmaların sonuçları umut verici. Bizde yerli Greta var, Atlas Sarrafoğlu, modaya uymak gerektiği için proje olarak sunulmadıysa, biraz olsun samimiyse ne hoş.

Kuşak sınıfsal olarak ayrılıyor, tekstilde çalışanların hayalleri yok, hayatta kalmayı istiyorlar bir. Şurada bir iki genç var, kazandıkları paraları aileleriyle paylaştıklarını söylüyorlar. Paylaşmak zorundalar, ayın sonunu başka türlü getiremezler. Bağımsız birey olmaları için ellerine yeterince kaynak geçmiyor ama uyanık çocuklar, neyin ne olduğunu biliyor gibi duruyorlar. Kâğıt toplayıcılarıyla da konuşmuş Kuran, on beş yaşında bir çocuk sabah beşte uyanıp akşam on bire kadar çalışırsa, 200 kilo da karton toplarsa 24 lira kazanabildiğini anlatıyor. Kazandığının tamamını annesine veriyor, okulların dağılma saatlerinde civarda bulunmamaya çalışıyormuş, okula gidemediği için canı yanıyor. Meslek lisesinde çalışıyorum, okulu bırakmak zorunda kalan öğrencilerle konuştuğumda çalışmak zorunda olduklarını söylüyorlar. Online dersler var şimdi malum, çocuğun birinin açık kalan mikrofonundan sesler geldi bir gün, buzdolabı, bulaşık makinesi filan. Mevzuyu sordum, çocuk beyaz eşya mağazasında çalıştığını, dersi depoda dinlediğini söyledi, patron izin verirse tabii. Alt sınıfların eğitim almaktan çok daha öncelikli ihtiyaçları var, yaşamakta zorlanıyorlar. Diğer tarafta üst sınıfın çocukları var, bahsetmek gereksiz. Dünya meseleleriyle daha ilgili olduklarını söyleyebiliriz, bunun yanında kendilerine daha çok zaman ayırabiliyorlar, hobilerine yatırım yapıp kendilerini gerçekleştiriyorlar, ne hoş. Tek tip bir Z kuşağı yok, ekonomik duruma göre istekler, beklentiler, hayaller değişiyor. Zevkler de, müzik her iki mahalle için vazgeçilmez, üst sınıf rock ve pop dinlerken alt sınıf arabesk ve rap dinliyor daha çok. Rap gerçi her iki mahalle için de önem kazanmış son yıllarda, Ezhel’i herkes dinliyor. Müslüm Gürses, Gazapizm ve Yıldız Tilbe bir tarafa, Duman, Sezen Aksu ve Teoman diğer tarafa. Okunan kitaplar da sınıflara göre farklılık gösteriyor, Wattpad romanları belki de kolay ulaşılabilir olduğu için alt sınıfın ilgisini çekerken üst sınıf Sapiens, 1984 gibi kitapları okuyor. Kuran’a göre sokakta, evde, toplu taşımalarda kitap okuyan insanları görmek duyarlılık yaratıyor, gençlere rol model olacaksak böyle olacağız. Alt sınıfın spora gösterdiği ilgi dikkat çekici, özellikle futbolu can simidi olarak görüyorlar, keşfedilirlerse hayatları kurtulacak çünkü. Neyi ortadan kaldırmak istedikleri sorulduğunda her iki sınıfın da cevabı adaletsizlik ve eşitsizlik, güzel. Haksızlık karşısında takındıkları tavır çok şey anlatıyor yine, elit kesim yetkili bir abiye başvurmayı düşünürken alt sınıf işini kaba kuvvetle görmeyi düşünüyor. Bu çok ilginç bir fenomen, gördüğüm iki örnek aptala çevirmişti beni. Askerdeyken oldu biri, konuşarak kolayca çözülebilecek bir mesele surata atılan kaynar kahveyle çözülmüştü. Diğerinde öğrencinin biri yine hiç yoktan arkadaşının çenesine yapıştırdı yumruğu, çocuk uçtu. Sürreal manzaralardı, normalmiş aslında. Z kuşağının yarıdan fazlası gelecek konusunda kaygılı, bugünlerinden de kaygılılar, yapabildikleri şekilde yapıp problemleri çözmeye çalışıyorlar işte. Sınıf fark etmeksizin yine yarıdan fazlası beş on yıl sonra Türkiye’de olmak istemediklerini söylüyor, beyin göçünün temelleri küçük yaşlarda atılıyor. İdeal meslek alt sınıfta polislik, dövmecilik, şoförlük, ev kadınlığı, diğer taraf mühendis, doktor ve mimar olmak istiyor. Şu çocuklarla zamanında çok dalga geçildi ama küresel bir problem bu, sınıfsal geçişlilik giderek azaldığı için ufuklar çok dar, topyekun değişim gerekiyor eğitimde, ekonomide, hemen her konuda. “Sanırım hayal kurmayı bilmeyen bir toplumun yeni yetişen kuşakları da bu yetkinlikte çağın gerisinde kalıyor.” (s. 55) Hayal kurmak için gereken şartlar var olmadığı için böyle, diğerkâmlık da bu yüzden görülmeyecek kadar düşük. OECD ülkeleri arasında yapılan bir araştırmaya göre gönüllü faaliyette bulunma oranında sonuncuyuz, bir STK’ye bağışta bulunma konusundaysa sondan ikinciyiz. Bunlar bizim için lüks, hele de bu zamanda. Pandeminin ilk zamanları rezalet bir yönetim anlayışının sonucunda marketler dolup taşmıştı, Luppo alan bir vatandaş duyarsız olarak görüldüğü için eleştirilmişti, o adamın günlük besin ihtiyacını karşılamak için en ucuz yola başvurduğu düşünülmedi. Sınıflar arasındaki bağ kopuk, ülke gerçeklerinden bir ölçüde bihaberiz.

Ne oluyor, dünya değişiyor, iş kollarının gereksinimleri yeni tip insana el sallıyor, sorumluluk alabilen ve paylaşıma açık, grupla iş yapabilen insanlar tercih ediliyor, tam Z kuşağı işi. Kurumsal Kobaylar‘da çalışanlarına insanca yaşama koşulları sunan şirketlerin uzun vadede hem kazandığını hem de kazandırdığını gördük, kârı cukkaya atıp işçisine köpek çeken şirketlerin deli zarar ettiği halde sömürmeye devam ettiğini de gördük, o zaman çalışma ekonomisinin paydaşları daha bilinçli, duyarlı olacak Z kuşağı sayesinde. Yeterli olmayacak ama bu da başlı başına önemli bir şey, neoliberal politikaların sebep olduğu yoksul kitleleri biraz olsun düşünen çocuklar bir şeylerin yanlış olduğunun farkına varacaklar. Varsınlar lütfen, dünya bok gibi bir yere dönüşmüş durumda. Duygusal ilişkiler başta olmak üzere her türlü ilişki leş kokuyor, en demokratik, özgürlükçü ortamlar bile kokuyor, nefes alamıyoruz. Katı kültürlerde değişim çok yavaş, özellikle Türkiye’de bir şeylerin değiştiğini görmeye ömrümüz muhtemelen yetmeyecek ama üretilen bunca çöpü dünyanın kaldırmadığı görülünce öyle veya böyle bir çıkış yolu bulunacak, milyonlarca insanın ölümü pahasına. Değişim konusunda ebeveynlere çok iş düşecek, Kuran bir bölümü sırf bu konuya ayırmış. Çocukları ailenin dumura uğratıcı etkisinden kurtarmamız gerektiğini söylüyor, kadınlara biçilen kutsal annelik gibi rollerle erkeklerin toksik erkinden kurtulursak bireylik ortaya çıkacak, böylece çocuğu bireyler yetiştirecek ve özgürlüğün ne olduğunu anlatabilecekler. Dünyanın baştan kurgulanması gerekiyor, cinsel rollerden ekonomik sistemlere kadar her şey değişmeli, daha insancıl bir hale getirilmeli. Yavaş yavaş olacak. Oluyor.

Kitabı okursanız kuşakları anlıyorsunuz, kuşağınızın özelliklerini görüyorsunuz, Z kuşağıyla biraz olsun yakınlık kuruyorsunuz ve geleceğin dünyası hakkında az buçuk bilginiz, haliyle fikriniz oluyor. Okumanızı tavsiye ederim çünkü okunursa çok güzel şeyler oluyor, halis duygulara gark oluyorsunuz. Mesela çok süper bir duygu olan umuda batıyorsunuz gırtlağa kadar. Evet.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!