André Gorz – Yaşadığımız Sefalet

“Çalışma”nın yerine ikâme edilen sömürü biçimlerinin ortadan kaldırdığı çalışma uçucu değildir, hizmet sektöründeki emek gibi hemen kaybolmaz, şeylere sahip olmamıza yol açan uğraşa indirgenemez. İndirgendi, “hakiki çalışma” değil, haz vermiyor, bireyi kendini gerçekleştirme fırsatından ediyor. Jeremy Rifkin’e göre “çalışmanın sonu” farklı niteliklere sahip etkinliklerin başlangıcı, daha doğrusu mübadelenin emeği, bedeni, özü esir almadığı halini geri getirmece. David Graeber’ın şahane araştırması Borç: İlk 5.000 Yıl‘da bildiğimiz takasın değil de bir tür sosyal değer/cevher değişiminin kullanıldığı dönemden bahsediliyor, özeti şu ki “ödeme”nin yıkıcı, tahakküm altına alıcı etkileri yok, deniz kabuğu iş görüyor, belli bir süre içinde kullanılan bedel nesnesinden bağımsız olarak insanlar birbirlerine ödünç verdikleri zamanlarıyla iş görüyorlar, aşırı kabaca: bir saatlik emeğe bir saatlik emek. Gorz bu sefaletten çıkış yollarına değindiği bölümde bu sistemin günümüzün özne yıkıcı, toplumsal değere boğucu çarklarından kurtardığı versiyonunu anlatacak, biraz var buna, önce sefilliğimizi anlayalım. Toplumsal bir işlevi yerine getirmek toplumca kabul görmüş ödeme yöntemiyle karşılanıyor, böylece evde çocuk bakan kadınlar toplumun dışındaymış gibi değerlendiriliyor ki onlara herhangi bir ücret ödenmiyor, kutsallık beleşe getiriyor işi çünkü. Neoliberalizm 70’li yıllardan itibaren sosyal devletin toplumcu politikalarını gerilettikçe Fordizme özgü normlar ve refah devleti bürokratizmi işçi sınıfını kapsayacak şekilde reddedildi, yurttaşlar devletin müşterilerine dönüştü, sosyal bağlar zayıflatıldı. Postfordizm. Kentlere hücum, sermayenin oluşumunda emeğin giderek azalmasıyla altyapı harcamalarını karşılamaya son vermek, otomasyona abanmak bazı, insanı sermaye gibi işletmek ve daha da önemlisi sermayeyi somut karşılıklardan göçürerek dijitalleştirmek, hepsi yaşam dünyasından ve duyarlı gerçekliklerden kopan kapitalin ürünü. Bilgiye sahip olan yüksek teknoloji danalarının yalıtılmış topraklara çekileceğini söylemiş Lester Thurow, yıl 1995, yaptırdıkları sığınaklardan haberdarız. Thurow kapitalizme üstün bir iyilik vizyonu kazandırılması gerektiğini söylüyor çözüm olarak, sorumluluğu yüklediği sol bu tasarıyı hayata geçirebilir ama kapitalizmi kurtarmaktan yana değil Gorz, reformdan bahsetmiyor, bodoslamadan devrimci. Devletler sivil toplum kesimlerini bünyesinde erittikçe güçsüzleşti, eleştirilen ve yardım etmesi umutsuzca istenen yapı hantallaştı, düzenleyici piyasa “doğanın yasaları” gibi işe koşulunca bunun reforma gelir yanı kalmadı tabii. Keynesçi politikalar sermayenin önünü açınca devletin el verdiği şirketler büyüdü, iç piyasa doydu, marjinal üretkenlik tıkandı, bunların sonucunda devletle bütünleşmeye son veren sermaye güç ilişkilerini tersine çevirdi. Hareketlilik hızlandı başta, metaların serbest dolaşımı sağlandıktan sonra ulusal şirketler çokuluslu, ardından küresel şirketlere dönüştü, ucuz işgücü neredeyse üretim oraya kaydı, bunlar aşikâr. “Tarihin hiçbir döneminde, kapitalizm, bugün olduğu kadar politik iktidarın denetiminden kurtulmayı asla başaramamıştı.” (s. 27) Ülkeler “vatansız” sermayenin kaçmasını engellemeye çalışıyor artık, finansal iktidar şirketlere ve devletlere kendi verimlilik yasalarını dayatıyor, bir örnek: “Vergilerin yeniden düzenlenmesinin yerine özel sigortayı ikâme etmek; politik iktidarın sosyal güvenliği toplumsal olarak yönetmesinin yerine finansal iktidar tarafından üstlenilen özel bir yönetimi ikâme etmek.” (s. 36) Asya’nın küresel kapitalizme ve Batılı ekonomilere sağlığı ve dinamizmi tekrar kazandıracağı öngörülmüş zamanında, sütü sevmeyen Çinlilerin orta-üst sınıf keyifleri için canavar gibi süt üretmeye ve tüketmeye başlamaları bir gösterge ama adamların üretimine bakınca Gorz’un değişen endüstrileşme modelinin tedavülden kalkmasına dair fikirleri henüz doğru çıkmamış gibi görünüyor. İşin uzmanı olmadığıma göre işkembeden sallıyorum. Adamlar iki sente gitar teli satıyorlar lan, hayvan gibi dolar biriktirmişler falan. Katlanılamaz bir dünyada yaşadığımız kesin tabii, bu ekonomik kıskaçta yaşayamayacağımız besbelli, zaten adamlar oksijen dükkânlarında temiz hava falan satmaya başlamışlar, o da işin başka bir boyutu. “Acil olarak yapılması gereken şey, can çekişen ve değişen dünyada olası öteki dünyaların tohumlarını ayırt edebilmek için bakış açımızı değiştirmektir.” (s. 44) Çalışmanın değişim evrelerinde neler olup bittiğini anlamak önemli, Gorz koca bir bölüm ayırmış buna. Postfordizm haltı ek piyasa paylarının ele geçirilmesini ve ürünlerin hızla eskimesini biliyoruz, gelişmekte olan ülkelere çöken şirketler ve elimizde patlayan çamaşır makineleri. Kitlesel seri üretimin ötesinde bu üretimin ucuzlatılması ve hızlandırılması önemliydi, tüketim zombileri olarak bunlara uyduğumuz için başarıldı. İşçi açısından durum neydi, emek üzerinde mutlak bir tahakküm kurulması için zorbalık ve tatlılık işe koşuldu, işçinin elinden her türlü inisiyatif alındı ve insan robotlaştırıldı. Ohno’nun “Toyota sistemi” işçilere görece serbestiyet sunsa da rekabeti işçilerin üzerine yıkmaya dönüşmüştür, Gorz dipnotta Japon işçilerin üçte ikisinin kronik yorgunluktan ve pek çok sağlık sorunundan bahsettiklerini söylüyor. Uddevalla’daki Volvo fabrikasındaki uygulama gibi birkaç “işçi dostu” çalışma biçiminden bahsetse de varılan yer aynı: çalışmanın amacı dayatılmıştır, işçilerin çalışma biçimleri iyileşmiş gibi görünse de çalışma koşullarında pek bir değişiklik görülmemiştir, zaten dört yıl sonra kapatılmıştır fabrika, işçinin iktidarının fabrika yönetimi için tehdit olarak görülmesinden hemen sonra. İnsanın mekânı ve zamanı kısıtlanır, kültürel, etik ve politik bir özerkliğin tesisi mümkün değildir, öznelik teşvik edilir ama bir şeyin hizmetine girmeden özne olunamamaktadır, “kişilik piyasası” alttakileri ezmekten başka hiçbir işe yaramaz. Serbest çalışmaya da bir temiz giydirir Gorz, bu da yüz seksen iki metinde ele alındığı için tekrarlanmaya değmez ama özü iyi yakalar Gorz, özne çalışacağı süre gibi pek çok koşulu pazarlıkla veya doğrudan belirleyebilir, seçim budur, öyleyse özgürlük de budur. Aslında güvencesiz, emeğin karşılığının alınamadığı bir yöntem bu, “çalışmayı ortadan kaldıran çalışma”. “Çalışma talebinde bulunanlara, artık kamusal statüleriyle tanımlanan bir topluluğun ya da mesleğin üyeleri olarak değil, tikel koşullarla tikel yükümlülükleri yerine getiren tikel kişiler olarak muamele ediliyor.” (s. 81)

Sefaletin yüzleri anlat anlat bitmeyecek, “Ücretli Çalışma Toplumundan Çıkmak”a geleyim. “Yalnızca ısmarlanmış ve ısmarlayan tarafından karşılığı ödenmiş” çalışmanın dışında çalışma türleri olduğu gibi ödeme biçimleri de değişiyor. Bunların dışında yeterli bir gelirin elde edilmesiyle “çoketkinlik” süreci daha erken başlar da çalışmamızdan, yaşamımızdan tatmin oluruz, tadından yenmez. Gerekirse “vatandaşlık maaşı” adı altında her vatandaşa ödeme yapılır, bu ödeme çalışmamaya yol açacak kadar sıfır içermezse daha iyi. Gorz sosyal sorumluluk projelerinde, sivil toplum kuruluşlarında yapılacak ufak tefek işlerle bu maaşın karşılığının verilebileceğini söylüyor, gerçi burada olay “karşılık”tan ziyade gelirin iş yapma saadetinden pörtlemesine yol açması. Hastalara para için bakmıyorsak da tamamen hayır işi de yapmıyoruz, tamamen insanca bir çalışma ve hak. Çoketkinlikti mevzu, işçileri hem üretimlerinde hem yaşamlarında besleyecek getirileri kolektif yaşamda, “katılım kiplerinde” bir güzel okutup mutlu olabiliriz, yeniden toplumsallaşma sürecinde politik değişimler de sağlandı mı -Gorz’a göre devletler bu konuda birlikte hareket etmeli, mevzu büyük- esneklikten, değişimden pay almalı. Beylik ideolojik düşüncelerden kurtulmalı, toplumun sermaye kapitalizminden önceki sosyal dayanışma becerilerini yeniden kazandırmalı, çalışmayı ve kenti baştan değiştirmeli zira kamusal alan diye bir şey kalmadığı için özgürlük kalmaz, direnç kalmaz, para babalarının eline düşüveririz ki ben en büyük para babası olan devlete düştüm, kenti değiştirme planlarım yarım kaldı.

Son iki yazıda sosyolojinin toplumu ve bireyi kapitalizmin yerleşik şablonlarıyla değerlendirmesinin eleştirisi yer alıyor, onlar da iyi. Gorz’un metinleri toptan iyi.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!