Peter Fleming – Çalışmanın Mitolojisi: Kapitalizm Kendine Rağmen Nasıl Ayakta Kalıyor?

Marc Wittmann’ın Hissedilen Zaman nam metninde iş hayatının zamanımızı nasıl emdiğine ve bu emişi nasıl durduracağımıza dair tavsiyeleri var, Fleming’in gösterdiği dünya açısından çok nahif. Bu noktadan sonra tüm kavramlar ve alıntılar Fleming’den, saçma sapan örnek verirsem benden. Öncelikle bu yıkılması gereken mitolojinin yaşamımızın tümüne sirayet ettiğini bilmeliyiz, çalışma saatleri “yasal” olan sınırı çoktan aşmış ve iş dışındaki zamanımızı da ele geçirmiştir, haliyle Wittmann’ın sigara içmesek de sigara molasına çıkmamız yönündeki tavsiyesi işe yaramaz, molada dahi telefonlarımızdan gelecek emirlere, e-postalara açığız. İş yerinde yatağa dönüşebilen koltuk süper bir icat olarak alkışlandığı için içimiz yanarken şirket politikalarının değişmesini, söz gelimi işyerinde bira içilmesini yahut işyeri sınırları içindeki alanda yer alan sahada futbol oynanmasını mutluluk gözyaşlarıyla karşılamak işten değildir. Fleming’in kabaca üçe böldüğü kapitalizm sürecinin son aşamasında yer alır bu, 1920’lerden itibaren sermayenin böğrünü iyice deşen işçi sınıfı çalışma şartlarını iyileştirdi ki günümüzde herhangi bir iyileştirmeden değil, sistemi tamamen değiştirmekten ve yerine konacaklardan bahsetmemiz gerekiyor artık, 1980’lerde sendikaların cortlamasıyla haklar yine iç edildi ve 2000’lerden itibaren neoliberal politikaların boş zamana da el atmasıyla karma, tuhaf bir yapı ortaya çıktı: yirmi dört saatlik çalışma. Keynes 1930’da yazdığı “Torunlarımızın Ekonomik Olasılıkları” başlıklı yazısında gelişen teknolojinin yardımıyla işçi sınıfının bomboş zamanlara kavuşacağını söyler ardından onca boş zamanın yaratacağı sıkıntıdan ve kaygıdan bahseder zira insanın hamuru çalışmakla yoğrulmuştur, keyif almayla değil. “Daha derin bir okuma yaparsanız Keynes şunları söylüyor gibi görünür: Çalışan çoğunluğun, ilerlemenin onlara kolayca bahşedebileceği bağımsızlığın tadını çıkarmasına izin veremeyiz, zira sonra onlar da bizim (yani elit kesimlerin, aksi takdirde sıkıcı olan bir yaşamı daha ilginç kılmak için başvurduğu başlıca yönteme göre, sadistçe risk almaya teşne hovarda aylaklar) gibi davranır. Ama daha da önemlisi, çalışan insanlar, temeli ekonomik zorunluluklara dayanan sınıflı toplum itibarını yitirdiğinde, bu toplumun bütün esaslarını yeniden düşünmeye başlayacaklardır.” (s. 31) Fleming’in değineceği çoğu sömürü izleği bu alıntıda mevcut, elitler kendi kaynaklarını işçi sınıfının emekleriyle, havaya suya ödedikleri vergilerle sağladıkları için sistemi tehlikeye atacak değişikliklere asla izin vermeyeceklerdir, bu sömürünün sürmesi için sınıf çatışmasına, dolayısıyla olabildiğince geçirimsiz sınıflara ihtiyaç vardır, yönetici kesimin ümüğe çökmesindeki sadistik zevk iyi ayarlanmalı ve işçilerin isyan etmemeleri sağlanmalıdır, bunun için gerekirse uyku bile işgal edilmelidir ki edilmektedir, gecenin bir körü mesajlar yağar, densizler arar, biyopolitikanın neferi bireyin terbiyesi büyük yapılardan küçüle küçüle bedende inşa edildiği için odaklanmışızdır, işimizi yaparız hatta işte sabahlarız ki takım oyunudur, sevgili patronumuzun keyfidir, bunlar bozulmasın. Gerçi geride kalmıştır bunlar artık, bilginin dolaşımı hızlandıkça patronu sevgili, işi ev olarak görmek imkansız hale gelmiş, şirketlerin sevgi dolu mesajları alaylarla karşılanmaya başlamıştır, bizde her şey elli yıl geriden geldiği için hâlâ aile olduğumuzu söyleyen bankaların sevda dolu reklamları keriz de silkeleyemez artık, borcunu ödeyemediği için banka şubesinin önünde kendini yakan insanlardan sonra zor. Nedir, Fleming’e göre feodal rejime dönmüşüzdür artık, kimse kimseyi sevmek zorunda değildir, kasten azaltılan iş olanakları yüzünden dışarıda bekleyen sayısız işsiz koca bir sopaya dönüşmüştür de başımıza inecektir neredeyse, beğenmeyen gidecektir, protesto eden polis copunu yiyecektir. “Neoliberal kapitalizmin baş tacı ettiği ‘ideal işçi’ tam anlamıyla vücut bulduğunda genellikle ölü bir işçidir.” (s. 34) Gerçek ve mecaz anlamıyla ölü, Aristoteles dahi birikimin beyhudeliğini dile getirmiş, sonun olmadığı bir kabusun yaşanabileceğini söylemiştir, çağlar sonra dediği noktaya tam anlamıyla geldik. Wittmann’dan devam, olumsuz stres tepkileri vermemizin şart olmadığını, başka şeylere ve kendimize vakit ayırabileceğimizi söylüyor. Geç kapitalist ideolojinin kilit kavramı “terk edilme” öyle bir tahakküm kurmuştur ki her şeyin eriyip birbirine karıştığı çağda korkuların en büyüğü haline gelmiştir. Anne, sevgili, arkadaş, patron, iş, ne varsa her an terk edebilir: “İşyerinde takıntı/paranoya kompleksini barındırmaya yaklaşan kişiler, bugün toplumsal fabrikada hararetle teşvik edilen, uyumak nedir bilmeyen ideal çalışan şablonunu izler: Çalışmak için çalışan, duramayan, derinden korku dolu, genellikle bu tür bir hayatın getirdiği kurban etme ritüelinden haz duyan birey.” (s. 38) Homo ludens keşif, öz değer için oynamaz artık, yöneticinin onayını almak için oynar, nasılsa bahçede tesis de var. Otomobilden önce evimizi kaybetmeye razı geliriz zira evimiz işimizdir, en azından işe gitmek için araca ihtiyacımız vardır. Fleming “Ben, İş” der bu yapıya, kişi iş olmuştur, yaşamını işinden ayrı göremez. “Öznenin karşısındaki kurucu hiçliği cisimleştirmek” mücadelenin ilk adımıdır, özneyle hiçlik bölümler boyunca adım adım tecessüm eder metinde. Hiçlikten kasıt şirketler, taşeronlar karmaşasıdır, Fleming büyük bir maden faciasının yaşandığı Yeni Zelanda’dan örnek vererek sorumluların birkaç gölgeden ibaret olduğunu belirtir, oysa kapitalizmin belirgin yapısını ortaya çıkarmak için takip edilecek yollar da vardır. Bizdeki yakın zamanda gerçekleşen maden kazasının öyle çok da büyütülmemesini isteyen, ülkemizin ilerlemesi için çalışmak zorunda olduğumuzu söyleyen kodaman beyi hatırlayalım, görünür yan budur. Sonlara doğru Fleming bu arızaya da değinir, neoliberalizm gerçeği de eğip büktüğü, daha kötüsü tepki mekanizmalarını felç ettiği için şirketler yanlışı sözde daha büyük bir doğrunun ardına saklayarak dile getirirler. Konuyla ilgili bir dünya açıklama var, ben cuk oturan şu müstesna bölümle özetleyeceğim.

Fleming’in kaynakları geniş, Wittgenstein’dan Deleuze ve Guattari ikilisine dek çoğu düşünürden ödünç aldığı kavramlarla kuruyor, derinleştiriyor incelemesini de ben aşırı sadeleştirerek anlatacağım. Dinamiklere bakalım, bir kere dünyalar karışmıştır işte, biyolojik saat bozulmuştur ki Wittmann bu bozulmanın izini pek güzel sürer ve gündelik yaşamda yol açacağı sorunları irdeler. Bir örnek de Fleming’den, uzun süre gece vardiyasında çalışan kadınların göğüs kanserine yakalanma riski iki kat artıyormuş. Biyolojik saatimizi gitti, tek kişilik şirketlere dönüştük, Adorno’nun diliyle toplumsal olan bile hasta, sağlık hizmetleri kasten pahalılaştırılıyor veya ücretli hale getiriliyor ki ekonomik çaresizliğe kapılmamak için insanlar çarkı döndürmeye devam etsin. “Devlet toplu halde psikoza girmemizi geciktirmek için, sahte bir sosyal ya da özelleştirilmiş kamusal alan yaratma girişiminde bulunur. Neoliberalizmin her yere nüfuz eden kaosunun neden olduğu stresi, artık bizatihi çalışanlar temsil eder; kapitalizmin yararlarının pek azına ortak olurken olumsuz yönlerini onlar yüklenmiştir.” (s. 55)

Beş bölüm daha var, Fleming açtıkça açıyor problemi, kurtuluş yollarıyla bitireyim. Öncelikle bedenimizi geri almamız gerekiyor, olabildiğince iyi uyumalıyız. Neoliberal akılcılıkla posamızın çıkarıldığını fark edenlerle kolektif hareket etmeliyiz. Demokratik örgütlenmeler lazım, bütün insanlara belli bir vatandaşlık maaşı bağlanmalı ve maaşın sarsacağı dengeler pek umursanmamalı, zaten pek de bir işimize yaramıyorlar. Bütün tekelci ve ogilopolcü işletmeler kamuya devredilmeli, toplu taşımadan gıda tedariğine ne varsa. Bunlar neoliberal kapitalizm koşullarında hangi amaca hizmet ettiklerini unuttu. Haftada üç gün çalışılacak. Birkaç madde daha var, toplumun oyun hamuru gibi biçimlenmiş kitle olmaktan çıkarılması için.

Esas metinleri okumadım, hep yan kaynaklarda yer aldığı kadarıyla öğrendim de kapitalizmin ne olduğuyla, bize ne ettiğiyle, nasıl ortadan kaldırılacağıyla ilgili en kapsamlı bilgilere bu kitapta rastladım diyebilirim. Soyut ve somut yapılarıyla kapitalizm.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!