Stephen Graham Jones – İçerinin Haritası

İçeriden anlatıyor hikâyelerini Jones, Melezler‘den bir sahne: çocuk koklar, karşısındaki adamın gözlerindeki parıltıyı görür, emin olur. Tehdit miydi, yakınlık mı kuruyordu, ailesinin aracına binen çocuk yol boyunca ağaçların arasında koşan gölgeyi takip eder, vahşi gözlerdeki parıltıyı yine görür. Gözler aynıdır da beden değişmiştir, sosyal yaşama kusursuzca uyum sağlamış adamın kendi sosyalliğine dönüşü. Tabii sorgulanıyor, formlar arasında geçiş sonucunda benlik nasıl değişir, değişmemesi için ailenin verdiği eğitimin niteliği nedir, kapitalist dünyada insan/hayvan nasıl ayakta kalır, insanhayvan nasıl hayatta kalır, hikâye boyunca çocuğun arkadaşlarından birini yemesini de beklememiştim ama gerilim her bölümde canlıydı, sınanacağı bir şeyle karşılaşıyordu melezler, korkunçtu ve keyifliydi. İçeriden, dili de az eğip bükmeli ama asıl olarak anlatımın kapalılığı sağlıyor bu içeriliği, daha doğrusu dünyanın normalliği, karakterin anlattığı olayların sıradanlığı. Hayvan Olmak gibi belli başlı kitaplarda anlatılanın, ayrıca Uexküll’ün umwelt kavramının kurmacayı nasıl çatabildiğini gösteriyor Jones, karma biçim. Sözcükler insanın, yaşam türler arasındaki tekinsiz noktanın, bu. İçerinin Haritası‘nda insanmerkezcilik ağır basar zira hikâyeyi Kızılderili bir genç anlatır, adı “K” olsun, şahit olduklarını insan bilinciyle anlatsa da hikâyelerle, söylencelerle iç içedir yaşamı, ailesinin mirasını zihninde taşır, bu yüzden korkuyu insanlardan, köpeklerden beklerken kozasından çıkıp gelen babasına karşı sadece özlem ve öfke duyar. Başlangıç: “Ölü babamın mutfak kapısından geçip ardiyeye giden koridora girdiğini ilk gördüğümde on iki yaşındaydım.” (s. 7) Gecenin bir köründe ağzında toz tadıyla dikildiğini anımsıyor K, gözlüğünü takmaması uyurgezerlerin bunun gibi şeyleri umursamamasından. Uykunun bulanık sınırlarını da göz önünde bulundurmamız gerekecek hikâye boyunca, tabii K ne gördüğünden emin olana kadar. Öncesinde içinde birinin daha yaşadığını biliyor, rüyaların gelişine kadar bekleyen biri, gerçek benlik bedeni kontrol etmeye başlayınca karanlık ne yapmak istiyorsa yapıyor, K’nin bilmediği yanı. Okurken düşünmemiştim, bu akışkan öznelik hikâyenin sonunda babanın ve babanın katilinin bedenleri arasında gidip gelmesini sağlayan özelliği muhtemelen çocuğun, bedeninin kontrolüne mutlak bir biçimde sahip olsaydı beden gezginliği mümkün olmazdı. Kendi bedeninde henüz, camdan bakınca babasının da kendisine baktığını hayal ediyor, beklenmedik bir karşılaşma. K dört yaşında zatürreden ölmek üzereyken ölmüş babası, o sıra bir yaşındaki Dino, K’nin kardeşi de ölmesin diye halasına gönderilmiş, bulanık anılar yığınından fazlası değil baba. Değildi, ardiyeye yürüyen amorf bir biçim artık, sırtının alt tarafından çıkan dikenleri ve baldırlarının üst kısmının şişikliğiyle tuhaf bir yaratık görünümünde. Gölün dibinde bulunmuş, kamyonetin arkasında getirilmiş prefabrik evin önüne, serseri Kızılderililerin nasıl öldükleri çoğu zaman bilinmediği için biri öldürüp de mi kamyonetine koydu yoksa aracı göle mi sürdü, belirsiz. Kızılderili dansı yapan ekiplerden birindeymiş eskiden, K de yıllar sonra dansçı olup hayatını kazanacak, evlenecek ve hayatını kaybeden oğlunu diriltmeye çalışacak. Hızlı geldik, tek bir bölümü alıntılayacağım Kızılderililerle ilgili: “Kendini yay, ok ve kafa bantlarına fena kaptırmışmış, şu ticaret merkezindeki oyuncak olanlara yani. Kovboyların el üstünde tutulduğu bir yerde büyüdüğünde tamamen eyer, çizme ve iplerle ilgilenirsin herhalde, diye düşünüyorum. Kızılderili topraklarında ise televizyon sana nasıl Kızılderili olacağını anlatıyor. Ve buna yay, ok ve kafa bantlarıyla başlıyor. Bunlar mirasının heyecan verici kısımları. Aynı zamanda hediyelik eşya dükkânında her zaman bulabileceğin şeyler.” (s. 11) Halalarından birine göre güneş batar batmaz bulaşabileceği ne kadar bela varsa onlara harcadığı enerji ve hassasiyeti dansına, kıyafetlerine, gösterisine harcasa bambaşka yerlerde olabilirmiş. Yine bambaşka bir yerde gerçi, kimse öldükten sonra tuhaf uzantılarıyla evinin etrafında dolanmaz herhalde.

Filler doğduklarında annelerinin dışkısını yiyerek hayatta kalırlarmış, Kızılderililer için de benzer bir durum söz konusu, rezervasyondan çıksalar da işler genellikle ters gittiği için yine aynı yere dönmek zorunda kalıyorlar. Prefabrik ev orada, ardiyesi var, altında her türlü varlığın yaşayabileceği toz toprak bir çukur. Anne çift vardiya çalışıyor, çocuklar okula gidip geliyorlar, hayatları bir gece değişiveriyor. K yarayı gördüğü zaman kardeşinin zekâ geriliği yüzünden maruz kaldığı zorbalıklara sinirleniyor, kimse bir çocuğun boynuna öyle bir iz bırakamaz kolaylıkla, uğraşmışlar. Mevzu ortaya çıkana kadar kardeşini daha bir kolluyor ama yetileri de kalkıyor ortadan, dörde kadar bile sayamamaya başlıyor Dino ki kutsal sayıdır Kızılderililer için. Bir şey oluyor besbelli, babasını iş başında görünce anlıyor K. Çukurdaki kozayı gördüğünde parçaları bir araya getirmeye başlamıştı çoktan, komşunun saldırgan dört köpeğini ortadan kaldıran, direğe bağlı topa diğer taraftan gözle görülmeyecek bir hızla hareket ederek vurup oğluyla oyun oynayan babasının ta kendisi, mitik bir varlık artık, yaşama dönmeye çalışırken Dino’nun yaşam enerjisini “içiyor” o yaradan. İkilem müthiş, annenin sessizliğiyle bürülü dünyada babanın özlemi büyük, diğer yanda kardeşin zihni kapanıyor yavaş yavaş, bedeni boş bir kabuğa dönmeye başlıyor. Kaç yıl sonra anlatıyor bu hikâyeyi K, o zamanlar tam olarak ne hissettiğini hatırlayamaması doğal, ipuçlarını verse de annesinin şerif yardımcısı sevgilisinin silahını ateşlerken ne düşündüğünü, hani anlatıyor da zamanın silikleştirdiği anılardan çıkaramıyor bütünüyle, travma anlarında eylemler ağırlık kazanıyor. Şerif yardımcısı evlerine geliyor gizli gizli, anneyle uyudukları sırada adamın aracındaki silahı alan K odaya çıkıyor, bakıyor ki babası iş üstünde, göz göze geldikleri anda defalarca ateş ediyor. Bir pusun, bulanıklığın yoğunlaşması sadece, belki başka bir bedene geçiş: köpekleri öldüğü için aileyi katletmeye gelen komşunun elindeki tüfek düşüyor, komşu da düşüyor, sonra şerif yardımcısı hızla gelip K’yi hacamat ediyor. Çok hızlı her şey, komşunun bedeni ortadan kalkmış, kurşun delikleri ortadan kayboluyor, yaratık ailesini korumak için üzerine düşeni yerine getiriyor. Oğlunun sağlığını korumak hariç. Başta Dino’yu “düzeltmek” için geldiğini düşündüğü babasının aslında onu içten içe kuruttuğunu fark eden K’nin yaşadığı hayal kırıklığı, yıkım. Çocukluktan yeni çıkmış biri için büyük mücadele sonra. “Ama olayların gidişatına bakılacak olursa şu anlaşılıyordu; belki geri gelebilir, hep olman gereken şey olabilirdin ama bunu yapmak için sevdiklerine yapışman ve onları kurutana kadar içip geride içi boş kabuklar bırakman gerekiyordu. Bundan sonra da yürüyüp yeni hayatına gidebilirdin. İlerlemeni engelleyecek bir aile de olmazdı.” (s. 83) Erkek egemenliğinin sağlam bir eleştirisi, Jones araya dereye sıkıştırıyor böyle, tüketim toplumunu da eleştiriyor görüldüğü üzere.

Uyurgezerliğe benziyor, sadece bilincin başka bir bedende uyanması. Deri değiştirmek ama bilinen biçimiyle değil, aktarım. K, dedik de adının “Junior” olduğunu öğreniyoruz, anlatıcı nesnelerle kurduğu bağın da yardımıyla olayların olduğu güne dönüp neler yaşandığını “yaşar”. Büyük bir geyiğin boynuzlarını satacaklar, baba başarısız olunca işbirlikçisi öldürmeye kalkacak ama Junior var artık karşısında, oğlan bastırıyor artık, babasının kafasını suyun altında tutuyor, böylece zinciri koparıp dönüşsüz bir ölüme mahkum ediyor babasını. Son değil, Dino daha iyiye gitmeyince feda edilebilir hâlâ. Junior’ın ayrıntılarıyla anlatmak istemediği bir aşama bu, sadece babasının yaptığını oğlunun da yapması için kardeşini kurban ettiğini anlatıyor. Yaşamı sevmek, adalet, çocuk sevgisi, en sonunda babasını anlayan evlat. Dört dörtlük metin, türü sevenler kaçırmasın.

 

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!