Araştırmacılar kesin sınırların çizildiği davranış örüntülerini tutmuyorlar, psikolojideki ayrık yapıların yerine bütüncül bir sistemi reflekslerden plan kurmaya kadar adım adım inşa ederek oluşturuyorlar. İnsan davranışının evrimsel tarihini ele alan anlatıyı kurmak yani, Homo sapiens‘e kadar canlılar kendi dünyalarının zihinsel bir modeliyle iletişime girerek yaşadılar, sonrasında evrimle birlikte daha karmaşık, bilişsel işleyişler ortaya çıktı. Bir canlıyız, uzantımız var, bir şeye dokunuyoruz ve lüpletiyoruz, milyonlarca yıl geçtikten sonra aynı şeyi yine lüpleteceğiz ama kabile badimiz geliyor, “Ugo mugo!” diyor, bırakıyoruz. Bu iki tepkinin arasındaki sayısız basamak Davranış Üretme Birimleri (DÜB) ile birleşiyor, bu birimler evrim geçirerek insanın edimlerini, tepkilerini yeni durumlara ve biyolojik yapılara uyarlıyor. Aunger ve Curtis’in bu çalışmada sundukları yenilik özetle şu: “Çalışmamızı psikolojiden daha temel bir bilim olan evrimsel biyolojiye dayandırmamız önemli bir fark. Daha doğrusu, standart evrimsel psikolojinin yaptığı gibi, basitçe, uyumlu davranış kategorileri üretecek şekilde evrildiğine göre beynin bir yapı içermesi gerektiğini iddia etmeyeceğiz. Bunun yerine, bazı yetilerin gerçekte nasıl ortaya çıktığını anlatmak için can atıyoruz. Çağdaş insanla sonuçlanan evrimsel gelişmelerin milyonlarca yıl içerisindeki izini sürmek, olası açıklamalara başka kısıtlamalar da ekliyor ve dolayısıyla, ‘işte öyle’ hikâyeleri anlatmamızın önüne geçiyor.” (s. 14)
DÜB’lerin beyindeki belirli bölgelere karşılık gelmeleri şart değil, sinir dokusuyla uyaranın olduğu her nokta DÜB’ün mekanıdır. Davranışlar üzerindeki kontrolün üç aşamasında da bunun etkisi var: çok büyük evrimsel dönüşümlerin ilkinde refleks ortaya çıkınca basit tekhücreli canlılar karşılaştıkları yeni durumlara karşı fişuv hızında tepki gösterme özelliği kazandı, omurgalılarda güdüsel davranış ortaya çıktı ve hayvanlar ihtiyaçlarını daha komplike davranışlarla karşılamaya başladı, üçüncü evredeyse yönetici davranış kontrolü ortaya çıktı ve soyut düşünce yetisiyle hareketlerimizi planlamaya başladık, daha büyük faydalar için küçük faydaları öteledik veya onlardan vazgeçtik, eşimizi seçerken birtakım kıstaslar geliştirdik falan. Üç aşamadan ilkinin odağı vücut yani doğrudan etkileşim, ikincisinde dolaylı öğrenimin gereği olarak dünya, algılanabilenle sınırlanan, üçüncüsünde de Allah ne verdiyse işte. Bu son aşamada ekonomiden coğrafyaya pek çok disiplin psikolojiyle bağlar kurdu haliyle, “oyun” kavramı müthiş önem kazandı, neler. Aunger ve Curtis çizdikleri çerçeve gereği bu yan kaynaklarla pek ilgilenmeyip doğrudan robotbilim ve nöroloji alanından istifade ediyorlar, yaklaşım açısından kendilerine en yakın olanlar bu alanlarda çalışan bilim insanları.
Öğrenme psikolojisiyle haşır neşir olanlar için çoğu bilgi yabancı gelmeyecek, KPSS’ye hazırlanırken hatmedip bir süre sonra hemen unutmama rağmen karşılaştığım çoğu kavramı hemen bildim, bilmeyenleri de şahane bir keşif evresi bekliyor. İlk adımda bilginin elde edilmesi ele alınıyor, davranışı üretmek için kullanılan bilginin doğuştan gelip gelmemesi. Önemli değil açıkçası, araştırmacılar seçim süreci üzerinde durarak kesintisiz bir zinciri işliyorlar, en ilkel yaşam formlarından en karmaşığına. Reflekslere bakalım mesela, DÜB’ün bir sınıfı olan bu davranış sinir sistemine sahip ilk hayvan sınıfı olan knidlilerde katı bir cisme çarptıktan sonra hemen kasılma olarak ortaya çıkıyor, halkalı solucanda hızla uzaklaşma, timsahlarda kusma, memelilerde rahim kasılması, emme ve insandaki göz kırpma davranışları reflekse örnek. “Eylem ve evrimsel yarar arasındaki ilişki doğrudan ve nettir. Bu durumda refleksler, davranış karmaşıklığının evrimi için başlangıç noktası ve davranış kontrolünde esas noktadır.” (s. 54) Normalde bir canlı için en ideal davranış hiçbir şey yapmamaktır, böylece enerji harcanmaz, durduk yere belaya çatılmaz ama bitkiler dışında hareket etmeden yaşayabilen canlı yok herhalde, devinimin zorunluluğu harekete, hareket de reflekse yol açtı. Refleks neye yol açtı, keşfedici davranışlar iyi bir dal. Klasik koşullanmanın ortaya çıkışına yol açtı bu davranışlar aynı zamanda, bir şey güzelse yiyoruz ve o güzel olan şeyin göstergesinden etkileniyoruz, bu en ilkel haliyle bilişsel bir yenilik, zincirin bir halkası. İçgüdülerin ortaya çıkmasıyla refleksler ortadan kalkmadı çünkü eski davranışlar yarar sağlamaya devam ediyordu, elenmediler. Davranışlar arasındaki örüntüler edimsel koşullanmayı mümkün kıldı sonra, klasik koşullanma ortamın özelliklerine yoğunlaşırken edimsel koşullanma ardışık davranışların arasındaki mantığı ortaya koydu. “Aslında, hayvan, herhangi bir durumda hangi davranışın yararlı sonuç üretme olasılığının yüksek olduğunu, tekrarlanan deneyimle öğrenmek zorundadır.” (s. 63) Diğer bütün değişkenlerin aynı kalması koşuluyla hep aynı davranışın farklı sonuçlar üretmesini beklersek edimsel koşullanmamızda cortlama var demektir, elenmemiz lazım gelmektedir ki farklı bir davranışta bulunanın soyu yürüsün, yer kaplamayalım. Ekolojik konumların hızla değiştiği bir ortamda doğal seçilim bizden daha dinamik bir davranış kontrolü talep eder, amaca yönelmeyi kolaylaştırmak için büyük bir baskı uygular, yaşamayı başardıysak bir şeyler yolunda gitmiş demektir açıkçası.
Omurgalılarla birlikte güdülenme öne çıktı, amaca yönelme. Araştırmacılara göre refleksle keşfedici davranışların birleşiminden ortaya çıkan dürtüler kademeli davranışlara yol açar: Canlı peşinde olduğu son-duruma ne kadar yaklaştığını denetler, değerlendirme yapar, başka bir hedef belirler veya uğraşını sürdürür. Güdülenme DÜB’lerinin birkaç çeşidi var: şehvet, açlık, konfor, korku ve iğrenme. Anlık hareketlerin dışındayız bir süredir, haliyle bellek gelişecek ve duyuşsal öğrenme başta olmak üzere yeni öğrenme biçimleri ortaya çıkacak artık. Bu DÜB’lerle alakalı duyuşsal öğrenme ve duygusal bellek önem kazanıyor, belirli bir uyaranla ilgili olumlu veya olumsuz duygulanımlar hemen duygusal belleğe atılıyor da bir daha yaklaşmıyoruz o uyarana veya koşa koşa gidiyoruz ki süper bir şekilde uyarılalım, mevzuyla çok yakından ilgili otobiyografik belleğimizi de geliştirelim, “ilgi”lerimizi hikâyemize katalım. Keşifle ilgi arasındaki fark ilkinde doğrudan amaca yönelik davranış varken ikincisinde yan ürünlerin ortaya çıkması, eğlence gibi. “Merak” ve “sosyal olmayan oyun” uzun uzun anlatılıyor, bunların kaynak bulmaya doğrudan katkısı yoktur da kaynağı biriktirmeye ve çoğaltmaya yarayan bilişsel mekanizmalarımızın gelişmesinde muazzam etkileri vardır. İşlemsel belleği geliştiriyor mesela, beceriler gelişiyor, yaratmaya doğru ilerliyoruz ve nihayetinde Homo sapiens çıkıyor ortaya. Statü, anne-çocuk ilişkisi gibi DÜB yapıları hayvanlarda mevcutsa da adalet gibi sosyal kontrol araçları insanla birlikte gelişiyor, sosyal öğrenmenin patladığı an budur. Gelişim psikolojisinde bireysel sınırların dışına taşan bir düşünce yapısının ortaya çıktığını görürüz, mesela belli bir yaşa kadar sadece vücut bütünlüğünün farkına varan çocuk diğer insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması gerektiğini öğrenmeye başlar, “hayvansal” seviyede kalması istenmez çünkü medeniyetimizin geldiği noktada birbirimizin çıkarlarını gözetmemiz, en azından birbirimize zarar vermememiz gerekir. Bu tür bilgileri öğrenmek için sosyal oyunlar oynanır, çocuklar ev kurar, çeşitli kimliklere girerek özdeşimi deneyimler. Bilgi farazi durumlarla edinilmeye başlanmıştır artık, geleceği planlamaya başlayabiliriz.
Bilinçle ilgili görüşleri aktarıp bitireceğim, son okuduğum kaynaklardan sonra pek fazla yol alınmamış benim gördüğüm. Aunger ve Curtis açık veya bilinçli kontrolün daha önceden evrimleşen kontrol şekillerine göre zayıf ve verimsiz olduğunu ileri sürüyorlar, sebebi basit bir güdülenmenin uzun dönemli bir amacı gerçekleştirmek için harcanan onca evrimsel kaynağı bir anda zortlatabilmesi. Sanki bilinç evrimin bir yan ürünüymüş de esas doğrultunun ne olması gerektiğine dair iki biyolojik yapı çatışıyormuş gibi.
Neydik, ne olduk, nereye gidiyoruz, bunlara dair özgünce bir kuram var bu kitapta. Meraklısı kaçırmasın.
Cevap yaz