Paul Nizan – Fesat

Sınıfını terk edemeyip sürüklenenlerin, burjuvaya duyduğu sempatiyle öfke arasında kalıp jurnalciye dönüşenlerin ve gerçek devrimcilerin romanı. Nizan orta sınıf bir ailede doğuyor, Jean-Paul Sartre liseden arkadaşı. Üniversite eğitimini iş güç için bıraktıktan sonra Paris’e dönerek edebiyat öğretmeye başlıyor ve Fransız Komünist Partisi’ne giriyor. 1939’da Almanya’yla SSCB’nin saldırmazlık paktı kurmasından sonra partiden ayrılıyor, antifaşist kanatta yer alarak partinin İspanyol İç Savaşı’na dair oynaklığını da eleştiriyor ve orduya katılıyor. Dunkirk Savaşı’nda İngilizlerin tahliye edilmesi için savaşırken ölmese metinlerini yazmayı sürdürecekti, inandığı değerler uğruna hayatını feda etmesi ayrı bir metin gibi düşünülebilir. Fesat‘a gelelim, ülkenin en iyi liselerinden birinde okuyan gençlerin çıkaracakları devrimci bir dergiye isim bulma çabalarıyla açılır anlatı, Bernard Rosenthal İç Savaş adını önerir ve yakın arkadaşı Laforgue kabul eder. Grubun başı anlaşıldığı üzere Rosenthal, peygamberlere has bir sesi var, etkileyici, Pluvinage yancı gibi gözüküyor, anlatı Jurien ve Bloyé etrafında olgunlaşmadığı için bu üç karaktere yoğunlaşacağız. “Hepsi de, tehlikeli çağ dediğimiz yirmi yirmi beş yaşlarında beş delikanlı; kendilerini bekleyen gelecek seraplar, tuzaklar ve sonsuz yalnızlıklarla dolu bir çöl gibiydi. O akşam, artık geleceği falan düşünmüyorlardı, sadece yaz tatilinin bir an önce gelmesini ve sınavların sona ermesini diliyorlardı.” (s. 8) Derginin batacağını biliyorlar, yine de yayımlıyorlar ve taşradan kentlere yüzlerce okur buluyorlar, 1920’lerin Fransa’sında devrimci görüşlere o güne dek hiç olmadığı kadar yer var, buna rağmen adanmışlığı sağlamak kolay değil, en azından Rosenthal için. Laforgue ait olduğu burjuva sınıfından kopabilecek kudrete sahip, babasının burjuva değerleri yerine dedesinin devrimciliğinde kendini bulabilir, oysa Rosenthal Yahudi olmasının toplumdan bir ölçüde ayrışmasını sağlamasına rağmen belki de bir ödünle bağlandığı ailesinden kopamıyor. Babası borsa simsarı, abisi üstenci bir asker, annesi burjuva değerlerine basbağlı pasif bir kadın, Rosenthal ailenin işlerini abisinin yürüteceğine dayanarak istediği serbestliği elde edebilmiş ve isyanını devrim yoluyla tamamlayabileceğini düşünmüş ama çürük temellere dayalı bu mücadelenin Rosenthal adına nasıl tavsayacağını göreceğiz. Nizan olayların arasına o dönemin gençliğine dair detaylı açıklamalarını sıkıştırdığında anlatısına dört elle sarılıyor ve okuru istediği yere yönlendiriyor, dolayısıyla bu anlatının özgürlüğüne düşkün okur için sıkıntı yaratması, hatta tezli bir anlatıya dönüşmesi kaçınılmaz. Neyse, dönemin yaşlılarıyla gençleri arasındaki farklar değişimin kararlı ve enerji dolu gençlerin durağanlığa karşı çıkmaları ölçüsünde gerçekleşebileceğini söylüyor Nizan, örneğin Laforgue’un evlenen bir arkadaşını ölüden başka bir şey olarak düşünememesi ve Rosenthal’ın abisinin evliliğini yıkmak istemesi ne kadar cüretkâr olabileceklerini gösteriyor. Bütün yollar devrime çıkmıyor haliyle, yirmi yaşındaki terelelli çocuklar savrulmaya müsait. Laforgue’un Pauline D.’yle yaşadığı geçici ve aşağılık ilişki, Pluvinage’ın kıskançlıktan doğan ihaneti bağlılıklarının önce kendi yaşamlarına karşı kurulduğunu gösteriyor. “Zulüm ve vahşetten çok, kargaşalık, saçmalık ve mantıksal yanılgılardan etkileniyorlardı. Ürünü oldukları kentsoylu sınıfını, kıyıcı ve tehlikeli olduğundan çok, budala buluyorlardı. Bu sınıfın yıkılıp ortadan kalkacağından hiç kuşkuları yoktu. Ama işçiler uğruna savaşmak akıllarının ucundan bile geçmiyordu. İşçilerin de böyle bir şey bekledikleri yoktu ya zaten, onlar kendileri için savaşacaklardı: işçileri doğal bağlaşıkları (müttefikleri) olarak görüyorlardı. Geminin içinde olmakla uzaktan seyretmek başka başka şeylerdir…” (s. 47) Wall Street’in iflasına sevinirler, muhariplerden nefret ederler, geçmişin komünlerine, devrim liderlerine hayranlık duyarlar ama teori üretmekten ötesine, eyleme geçmezler. Eylemle uzaktan yakından ilgileri yoktur hatta.

Rosenthal’ın merkeze oturtulduğu olay örgüsü açığa çıkıyor yavaş yavaş, öncesinde Rosenthal’la Laforgue arasındaki mektuplaşmalardan sunulan kesitte Laforgue’un ne yaptığını daha iyi bildiğini, Rosenthal’ınsa düşünsel dünyasının derinliğini, sinikliğini ve eylemsizliğini görürüz, grup içindeki çatlakların sandığımızdan daha derin olduğunu anlarız ki Laforgue arkadaşından haber alamadığı günlerde dostuna o kadar da güvenmemesi gerektiğini anlayacaktır. Nitekim Rosenthal fesat bir eylem düzenleyebilmek için eskiden aynı lisede okurlarken sonradan ayrılıp subay olan arkadaşları Simon’a ulaşır, zorbalığa varan ısrarıyla genci kendi saflarında çarpışmaya çağırır. Simon komutanının kasasından gizli belgeleri yürütür, arşivler ve Rosenthal’a ulaştırır, belgeler gizli bir şekilde eylem adamlarının eline ulaştırılırken şapşallığı ayyuka çıkan Simon işi patlatır, komutanının alakasız bir iş için odaya dalmasıyla eli ayağı dolaşır ve açık kasayı resmen komutanının gözüne sokar. Tahkikat yapıldığında hiçbir örgüte bağlı olmadığı, herhangi bir oluşumun parçası olmadığı anlaşılır, sevilen de bir subaydır Simon, askerliğini Rosenthal’ın “halkla birleşme” çağrısı kapsamında er olarak yaptıktan sonra subay olması dikkate değerdir, o halde neden öyle saçma bir işe girişmiştir? Aptallık kozunu oynar, aslında bir roman yazdığını ve romanı için o belgelere ihtiyaç duyduğunu, metindeki gerçeklik payını artırmak istediğini söyler. Edebiyat zararsızdır, devletin geleceğini tehdit etmez ve budala insanların beyhude uğraştığı bir iştir, komutanları Simon’un aptallığını onaylarlar, göstermelik bir ceza verirler üstüne, Rosenthal arkadaşını beceriksizlikten ötürü suçlar duruma gelince manipülatif niteliklerini görmüş oluruz. Aynı baskıcılığını ailesiyle geçirdiği yaz tatilinde de gösterecektir, abisinin eşi Catherine’i baştan çıkararak intikamını bir ölçüde almış olur ama daha fazlasını ister, âşık olduğu için kadının peşini bırakmaz, tutkudan başka hiçbir şey istemeyen Catherine aslında oldukça basittir, olumlu anlamda basittir, karmaşık yapı Rosenthal’da var olduğu için ilişkilerinin sonu başından bellidir ama vazgeçmezler, Rosenthal meramını, devrimi Catherine’in anlamamasından içten içe şikayet etmeye başlar ama kadını bırakamaz, Catherine’in zaten öyle karışık işlere ayıracak zamanı yoktur, gizli saklı buluşmalarından aldığı zevk yeter ona. Eh, basılırlar, aile meclisi toplanınca Rosenthal’ın evden gitmesi istenir. Bir hapla yaşamına son veren Rosenthal son anda aslında yaşamak istediğini, savaşacak çok düşman olduğunu düşünür ve gözlerini kapar. Laforgue için pek de şaşırtıcı değildir bu, aslında Rosenthal’ın davaya gönlünü verdiğinden uzun süredir şüphelidir, şüpheleri doğru çıkar.

Aristokrasinin gerileyip burjuvazinin yükselişine dair çok sayıda hikâye anlatılır, bunların bazıları anlatıcının denemeye varan düşüncelerinde gizliyken bazıları doğrudan olay örgüsünün bir parçası olarak karşımıza çıkar. Örneğin Rosenthal’ın ailesi tarafından ağırlanan kontes benzeri bir kadın Rusya’da yaşadıklarını anlatırken canını zor kurtardığını dile getirir. Rus Devrimi bütün soyluları alaşağı etmiştir, kontesimiz ölümden kıl payı kurtulup güvenli limana ulaşana kadar sayısız sıkıntı çeker. Bizimkilerin aileleri burjuvadır, eskilerin devrildiği hikâyeler hoşlarına gider ama sınıflarının biçimlendirdiği dürtülerden kurtulamadıkları için dergileri, uğraşları boşa çıkar. Sonda ayrı bir bölüm olarak karşımıza çıkan Pluvinage’ın yaşadıkları anlatıyı toparlayan kısacık bir bölümdür ama anlatı boyunca gösterilen hemen her davranışın kodlarını taşıması açısından önemlidir. Pluvinage kendi hikâyesini anlatırken ele verdiği düşünülen adam hakkındaki şüpheleri giderir, gerçekten de polise giderek haber vermiştir ve devrimden tamamen kopmuştur. Tek niyeti Laforgue ve Rosenthal’ı takip etmektir aslında, lise öğrencisiyken bu ikisini gördüğü zamanı anlatarak nasıl yakın dost olduklarını dile getirir, olabildiğince açıktır, ihanetinin temellerini uzun uzun anlatır.

Nizan’ın metinleri Bilgi’den çıkmıştı, şimdi Yordam’dan çıkıyor ve sahaflarda bulunabiliyor, bence Nizan iyi bir yazar olduğu için okunmalı. Bir de Paul Nizon var, o Nizon. Çok ilginçtir, ikisi farklı kişiler.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!