Margaret Mazzantini – Sakın Kımıldama

Anlatıcı birinin geçmişini kuruyor, kimin? Gökten yağan hayvan pisliği ıslak yapraklarla birleşince leş kokusu yayıyor, insanlar burunlarını gazeteyle veya elleriyle kapıyorlar. Kokudan gitmeyeceğiz ama, mevzu zeminin ne kadar kaygan olduğunu gösterme işlevini ortaya koyacak. Kaza kıl payı atlatılabilirdi, anlatıcının “sen” kalıbıyla anlattığı kişi kavşağa uçarak geliyor, araba son bir hamleyle çarpışmadan kurtulmaya çalıştıysa da kaygan zeminde başarılı olamadı, scooter’a dokundu. Kişi “yukarı kuşlara doğru gitti ve aşağı bokların içine döndü”, dişleri dökük, yanağı delik deşik, müzik durmuş. Ambulans gecikti, hastaneye doğru yola çıktıkları zaman sırt çantasına baktılar, günlüğü buldular. Reanimasyon uzmanı defterin sahibinin adını ve soyadını okuduktan sonra soyadına baktı yine, nefesi kesildi. Hikâyenin bu şekilde adım adım kurulması iyi teknik, merak uyandırıyor. “Kızın durumu” iyi değil, hemen ameliyata alınması lazım, kime haber vereceklerini biliyorlar. Timoteo kızının getirildiği hastanede başarılı bir cerrah, operasyon sırasında yanına gelen Ada’dan haberi alır almaz koştura koştura kızının yanına geliyor. Kanlı sargı bezleri, şişmiş yüz, yaralar açıkta. “Gözlerimi açtığımda seni görmeyeceğim. Başka birini göreceğim, kim olduğu önemli değil, dünyada herhangi biri. Ama seni değil, Angela. Gözlerimi faltaşı gibi açıyorum ve sensin, dünyadaki herhangi biri.” (s. 14) Kızının durumu hakkında bilgi aldıktan sonra ameliyata girip girmeyeceğini soruyorlar, Alfredo’yu görünce girmemesinin daha iyi olacağını söylüyor. Alfredo bölümün en iyi cerrahı, kararsız davranışları olsa da tıbbi yeteneklerinden şüphe edilmiyor. O gün nöbetçi olmamasına rağmen ameliyatı yapmayı kabul ediyor, Timoteo’nun korkaklığını görmezden gelerek elinden gelenin en iyisini yapacağını söylüyor. Elsa’ya haber veriyorlar, kızının geçirdiği kazayı öğrenince röportaj yapmak için gittiği Londra’dan ilk uçağa atlayarak yola çıkıyor. O gelene kadar her şey bitecek, Timoteo yalnız. Düşüneceği birkaç saat var, ket vurduğu geçmişi o ânı ele geçirmeye hazır, acının şoku bütün duvarları yıkıyor. “Bir cerrahım, bölmeyi, sağlıklı yeri hasta yerden ayırmayı bilen bir adam, çok hayat kurtardım, ama kendi hayatımı kurtaramadım, Angela.” (s. 21) Anlatının ikinci bölümüne geçmeden önce esas meseleye hazırlıklı olmamızı istiyor Mazzantini, Timoteo’ya o andan itibaren geçmişe doğru hızlı bir muhasebe yaptırıyor. On beş yıldır aynı evde oturuyorlar, Angela ve Elsa arasında candan, coşkulu ve coşkusu ölçüsünde bazen öfkeli bir ilişki var, Timoteo’ysa kitaplarıyla, yokluğuyla ve yağmurluğuyla orada, hayalet baba rolünde başarılı. Öldüğü zamanları anlatırsa kefaretini ödeyip Angela’nın yaşamını kurtarabileceğini düşünerek on altı yıl öncesine dönüyor, yaşamının anlamını duyuran kadınla tanıştığı zamanlara. Elsa’dan bahsederken herhangi bir işmiş gibi yapıyor bunu Timoteo, Angela’ya duyduğu sevgi biraz daha güçlü olsa da kaza olmasa muhtemelen gündelik hayhuy içinde kızı aklına gelmeyecekti pek, Timoteo’nun bir zamanlar önemli bir şeyleri yitirdiğini sezebiliyoruz ki gerçekten de her gününü garip, dehşetli bir tutkuyla dolduran ilişkisini bastırmasa aklını kaçırabileceğini de anlıyoruz bir süre sonra.

On altı yıl önce ara sokaklardaki kafelerden birinde tanışıyorlar, Timoteo bozulan arabasını yaptırmak için tamirci ararken kafedeki bir kadın Timoteo’ya telefonunu kullanabileceğini söylüyor. Adamın parmağındaki yüzük, üstünün başının kalitesi kadını korkutmuyor, bu yüzden güveniyor adama belki. Aralarındaki sınıf farkı muazzam, kadının hayatını kazanmak için hiç istemediği işler yapmak zorunda kaldığı anlaşılıyor. Eve doğru yürüdükleri sokakların hali: “Ani bağırtıların, cehennem hayatların ve açık televizyonların şimşeklerinin geçtiği bir merdivenin basamakları boyunca peşinden gittim. Leş gibi basamakların üzerinde kullanılmış şırıngalar vardı, sandaletlerin içinde çıplak ayaklarıyla dikkatsiz geçiyordu üzerlerinden.” (s. 27) Timoteo soyulacağını düşünerek tetikte, bir yandan ilk kez öyle bir muhite gelmesi, kadının belli belirsiz çekinikliği ve ara ara gösterdiği kendine güveni garip bir heyecan uyandırıyor. Arzulanacak bir bedene, görünüşe ve yaşama sahip değil kadın, Timoteo kırk yaşının halini de anlatarak yapacağı şeyin ne kadar saçma olduğunu, rasyonelliğini yanılsamayla karıştırmaya meylini itiraf edecek. Hastanenin en genç cerrahı, iyi bir aileden geliyor, Elsa’yla iyi bir semtte yaşıyorlar. Bunaltıdan ölüyor Timoteo, arka arkaya girdiği ameliyatların sonu yok, evlilik hayatı rutinden başka bir şey sunmuyor, o zaman telefonunu kullandıran kadına tecavüz edebilir. İşi bittikten sonra bir camı kırılmış gözlüğünü yerden alıyor, hiçbir şey söylemeden çıkıyor evden. Tamirciden aldığı arabasını sürerken kapıyı açıp yola kusuyor, yaptığı şeyden ötürü düştüğü dehşetten uzunca bir süre kurtulamasa da kadına gitmeyi sürdürecek. Öncesinde Elsa’yla kısa bir tatil, birlikte daldıkları zaman bir kadına tecavüz ettiğini haykırıyor ama kabarcıklardan başka hiçbir şey çıkmıyor ağzından. Karakterlere özgü ince detaylar çok iyi düşünülmüş, yaşananlar kuru kuruya anlatılsa sıradan bir hikâyeyi okumuş olurduk, bu tür çok sayıda ayrıntıyla karakterleri derinleştiriyor Mazzantini. Özellikle Timoteo’nun kendini ittire kaktıra kazandığı başarılar ne kadar kırılgan ve stresli bir ruha sahip olduğunu da gösteriyor, örneğin tıp fakültesine girdiği zaman kana karşı duyduğu korkuyu kendini yaralayarak atlatıyor, evlilik hayatında da benzer sınavlardan geçiyor, en büyük sınavı tecavüz ettiği kadına duyduğu hastalıklı aşk olsa gerek. Alfredo’nun becerikli elleri Angela’nın kırık kemiklerin arasından görülen beynini işler tutmaya çalışırken zamanı olabildiğince yavaşlatıyor Timoteo, operasyonun seyrine uyarak on küsur yılı birkaç saatte baştan yaşamaya çalışırken belleğinde silinmemeyi başaran anılarını çağırıyor, geçmişin zamanı da olabildiğince yavaş, travmatik anların yarattığı öznel zaman algısı anlatının hızını belirliyor.

Olay yerine dönüş, Timoteo absürtlüğü sürdürmek için kadının evine tekrar gidiyor. Korkuyor bir yandan, hastaneye polislerin gelmesini bekliyor ama hiçbir şey olmayınca kadını bulmaya karar veriyor. sürüklenmeyi sürdürmeli. “Hayır, her şeyi ben tek başına yapmamıştım. O da benim kadar istemişti. Benden fazla.” (s. 55) Kızgın görünmüyor kadın, hiçbir şey olmamış gibi davranıyor, aralarında geçenler iki insanın bir kuyrukta ettikleri sohbet kadar doğal. Kadının adının Italia olduğunu öğreniyoruz, ilişkileri Timoteo’nun yönlendirmesiyle başlıyor ve sürüyor. Elsa’yla tanıştıkları zaman aynı yönlendiriciliğe sarılmıyor, Elsa âşık olduğu için ipleri eşinin eline bırakıyor biraz, ergenliğinde babasıyla yaşadığı problemleri düşündüğü zaman kendi başkaldırısının evlilikle mümkün olabildiğini anlıyor. Tahakküm meselesi, Elsa ve Timoteo arkadaşlarıyla vakit geçirirlerken başka kadınlar üzerinde de benzer bir etki yaratıp yaratamayacağını düşünüyor, bir de en yakın arkadaşının Elsa’yla yatmak istediğini. Elsa da Timoteo kadar kararsız ve sürüklenebilir olsa ilişkileri muhtemelen ilerlemeyecekken hayatında değişmeyecek, sabit bir nokta isteyen Timoteo bir anlamda Elsa’nın aşkına yaslanarak kendi duygularını bastırabildiği kadar bastırıyor, Italia’yla karşılaşana kadar. Arkadaşlarıyla muhabbet ederken onların da benzer çıkış noktaları aradıklarını görüyoruz, huzuru fahişelere giderek bulan iyi aile babaları, ailelerinden gizledikleri tutkuları sürdürmeye çalışan insanlar, herkes çıkışsız. Her şey şans eseri. Aslında Timoteo’nun onca yıllık patolojisini okuyoruz, hissettiği aşktan ziyade psikolojik tahlilini sunuyor. Ameliyatın sonu Italia’yla ilişkisinin sonuna denk geliyor, kızının kurtulması halinde söz verdiği gibi yaşadığı her şeyi geride bırakmaya kararlı. Zor olacak, Italia için ağır bir şekilde cezalandırılma tehlikesini göze alarak başka bir hastanede, etraftaki doktorları uzaklaştırıp kapıları kilitleyerek ameliyat yapmışlığı var, emniyet müdürü arkadaşı olmasa muhtemelen hapse girecek ama umurunda değil. Italia’yı kendi çalıştığı hastaneye getirmesi de büyük risk, göze alıyor ama. Aşk için her şeyi yapabilir, yaşamından geçmek dâhil.

Sonu biraz zorlama, dramdan bayılacak gibi oluyoruz ama gerisi çok iyi, başarılı bir roman.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!