Lothar Müller – Beyaz Büyü: Kâğıdın Çağı

Kâğıdın icadı bilginin kolayca taşınmasını sağlamıştır, nice toplumsal hareketin yayılmasına önayak olmuştur, üretim ilişkilerini kökten değiştirmiştir, tüketim açısından statü göstergelerine bir yenisini daha eklemiştir, bunların yanında edebiyat tarihini de kökten değiştiren dinamikleri harekete geçirmiştir. Franco Moretti edebiyatın dönüşümüne kültürel metalar üzerinden yaklaşırken Dickens’tan örnek verir, belli bir ölçüyü doldurmak gerektiği için uzun uzun tasvirlere giren yazarlardan bahseder örneğin. Günümüzde de forma sistemi metinlerin standardizasyonunu sağlıyor, belli bir hacme sahip olmayan metinler sırtı oluşturacak kadar genişliğe sahip olmadığı için basılmıyor, basılsa yazarla metnin adını iki puntoyla yazmak gerekecek çünkü. Bir sürü etken var bu işte, Müller hemen her noktaya değindiği geniş araştırmasında kâğıdın çağını enine boyuna inceliyor, ekonominin dönüşümünden yazarlığın ortaya çıkışına dek pek çok konuyla ilgili bilgileri sular seller gibi döküyor. Valéry’nin bir konuşmasından yola çıkıyor en başta, şaire göre bütün kâğıtları yok eden bir mikrop aniden yayılsa modern uygarlık diye bir şey kalmayacak. Uygarlığın “vekâlet yapısı” kâğıdın yüzeyinden başka bir yerde değildi, 1932’de durum buyken radyo daha yeni yeni palazlanıyor, televizyonun ortaya çıkmasına biraz daha var, kısacası teknolojinin veri depolamaya dair ekonomik açıdan verimli bir katkısı yok. Derrida giderek büzüştüğümüzü düşünüyordu, kâğıt kilit konumlardan geri çekilerek yerini dijital olanaklara bıraktı, devlet nezdinde kimliğimiz plastik, her an ulaşılabilir durumda, kâğıttan azade. Müller iki düşünürün görüşleri üzerinden, Marshall McLuhan’ın medya kuramı eleştirisinden de faydalanarak kâğıdın işlevlerini ve dünyayı değiştirme biçimlerini inceliyor. Üretimden başlamalı, Çin’deki ağaç kabuğu bazlı üretim oldukça meşakkatli, bir imalatçı günde birkaç düzine yaprak üretebiliyor. Tuvalet kâğıdı, kâğıt para gibi yan ürünler bu birkaç yapraktan imal ediliyor tabii, yazı çizi işine ayrılacak kâğıt sınırlı, haliyle pahalı. Araplar 751’deki Talas Savaşı sırasında Çinli imalatçıları esir aldıktan sonra sanatın sırrını ifşa etmeye zorluyorlar adamları, böylece kâğıt üretiminde en az Çinliler kadar başarılı oluyorlar. Paçavralardan, kullanılmış halatlardan ve tekstil malzemelerinden üretiyorlar kâğıdı, böylece ihraç edilecek ürünün yapımı kolaylaşıyor. Avrupa’da kâğıdın antik kültürden kalan bir miras olduğu düşünülürken Joseph von Karabacek kâğıdın Araplardan “öğrenildiğini” söyleyerek Arapların haklarını teslim ediyor. İşleme pratikleri gelişiyor bir yandan, Kuran’ı kopyalama aracı olarak kullanılan kâğıt kaligrafiyi de ortaya çıkarıyor, yazı sanatının derinleşmesini sağlıyor. Yahudiler hemen her şeyi kaydediyorlar bu yeni kâğıda, üstelik kutsal alfabenin kaybolmaması için yazılı her kâğıdı saklıyorlar. Simon Schama’nın Yahudilerin Tarihi nam metninde yakın tarihin en önemli tarihi buluşlarından biri detaylarıyla anlatılıyor, yakın geçmişte bir mağaranın derinliklerinde bulunan sayısız kâğıt bilginin kaybolmaması için değil, kutsallığın korunması için depolanmış. Bu noktadan sonra edebiyatla kâğıdın ilişkisi başlıyor, Müller’in değindiği ilk metin Binbir Gece Masalları. Kâğıda hakkını veren ilk hükümdar Harun el-Reşid olsa gerek, kendisi devlet işlerinin yazılı olarak yürütülmesi ve her türlü metnin çoğaltılabilmesi konusunda kâğıdın önemini anlayarak gereken yatırımları yapmış, Binbir Gece Masalları‘nda adının geçmesi bir nevi teşekkür mahiyetinde. “Denizin bir parça düz kâğıt gibi serilmesi” ve diğer benzetmeler de kâğıda duyulan minnetin yansıması, gecelerce anlatılan masalların kaybolup gitmemesi için çabalayan daha iyi bir yardımcı yok. Avrupa’ya bakalım, önce ürün dolaşıma giriyor, ardından ürünün nasıl üretileceği bilgisi ediniliyor. Çinliler bambu elekler, Araplar saz kullanarak kâğıt üretiyorlar, Avrupa’daki üretimin farkı katı metal eleklerin kullanılması. Kâğıt değirmenlerinin de inşa edilmesiyle birlikte üretim hızla artıyor, böylece Arap kâğıdıyla birlikte topu atan Mısır ve Çin kâğıdı iyice ortadan kayboluyor, yerel kullanıma yetecek kadar üretiliyor 10. yüzyıldan sonra. Avrupa’da değişim büyük, üretildiği yerden başka bir yerde tüketildiği için kâğıdın nakliyesi yeni ticari bağlantıların kurulmasını sağlıyor. Yenilenen veya yenileri yapılan yollar gelecekteki ticari dolaşımı da etkileyecek, değirmenler ve ardından kâğıt imalathaneleri devlet desteğini de arkasına alarak sermayenin toplandığı yeni araçlara dönüşecek, matbaanın icadından sonra Luther matbu metinleri de kullanarak Reform’u kolaylıkla yayabilecek. Devrimlerden sonra duvarlarda biten afişlerin, elden ele dolaşan kâğıtların hareketlendirdiği halk örgütlü hareketlere girişecek. Bankaların kurulması, banknotların yaygınlaşması, kalpazanların asılmayı hak eden suçlular haline gelmeleri işin diğer ekonomik boyutları, Müller metanın yaygınlaşmasının izini hemen her alanda sürüyor.

Edebiyattaki yansımalar kâğıdın her dönemde farklı yeniliklere kapı araladığını gösteriyor. Gargantua ve Pantagruel hafıza otomatlığının kâğıt sayesinde mümkün olduğunu, yazının körü körüne idolleştiğinde sözlü kültürü sürdürme işlevini yüklenmesini anlatıyor. McLuhan’ın araştırmalarında Rabelais’nin bilgiyi demokratikleştirme amacına dair fikirler var, ayyaşlık üzüm cenderesinin baskı makinesiyle aynı köke sahip olmasından ötürü bilgi kaynaklı coşkunlukla bir. Bilginin kolayca yayılmasının yan etkileri de var tabii, kumar bağımlılığı iskambil kâğıtlarının çoğaltılmasıyla birlikte artınca kâğıda karşı önyargı gelişse de faydaları göz önüne alınca yaygınlaşması normal. Başlarda üst sınıfın kullandığı bir ürünken teknolojinin ilerlemesiyle birlikte alt sınıfa da hitap eder hale gelince gazeteler ortaya çıkıyor, habercilik anlayışı da değişince kitlelerin yönlendirilmesi kolaylaşıyor. Dreyfus aleyhine haber yayan iki gazete Fransa’nın en büyük gazeteleri örneğin, ucuz kâğıda ucuz baskı, hemen herkes satın alabiliyor, toplumun alt basamaklarında yer alanlar “vatan millet” dolduruşuna gelerek antisemitizme arka çıkıyorlar. Gazetelerin edebi açıdan faydalarını Osmanlı döneminden biliyoruz, Balzac’ın romanının tefrika edilmesiyle birlikte 1800’lerin başlarında ortaya çıkan tefrika roman geleneği çok geçmeden bizim gazetelerde de görülüyor, hoş. Başlarda gazetelerin haftada üç gün çıktığını da ekleyeyim, kâğıdın maliyeti azaldıkça her gün çıkmaya başlayanları belli bir kaliteyi tuttursa da ekonomik duruma göre adi kâğıtlara basılanları pek nitelikli değil.

Kâğıtların standartları belirleniyor, üretim araçları ucuzluyor, Cervantes’in ardından Defoe yeni edebiyat anlayışlarını ortaya koyuyorlar. Goethe’ye geldiğimizde Yahudilerin deposundakine benzer bir görüntüyle karşılaşıyoruz, Goethe ileride kullanmak için irili ufaklı birçok kâğıdın üzerine not alıyor, edebiyat tanrısını onurlandırmak için elinden geleni yapıyor. Notların çoğunu kullanmadığını söylese de görüldüğü üzere kullandıkları yetmiş. “Kâğıtları arasında bulundu” formülü o dönemlerde ortaya çıkıyor, güvenilir kaynakların karşısında “gizli hakikat” sıklıkla kullanılınca siyasi ve biyografik gerçeklerin her an bir yerlerden çıkabileceğine dair şüphe veya umut doğuyor, manipülasyon aracı haline de gelebiliyor bu mevzu. Kalpazanlar ve Eleştirmenler‘de gördüğümüz üzere bu formülü kullanarak Aristoteles’in kayıp metnini yıllar sonra bulduğunu iddia eden dolandırıcılar da mevcut, işlerini o kadar ustalıkla yapıyorlar ki uzmanları kandırabiliyorlar, numaraları ortaya çıkarılana kadar bilim dünyasını terse yatırıyorlar. Bir sürü olay sonra, çoğu kısa süreli cezalarla yırtıyorlar. Neyse, Melville, Dickens, Balzac gibi pek çok yazarın kâğıt üretimiyle ve kullanımıyla ilgili metinlerinden örnekler veriyor Müller, kâğıdın evrimini edebi metinlerdeki olaylardan yola çıkarak inceliyor. Joyce’tan sonrası da var ama Dublin’de sonlandırıyorum geziyi, o dönemde gazete kupürlerinin saklanması moda gibi bir şey. Bir sürü kâğıt, bilgi, paçavra bir arada duruyor evlerde, Ulysses‘in yapısına varılır mı bunlardan? Anlatı çok renkli bir gazetenin baştan sona okunmasını mı andırır? Yoruma açık.

Derya deniz bir araştırma, içeriğinin onda birine bile değinememişimdir belki. Meraklısı kaçırmasın, kâğıt süper olay.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!