Karina Sainz Borgo – Ölüleri Defnetmek

Borgo’nun Amerikancılığı yazılıp çizilmiş, metnin dışına çıkmadan yorumlarsak anlatıcı Adelaida muhtemelen apolitik, düşük ihtimalle de sessiz bir karşı devrimci ama iktidardan yana olduğu da söylenemez çünkü devletin kontrolü yitirmediği noktalarda yarattığı terörü de ele alıyor. Toptan bir çürümenin olabildiğince objektif gözlemcisi diyeceğim Adel’e, bir noktada Bernhard’ın öfkesini de anarak Viyana’dan değil de koca bir ülkenin tamamından nefret eder hale geldiğini söylüyor. Venezuela’dan İspanya’ya gitmeye çalışırken havaalanında döktüğü soğuk ter bir televizyonu lüpletmek isteyen memurlar yüzündenmiş meğer, diğer yanda devrimcileri yıldırma politikası yüzünden acı çeken yakınları, dostları var, tabii evini ele geçirip kafasını gözünü yaran pis kokulu şişman kadınların devrimciliğini de sorguluyor. “Servetiniz bizden çaldıklarınızdır,” diyen Patroniçe devrimciler için getirilen gıdalara el koyuyor, arada Adel’i pataklayıp sokaklarda terör estiriyor, bir dünya olay. Açıkçası kokuşmuş bir devrime yozlaşmış bir devletin eşliğinden başka bir şey görmedim, hukuk gibi insan ilişkilerini düzenleyen her türlü olgunun ortadan kalktığı bir ülkede orman yasalarının geçerli olmaya başladığı noktada canını kurtarmaya çalışan yalnız bir kadın var, bence o koşullarda her türlü görüşe sahip de olabilir, yazarın neden eleştirildiğini anladım ama anlamadım. Mülkiyet anlayışının bir anda, tepeden inmeci bir uygulamayla değişmesi Müslüman Cenazesi‘nde de vardı, ev sahiplerinin birkaç odaya sıkışarak yaşamaları onlar için kısa sürede katlanılır hale gelmişti, hatta Şeker Adası‘nda da Küba’daki evlerin paylaşımı iyi kötü hayata geçiriliyordu, uygulama kısmı tartışılır da mevzu şu: Adel evine geliyor, kapıyı açamayınca kilidin değiştirildiğini anlıyor. Bir süredir mahallede dolanan devrimci kadınlar -aslında devrimcilikleri de şüpheli, bir grup zorba deriz ama devrimci diyemeyiz kanımca- evi işgal etmiş, Adel en azından eşyalarını almak istediği zaman Patroniçe o güzel tabakları çatır çatır kırıyor, üzerine sıçmadığı veya klozete tıkmadığı kitapları cart curt parçalayıp veriyor, Adel harktu yapınca da silahının kabzasıyla çat diye kırıyor kafayı. Hikâyenin kilit kısmı bu kısım, öncesi ve sonrası diye ikiye ayırabiliriz, bir de Adel’in annesi, teyzeleri ve ülkesinin eski haliyle ilgili anılarını eklersek entelektüel bir kadının cennetiyle cehennemine hoş geldik. Dağınık zamanlar, çocukluktan yetişkinliğe bir dünya hikâye, Adel’in annesini gömmesinden İspanya’ya kaçışına kadarki dehşet verici süreç.

Anne edebiyat öğretmeni, kızının iyi bir eğitim alması için elinden geleni yapan bir kadın. Birlikte müzelere, oyunlara gidiyorlar, Adel’in etkilendiği eserler kaos günlerinde sık sık karşımıza çıkacak. Kızını emziren bir kadının yer aldığı resim, anne özlemi. Shakespeare, yıkılan krallık. Adel de annesi gibi iyi bir eğitim alıp gazeteci olur, âşık olduğu adamın katledilmesiyle başa çıkmaya çalışırken yine annesine sığınacaktır. Korkunç hikâye: Francisco deneyimli bir gazeteci, kaçırılan iş adamının kurtarılacağı operasyonu izlemek üzere sınıra gider ve kaynaklarından birinin ihbar etmesiyle yakalanır, kafası kesilip ellerinin arasına yerleştirilir, penisiyle testisleri ağzında. Adel bunları komşusu Aurora Peralta’nın cesedini balkondan aşağı attıktan sonra Aurora’nın annesi Julia’nın ölüm belgesini incelerken hatırlar, bu kısım ana hikâye çizgisinde. Geriye döneyim, editör ve çevirmen olarak çalışmayı sürdürür Adel, yerli para biriminin milyon banknotuyla bir tanecik ekmek alınabildiği için ödemenin dövizle yapılması hayatını kurtarır o dönem, annesinin hayatını da biraz uzatır. Kanser ilaçlarının temini zaten zordur, bir de dövizle satılması işleri iyice zorlaştırır ama Adel parayı bulup buluşturur, doğru ilacın kullanılıp kullanılmadığını bile bilmez ama aracıya rüşvet vererek tedaviyi sürdürür. Ölüm yoldadır, Adel’in annesinden sonra bir planının olduğunu düşündürecek hiçbir şey yoktur zira Aurora’nın ölümüne dek oradan çıkmanın yolu aklına bile gelmez. Cenaze töreninde yakın arkadaşı Ana vardır bir, teyzeleri memleketten gelememişlerdir, kısa ve durgun bir tören gerçekleşir. Borgo’nun Adel üzerinden detaylandırma biçimi hoş, mesela rahibin kutsal kitabı okurken yaptığı hatalara odaklanır ki bir benzeri Amerika Kuşları‘nda vardı, acıyı bir süreliğine de olsa yalıtmak için karakterin uğraşına, uzmanlığına göre açılan geçici, dar yollar. Bir de ölüme dair şu bölüm mesela, Adel kendini annesinden ayıramadığını düşündükten sonra: “O günle ilgili hâlâ çoğul konuşuyorsam alışkanlıktan, çünkü yıllarca süren bağ, kendimizi savunmak için kullandığımız bir kılıcın parçaları gibi bizi birbirimize kenetledi. Mezar taşı için bir yazı yazarken, ilk ölümün dilde gerçekleştiğini anladım; şimdiki zamanın öznelerini alıp geçmiş zaman koyma eylemi. Bitmiş eylemler. Geçmiş bir zaman içinde başlayan ve biten şeyler. Olan buydu. Annem artık yoktu. Cümlelerimizde farklı bir şekilde çekimlenerek var olacaktı. Bundan sonra ona ait herhangi bir şey yokluktan ibaretti.” (s. 9) Benzetmeler anlatılanlarla ilişikse iyi, bu hikâyede kılıcın, kesici aletlerin varlığı ve savunma ihtiyacı açığa çıkınca Adel’in hemen hemen tüm benzetmelerinin mevzuyla alakalı olduğunu göreceğiz. İşte, anne eşyalarıyla birlikte gömülür ve Adel bir müddet mezarın başında kalır ki yağmacılar gelip dağıtmasınlar ortalığı. Sonrası azıcık tuhaf, Vatan Motosikletlileri mekana gelip kargaşa çıkarırlar, kızlardan biri oturduğu mezara cinsel organını sürtmeye başlar, kimsenin dokunamadığı serseriler ortalığı savaş alanına çevirmeden önce herkes arazi olur. Adel kendi kendinin ailesidir artık, Karakas’taki evine gidip başına gelecek felaketleri beklerken Ocumare’deki çocukluğunu, teyzelerinin ve kırsaldaki kadınların geleneksel yaşam pratiklerini anar, memleketin huzurlu günlerini tekrar yaşarken sokaktan gelen biber gazı yüzünden kusması, silah seslerinden korkması ve Patroniçe’nin gaddarlığı yüzünden kendi zamanına çekilir sürekli. Evini yitirdikten sonra komşusu Aurora’nın evine gidince kadını yerde cansız halde yatarken bulur, mektupları incelerken vatandaşlık başvurusuna dair belgelere denk gelir. Adel kimlik değiştirerek Aurora olacaktır artık, İspanya’daki akrabalar Aurora’yı hemen hiç bilmedikleri için yaş farkı sorun olmayacaktır. Bulabildiği bütün fotoğrafları, defterleri inceler Adel, yeni kimliğine çalışır. Hayatta kalma mücadelesine bir de kaçma hazırlığı sıkışır, müthiş bir gerilim.

Santiago’nun yaşadıkları ülkenin entelektüel sermayesini nasıl harcadığını gösterir, ayrı bir mesele. Adel’in arkadaşı Ana haftalar boyunca kayıp kardeşi Santiago’yu ararken çocuk hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkar. Aurora’nın cesedini ortadan kaldırmak ister Adel, Patroniçe yüzünden ortaya çıkmak istemez, cesedi balkondan aşağı atar ama yine de huzurlu değildir, Aurora’yı tanıyan biri cesede denk gelirse evi kontrol edecektir muhtemelen. Sokaktaki çatışmalar sırasında çıkan bir yangının iş göreceğini düşünen Adel bir koşu aşağı iner, cesedi ateşe sürükler ve genç bir eylemcinin üzerine atlamasıyla yere yığılır. Santiago! Hemen Adel’i tanır ve dayak yiyormuş gibi yapmasını ister, kendisi de vuruyormuş gibi yapar ve apartmana sığınırlar. Üniversite sınavında ilk ona girmiştir Santiago, süper zeki bir gençtir ama okulu basanlardan kurtulamaz. İşkenceler, tecavüzler, bir ay boyunca saf şiddet. Hayatta kalmayı başarıp serbest bırakılanlar bambaşka insanlardır artık, zaten örgütün bir parçası haline getirilmişlerdir, Santiago fırsat bulduğu ilk anda kirişi kırar ve Adel’le birlikte Aurora’nın evine sığınır. İki gün sonra birbirlerini bir daha görmemek üzere ayrılırlar, Adel çok sonra Santiago’nun ölüm haberini gazetelerde okur. Kilolarca uyuşturucuyla yakalandığı için öldürülmüştür çocuk, tuzağa düşürülüp ortadan kaldırılmıştır, terör ortamında kaybolan canlardan sadece biri.

Yazarın politik konumu rahatsız edebilir de tuttuğu taraf tartışılır. İyi bir roman bu, okunmaya değer.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!