Johann Hari – Çalınan Dikkat

2022’de yayımlanmış bir metnin yeni bulguları da içermesi lazım, mesela telefonlardaki turn-based oyunların boşaltım sistemimizi dumura uğratmasından kaynaklanan nörolojik arızayı açığa çıkarmıştır 2020 tarihli bir araştırma, suyu maşrapadan içmenin teolojik ve bilişsel sakıncalarını inceleyen bir deney yapılmıştır son zamanlarda, al koy. Hari neredeyse dünyayı gezmiş, ele aldığı konunun dallarında çalışan uzmanlarla görüşmüş, teşekkür ederim de rastlamadığım pek az şey var bu araştırmada, azıcık ilgili okurların başka metinlerde sıklıkla karşılaştığı bilgiler derlenip toparlanmış bir. Daha iyi örnekleri varken neden fırtınalar kopardı sosyal medyada anlamadım, dikkat dağınıklığının bir sorun olduğunu kabul etmenin zamanı gelmişti belki, Metis faktörünü de unutmamak lazım. Metis’lik bir metin değil bu arada, çıtanın çok altında kalıyor, Domingo’dan veya ALFA’dan çıksa anlaşılırdı. Ayıla bayıla okuyorum oralardan çıkan kitapları da, demek istediğim popüler bilimin bayrak sallayanlarına daha bir yakışırmış. Bu kitabı konsantre bir uyarı olarak görebiliriz, Hari’nin söz ettiği sorunların enine boyuna incelendiği metinlerden bir ikisini önereceğim: Kıtlık, İnternetin Geçmişi ve Dijital Gelecek, Fazla Mesai, Sonsuz Dikkat Dağınıklığı ve Peter Fleming’den ne varsa. Bu Propaganda Değil: Gerçeğe Karşı Savaş Maceraları da lazım. Ben biraz gevelenmiş bölümleri çokça kısaltacağım, dikkatin nasıl ve neden dağıtıldığına dair kilit noktalara değineceğim, yeterli. Önce biraz kendimden bahsetmek isterim: adım Utku. Mahallede top oynarken internet kafelere kayan ilk ve son nesildenim, bizimle birlikte -en azından belirli bir sosyoekonomik seviyedeki banliyölerde sokak olayı çat diye bitti, anneler babalar çocuklarını internet kafelerden toplamaya başladılar. Mahremiyet: Dijital Toplumda Özel Hayat‘ı da ekleyeyim, neyse, teknolojinin bir yerden sonra pahalı olduğunu öğrendim, araya mesafe girdi, akıllı telefonlar havalarda uçuşurken ben hâlâ SMS atıyordum millete. Emre ilk akıllı telefonumu dokuz on yıl önce falan verdi sağ olsun, mevzudan ne kadar geri kaldığımı o zaman anladım, hatta Instagram’a ilk görseli yüklediğimde Emre’nin sevgilisi, “Bu ne lan, sana Insta dersi de vermek lazım,” demişti. Fosil olarak duruyor o görsel, arada bakıyorum. İşte, ben zaten çok düşkün değildim bunlara, özgüvensizliğim dillere destan olduğu için kendimle ilgili bir şey paylaşmayı pek sevmiyordum, başkalarının hayatları da umurumda değildi derken yırttım sanırım. Günlük on dakika Instagram, yirmi dakika da Twitter desek hepi topu yarım saatimi geçiriyorum sosyal medyada, yetiyor. Telefon veya bilgisayar kullanımımı azaltacak herhangi bir mekanizmaya, uğraşa para vermedim bugüne dek, YouTube önüme acayip acayip videolar düşürmüyor, internetteki ayak izlerim işleniyor da önüme bir şeyler çıkıyor bazen, ona yapacak bir şey yok sanırım şu şartlarda. Ha, var, Hari mantıklı veya mantıksız olduğu yönünde bir yorum yapmıyor ama çözüm şu: sosyal medya mecralarına cüzi bir miktar ödeme yapalım, saçma sapan şeylerle muhatap olmayalım. Üyelik değil bahsedilen, fidye gibi bir şey, bilgilerimizin işlenmemesi için. Yani zaten sığır gibi bir yaşamım olduğu için Hari’nin bahsettiği sorunların hemen hiçbiriyle uğraşmadım, dolayısıyla Hari’nin son derece klişe yaşamına bakınca hayrete düştüm, aygıt öyle bir çalışıyor ki bağımlı kıldığı üründen kurtarmak için tüketiciye yeni bir ürün satıyor, tüketici de davul zurnayla alıyor bu ürünü. Hari’nin “oh be” dediği noktada bir zombiyle yüz yüzeymişim gibi hissettim, Romero’nun AVM’de dolaşan zombileriyle dolu dünya. Yazarın yaşamının klişeliği bu zombilikten kaçmanın ne kadar güzel bir dünyaya kapı araladığını uzun uzun, lüzumsuzca uzun anlatmasından geliyor, bilemiyorum şimdi, işi gücü sosyal medyada fink atmayı gerektiriyor olabilir ama dünyayı baştan keşfetmiş gibi coşması, aman o lanet teknolojiden uzak durmanın ne kadar süper olduğunu anlatması ucuz yahu. Bilgisayarına bir şey yüklemiş de uyarı geliyormuş “şu kadar saatlik internetin kaldı” diye. Ya bastırsın parayı, yarım saatlik daha açtıracak programı da alsın mesela. Rızayı kes. Aptallık zinciri gibi geliyor, sinirleniyorum böylesine. En azından bu kısımlara. Dikkatin nasıl parçalandığıyla ilgili bölümler iyi.

Konsantrasyon kapasitesi kayıp, odaklanma sorunu zirvede, neler oluyor? Dikkatimizin dağılması gerekiyor ki dürtüsel davranışlarla yaşayalım, böylece daha çok tüketelim, üç beş tür yemle mutlu olalım, özeti bu. Deli gibi hızlandık bir kere, bazı şeylerden anında haberdar olmak bir açıdan faydalı, bunun yanında “haberlerin saldırısına uğramak” kötü, özellikle herkesin düşündüğünü düşündürüyorsa bu haberler. Gündem çok hızlı değişiyor, kronikleşmiş ve giderilmesi gereken bir sorunun vitrinde kalma süresi bir günü bulmuyor. Düşündüm de, bizimki gibi ülkelerde Hari’nin anlattığı çoğu şeyi yıllardır deneyimliyoruz, belki de bu yüzden hafif geldi bu metin. Evet, derinliği feda ediyoruz bu hızla birlikte, görece uzun sürecek yoğunlaşmalar çok zahmetli artık. Günümüzde kısa metinlerin uzunlardan daha çok tercih edilmesini bu açıdan değerlendirebiliriz, özellikle 19. yüzyılda romanın yükselişine yol açan gerekçelerin çok uzağındayız, Moretti bu konuda da bir şeyler yazmıştır muhtemelen. Hızlı okuma kursları çıktı malum, istatistiklere göre anlam yavaş okumaya göre acayip yitiyormuş, teknik ne kadar kusursuz olursa olsun. 1950’lerdeki insanlara göre daha hızlı konuşuyormuşuz, onlardan daha hızlı da yürüyoruz muhtemelen, beynimizi içeriden genişletmeye çalışıyoruz ama tam tersi gerçekleşiyor, hafıza daralıyor. Akıllı telefonlar, gürültü, kötü besinler mahvediyor aklımızı, Hari’ye göre hepsinin kaynağı Skinner. Edimsel koşullanmanın yetkili abisi Skinner’ın ödül ve ceza mekanizması günümüzde çok işe yarıyor, “like” almak için yapılan paylaşımlar nihayet para kazandırmaya kadar getirdi işi, daha büyük bir ödül türü olarak para var şimdi, sosyal medyanın her oluşumu para dağıtmaya başladığı zaman düğümler sıkılaşacak. Bir şeyler yanlış gidiyor, biliyoruz ama çözemiyoruz çünkü yaşamın her alanı zaptedilmiş durumda, en başta uykularımız. Ben camış gibi uyuduğum, en kötü günümde bile üç dakika içinde vıjt diye dalıp gittiğim için anlayamam da uykusuzluktan mustarip arkadaşlardan biliyorum, kafalarını toparlayamıyorlar. Hari bazı bağlantıları kurmuyor, biz kuralım, upuzun çalışma saatleri elbette gereksiz ama uyku süresini azalttığı ve uykunun kalitesini düşürdüğü için lazım, böylece örgütlü mücadele de engellenmiş oluyor, dayanışma için gereken yapı oluşturulamıyor bir türlü.

Uzun süreli okuma, düşünmenin en derin tabakası iyice lüks haline gelmiş, oysa roman okuyarak empati kurma yeteneğimizi fiştekleyebilir. Hari’nin düşündüğü şey bir empati ilacı, yan etkileri olmazsa çok tutulacağı belli, yani Hari bir yandan kapitalizmin dünyayı getirdiği noktayla ilgili metin boyunca sızlanırken diğer yandan pazarlanacak yeni ürünler buluyor, müthiş bir başarı. Koca araştırmayı şu hapishaneden kurtulmaya çalışanlara pazarlamak için yapmış gibi hissettim bazen, kSafe adlı ürünü üstü kapalı biçimde överken özellikle. Çekiçle falan kırabiliyormuşsunuz ancak, içine telefonu veya bilgisayarı koydunuz mu çıkarmanın imkanı yokmuş. Başka ne var, besinler kötü, kilo alıyoruz, hızlı yiyoruz. Ozon tabakası. Ormanlar. Sorun bizde değil, kaynak biz değiliz, kurtulmak için yapacaklarımız var ama sonucu değil de sebebi ortadan kaldırmak lazım. Hari pek de uygulanabilir çözümlerden bahsetmiyor, işte, şirketler biraz daha insancıl olsa, devletler biraz özenli olsa falan, havada kalan laflar genellikle.

Buralara yeni gelenler için faydalı, aksi halde okumaya gerek yok.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!