Douglas Coupland – Mikroserfler

Kurumsal Kobaylar‘da Silikon Vadisi’ndekilerin çalışma koşulları var. İnsanlık dışı. Mesai saatleri değişken, tatillerin iş gününden farkı yok, serbest çalışanlar sosyal güvenceleri olmadan göçebe gibi o projeden bu projeye göçüyorlar, sermayenin yarattığı kölelik kısaca. Eleştirilecek çok şey var, çalışanların örtük onayı dahil. Biraz hisse veriyorlar çalışanlara, yüz binde üç gibi bir şey, onunla zengin olma hayali kuranlar gecelerini gündüzlerini işe veriyorlar ki şirketin değeri artsın da para kazansınlar. Vergiler çıktığı zaman maaşlarından 1500 dolar kalıyor geriye, bu parayla geek/nerd yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Açıklamasını da yapmışlar, ikisinin arasındaki fark geek’in bilgisini paraya dönüştürme hırsı. Nerd sadece bilgi depoluyor, hobileri için dünya para harcıyor, konumundan memnun. Bizimkiler başta nerd gibi takılırlarken yaşamlarında hiçbir şeyin değişmesini istemiyorlar, çalıştıkları Microsoft’a yakın bir evde altı kişi: Todd, Susan, Bug, Michael, Abe ve anlatıcı Daniel. Anlatıcı Coupland’ın tipik anlatıcısı, yaşamı tüketim toplumunun alışkanlıklarıyla biçimliyor bu kez. Dan kendini ve arkadaşlarını Riziko’nun kategorileriyle tanımlıyor, kendilerine özgü takıntılar arasında vücut geliştirme, ucuz televizyon programları, abur cuburlar gibi çok sayıda madde var. Ortak yönleri kod yazarlığı, Microsoft’ta farklı işlere baksalar da —Dan tester, Bug’ın olayı belli, Michael dâhi bir kod yazarı ve yazdığı bir koddan ötürü tepedeki adam Bill’den doğrudan azar yiyen tek insan, havalı bir şey bu— yaşam pratikleri, düşünceleri de bir ölçüde ortak. Mikroserf onlar, dijital dünyanın piyonları, emeklerinin karşılığından çok daha azını aldıklarını bilip görmezden gelen insanlar. İmkânları olsa ihtiyaçları olan her şeyi telefonla edinmek istiyorlar, bekledikleri yeni bir ürün çıkar çıkmaz deliriyorlar, yaşamlarının özeti şu aslında:

‘Söz konusu asla, ‘Toplumun iyiliği için yapıyoruz,’ olmadı. Mevzu, her zaman doğru düzgün bir ürün çıkarmamız sonucu duyduğumuz entelektüel gururdur —ve tabii para kazanma. Her evde her masaya bir bilgisayar koyma işi para kazandırmasaydı, bu işi yapıyor olmazdık.’
Microsot’ta tanıdığım birçok insanı özetliyor.” (s. 12)

İlk bölümlerde karakterlerin ilginç yanları veriliyor, Microsoft’un ve diğer şirketlerin çalışma koşulları irdeleniyor, ardından Karla’yla samimiyeti ilerletiyor Dan, dönüm noktası. Âşık olduğu için dünyası yavaş yavaş değişmeye başlıyor ve yaşam koşullarını düşünmeye daha çok zaman ayırıyor. “Şirkette tanıdığım herkesin tahmini bir işten ayrılma süresi var ve bunların hepsi önümüzdeki beş yıl içinde olacak. Babamın yaşadığı gibi bir hayat sürmek çok tuhaf olmalı, şirketinin sürekli ona bakacağını düşünür.” (s. 18) Yine Kurumsal Kobaylar‘a dönüyorum, uzun yıllar boyunca çalışılan, aile olarak görülen şirketler özellikle 80’li yıllardan sonra ekonomik vahşilikle rekabet edemeyecek duruma geldiklerinde düstur değiştirerek yeni nesil şirketlerin yoluna girdiler ve geçici işçilere ağırlık verdiler, böylece geleceklerinden kaygı duyan pek çok çalışan çıktı ortaya. Dan’in babası IBM gibi büyük bir şirkette çalışıyor, kaygı doğuracak hiçbir şey yokken bir anda işten atılınca bunalıma giriyor ve yeni bir iş bulana kadar zaman öldürüyor. Yeni işinde kendinden yirmi yaş küçük patronunun tavırlarına dayanamayarak istifa ediyor, bizimkilerin işine yanlayıp kurtuluyor neyse ki. C++ öğrenmeye çalışırken diğer kursiyerlerin garip bakışlarıyla karşılaşınca o kursu da bırakıyor mesela, dünyanın hiç tanımadığı, yepyeni bir yer haline geldiğini düşünerek depresyona giriyor bir ara. Tarihin sona erdiği savı bu noktada ortaya çıkıyor, geçmişin günümüzü aydınlatacak hiçbir niteliği kalmadığı, hiçbir örneği olmayan bambaşka bir çağa adım attığımız için geride anlamlı bir şey kalmadığına dair konuşuyorlar kendi aralarında, metnin düşünsel temeli oldukça sağlam. Teknik açıdan problemler olsa da yirmi beş yıl öncesinin dünyası oldukça güncel, bugün tarihin ortadan kalktığını söylemek pek de anlamlı değil. Karakterlerin o kısırdöngüden çıkmaya meyilleri var, önemli. Gerçi bir başka döngüye giriyorlar ama olsun, işinden ayrılıp başka bir şirkette çalışmaya başlayan Michael’dan bir mail alıyorlar, iş teklifi. Hepsi çağrılı, yeni bir proje. 2000 dolar daha az kazanacaklar ama dilediklerince kod yazabilecekler, Microsoft’taki denetleme işlerinden kurtulacakları için zamanla hepsi yeşil ışık yakıp yola çıkıyorlar, Abe hariç. Garaj satışı, arabaları da satıyorlar bir güzel, güneye doğru yola çıkıyorlar. Michael’ın patronu Ethan’ın şirketi özgürlüklerini geri verse de para az, Dan’in ailesinin evinde yaşıyorlar bir süre. Proje dijital Lego gibi bir şey, ekrandaki amorf biçimlere şekil verme, macera oyunları tasarlama, rol yapma oyunları için altyapı kurma gibi işlere odaklanıyorlar. Uzunca bir süre çalışıyorlar ama Ethan’ın parası bitiyor, olaya el koyan Tanrı formundaki Abe çıkıyor ve Dan’le mail trafiğine girdikten sonra şirkete ortak oluyor, Microsoft’taki işine veda etmek zor gelse de arkadaşlarının yanında olmak istiyor. Para kazanamıyorlar, arkadaşlıklarına sığınıyorlar. Anlatıyı kabaca ikiye bölersek ikinci ilk bölüm yazılım endüstrisinin detaylarına odaklanıyor, ikinci bölümde karakterlerin daha insani yönlerine odaklanıyoruz. Dan’in yıllar önce ölen kardeşi Jed’in ailede yarattığı travmanın yeni başlangıçlar sırasında yaşanan stresle hatırlanması, Bug’ın eşcinsel eğilimlerini itiraf etmesi, Todd’un vücudunu canavar gibi şişirerek akıl sağlığını korumaya çalışması ve spor salonunda tanıştığı Dust’la birlikte Marksist, Maocu, bir şeylerci olması ve en sonunda bütün ideolojileri bir kenara bırakarak çocuk bakmaya başlaması bütün karakterlerin yaşamın anlamını aradığını gösteriyor. İşlerin yolunda gidip gitmediğini bilemiyoruz, anlatı Dan’in annesinin felç olmasıyla sona eriyor ama en azından herkesin dijital dünyanın dışında bir amaç edindiğini görebiliyoruz.

Coupland’ın anlatım yöntemi hoş, PowerBook’unda günlük tutmaya başlayan Dan bilinçaltındaki düşünceleri de sözcükler halinde günlüğüne ekliyor ve makinelerin bilinçaltı olsa kendisininkine benzeyeceğini düşünüyor, anlatı boyunca yapay zekânın, makinelerin insanlarla denkliklerine dair pek çok fikre rastlıyoruz. Belki de tek olumsuz yan Coupland’ın “bilgi topakları” diye üfürdüğüm şeyleri sık sık kullanması. Olay örgüsünde karakterlerin yiyip içmeleri, gezintileri, satın aldıkları şeyler var, anlam bu edimlerle ortaya çıkıyor ama karakterler öyle konuşmalar yapıyorlar ki boğuluyor okur, her biri defalarca tirat atıyor adeta, anlatıya yedirilse çok daha iyi olacak. Yazarın huyu gerçi, diğer metinlerinde de bu teknik varsa da daha usturuplu. Gerçi bu dijital gençlik belki de ilk kez o kadar açık, konuşacak ortamı ilk kez bulmuşlar, düşüncelerini obsesif bir tarzda dile getirme çabaları bu açıdan değerlendirilince sırıtmıyor.

Son olarak Dan’in annesinden bahsetmeli, makineyle biyolojik yaşamın birleşebileceğine dair görüşlerin somut halini görüyoruz, Michael bir sistem kurarak kadının bilgisayar vasıtasıyla konuşabilmesini sağlıyor. Jason Becker’ın dünyayla iletişim kurma biçimini andıran bir şey, kadın el hareketleriyle ve Michael’ın fiziksel yardımıyla düşüncelerini ekrana dökebiliyor. 90’ların dünyasında mucize gibi geliyor bu, çocuklar oracıkta ağlamaya başlıyorlar. Şurada ilginç bir örnek var, duygular beynin örüntüsünü bozduğu için makineyle insanın bağı bozuluyor ama bunun da yolu bulunur er geç. Mucizeler gündelik gerçekler haline gelecek, Dan ve arkadaşları o zamanlar yirmilerindeyse şimdilerde bu olağanüstü dünyanın üst düzey yöneticileri olmuşlardır muhtemelen. Tabii Ethan projeden bir şey olmayacağını anlayıp şirketi satmadıysa, gençler para odaklı bir yaşamı tercih etmediyse. Dan’in babasının yaşadığı travmaları yaşıyor olabilirler bir yandan, ellilerine geldiklerinde işlerinden atıldılarsa iş bulmaları çok zor artık. Araftalar, emekli olmak için çok genç, çalışmak ve yeni dünyaya ayak uydurmak için çok yaşlı.

Sırf tekniği için okunur bu, Coupland sevgisi de cabası.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!