Cixin Liu – Dinozorlarla Karıncaların Öyküsü

Neil deGrasse Tyson’ın sunduğu Cosmos: A Spacetime Odyssey‘de şöyle bir kozmik takvim vardı, Tyson takvimin sonunda dikilerek anlatıyordu ki insanın geldiği yeri de göstersin. Liu bu takvimin bir benzerini anlatıyor, yaşam sabahın sekizi veya dokuzunda başlasa medeniyet günün en son saniyesinin en son ânında ortaya çıkarmış mesela, evrende o ölçeğe göre bu kadar yeniyiz. Yaşam yeni. Zekâ daha da yeni, tabii zekâdan kasıt önemli, medeniyet oluşturacak kadar düşünme becerisi dersek bu kez medeniyetin neliğini sorgulamak gerekecek de Liu insan zekâsını temel aldığına göre insanı öne çıkaracağız, kafalı olduğumuz malum. Kafadan kasıt, eeh. Bakınız, soyut düşünce yetisinin ilk bakışta geçmişin dünyasında pek bir halta yaramadığı, evrimin anlamsız bir yola sapmayacağı ön kabulünü düşününce -analitik zekâ, faydalı- beynin hayvan gibi büyümesiyle enerjinin hunharca harcandığı malum, bunun yanında yeni kazanımlar edinmesek mevzunun saçmalığını idrak edecek bir aklımız bile olmayacaktı. Otuz kırk kişi bir araya geliyor da plan yapıyor, mamut avlıyor, bir hafta boyunca ense, büyük iş. Götürüsü çok, getirisi çok, getiriye sahip olanlar başka bir dalda kalan atalarıyla birlikte yaşamışlar da onları silmişler dünyadan, kendi türlerinin yayılmasını sağlamışlar, ilk büyük sonuçlardan biri. Kısacası durmadan çoğalan organizmalardan bilinç pörtledi, olağanüstü bir şey. “Evrim ağacının sayısız dallarından sadece bize ait olan küçücük dalında mı zekâ pırıltısı ortaya çıktı? Mutlaka durum böyle değildi. Fakat filizlenen zekânın büyük medeniyete dönüşmesi kolay iş sayılmaz. İhtiyaç duyulan çok sayıda şart aynı anda bir araya gelmeliydi, milyonda bir görülen bir rastlantıdır bu.” (s. 5) Milyonda bir az, o kadar uzun bir zaman için hiçbir şey, ayrıca bunun mutlak bir ayarı yok ama bilinç geliştirecek organizmanın sahip olması gereken beyin yapısı aşağı yukarı belli, beyni beslemek için gereken enerjiyi elde etmenin bedeli, bedel ödemek için gereken vücut yapısı, her şey besbelli, yani bir karıncanın bildiğimiz karınca olmaktan çıkması lazım ki bilinç geliştirebilsin ama o kadarını düşünmeden dalmak gerekiyor Liu’nun evrenine, dalınır çünkü alternatif tarih oldukça heyecan verici. Günümüz insanının ortaya çıkmasından bir süre önce -milyonlarca yıl, zaman o kadar uzun- iki zekâ kıvılcımı dinozorlarla karıncaları kader ortağı haline getirir, evrim geçire geçire zekileşen, şans eseri aynı bilinç seviyesine erişen türler mutualist bir ilişki kurar. Ayrı ayrı bakalım, dinozorlar insanın evrim süreçlerinden geçerler, basit aletlerden ateşe, dilden yazıya ne varsa bulurlar, aynı dönemde karıncalar da atağa kalkarlar ve kendi medeniyetlerini kurarlar. Liu bu noktada kolektif zekânın basit çoğulluğuyla bir Einstein yetişmeyeceğini söyler, diğer yanda dinozorlar hantallıkları ve ellerinin maharetsizliği yüzünden gelebilecekleri son noktaya kadar gelirler. Karşılaşmasalar kıvılcımların silinip gitmesi işten değil, ne ki karşılaşırlar ve birbirlerini gelişmeleri konusunda fişteklerler. Nasıl bir ortaklık aralarındaki, hani timsahlar ağızlarını açarlar da kuşlar dişlerin arasındaki kalıntıları tıp tıp yerler, öyle. Karaların henüz iyice ayrışmadığı dönemlerde Gondvana ve Lavrasya kıtaları var, coğrafya müttefik edinmeyi doğrudan etkileyecek ileride. Dişlere gelelim, dinozor kardeş uyumaya çalışır ama dişinin arasındaki et parçası yüzünden uyuyamaz, karıncaların küçük şehrinin lideri hemen feromon salgılar ve aklına gelen fikri hayata geçirir, takımı toplayıp operasyona başlar. Henüz teşekkür edecek seviyeye erişemeyen dinozor derince nefes alır, bir süre sonra diğer arkadaşlarını da getirir ve karıncaların yiyecek ihtiyacını karşılar bir anlamda. İlişki daha da derinleşir, çürük dişli bir dinozorun ağzına giren karıncalar kurtçuklarla karşılaşırlar, savaş çıkar, iki yüz asker karınca mekanı basıp asit salgılayarak kurtçukları hacamat ederler. Daha çok dinozor gelir bölgeye, karınca şehri gittikçe büyür ve milyonluk Mine Şehri çıkar ortaya, daha çok etkileşim ilerlemenin hızını da artırınca karıncalar tabip olurlar adeta, mideye kadar inip ameliyat işlerine girişirler. Bu bölüm, hani Fransız çizgi filmi miydi o, vücudun içinde uzay gemisiyle gezinip neler olduğuna bakan gençlerin keşiflerinden mülhemdir sanıyorum. Dinozorların içini dışını bilen karıncalar üstünlüğü ele geçirmişlerdir ama savaş çıkana kadar güçlerini göstermezler, Dinozor Bedenini Keşif Çağı başlayınca işleri güçleri dinozorlar olur. Midelerde, beyinlerde dahi gezinmeleri sınırı aştıklarını gösterir aslında, dinozorların asla izin vermeyeceği eylemleri gizli gizli sürdürürler de niyetleri kötü değildir, en azından başlarda. Dinozorlarsa ebattan mı kaynaklıdır ne, daha o zamanlardan karıncaları küçümsemeye başlarlar. Tabletlerini yazan karıncalar bilginin aktarımı konusunda dünya iş yaparlar ama yaranamazlar, belki de okuma yazma bilmedikleri için dinozorların aşağılamalarıyla karşı karşıya kalırlar. Ne olursa olsun beyin ve kas bir araya gelmiştir, uygarlık ilerlemiştir, sıra mahvedilmesine gelir.

İlk savaş dinî farklılıklardan doğar, bir taraf Tanrı’nın dinozor suretinde olduğunu, diğeri bilmem ne suretinde olduğunu söyleyince karşı karşıya gelirler, karıncalar beyinleri besleyen damarları tahıl bombalarıyla çat çut koparınca ilk dalgadaki dinozorlar ölürler, kalanlar miğfer giyerek daldıklarında karıncaların şehrini yok ederler, karıncalar da sızdıkları dinozor şehrini yok ederler, böylece ilk savaş Tanrı’nın bir surete sahip olmadığını iki tarafın da kabul etmesiyle sona erer. Miğferleri yapan karıncalar kazanç uğruna kendi yaşamlarını tehlikeye atarlar, savaşa zerre ilgi duymadıkları halde şehre yapılan saldırılarla öldürülen dinozorlar vardır, iki tarafın da gerginliği tırmandırmak için elinden geleni yaptığını görürüz. Barış çağı sırasında yine bilimsel gelişmeler görülür, dinozorlar petrol ve kömür kullanarak büyürler, karıncalarsa yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanırlar. Ülkeleri tek parçadır hâlâ, dinozorlarsa ikiye ayrılmışlar, nükleer silah üreterek birbirlerine sopa göstermeye başlamışlardır. İklim krizi patlak verir tabii, hemen bir toplantı, dinozorlar önce karıncaları küçümserler zira o kadar büyük bedenlere hiçbir alternatif enerji dayanmaz, karbon salınımına devam. Karıncalar radikal kararlar almak zorunda kalırlar, iki tarafın da ayartıcı tekliflerini reddederek grev kararı alırlar, böylece dinozorların dünyası felç olacaktır. Misilleme gelir tabii, Mine Şehri mahvolur, intikam planı hayata geçirilene kadar sessizliğe bürünür karıncalar, her dinozorun beynine tomografiyle ortaya çıkmayan minyatür bombalar yerleştirirler. Riskli iş, yine de başarıya ulaşır, cins dinozorlar patır patır düşerler yere. Nedir, iki taraf da göklerden gelen antimaddeyi kullanarak hazırladıkları bombayı -bu bombanın yapılışına birkaç astronomi kitabında rastladım, antimaddenin maddeyle temas etmemesi için havada durması, maddeyle temas etmemesi gerekiyor filan- birbirlerinin ülkelerinin dibine bırakırlar, sinyalin kesilmesiyle birlikte bombalar havaya uçacaktır. Karıncalar ortada dinozor bırakmayınca, iltica eden bir dâhi karınca da olan biteni öğrenince panik havası sarar ortalığı, karıncalar sinyali tekrar verebilmek için dinozorların mekanını basarlar ama dinozorlar düşmanın geldiğini düşünerek saldırıya geçerler. Nihayet durumu anladıkları zamansa çok geçtir artık, gereken mazotun -dünyayı havaya uçuracak aletin mazotla çalışması, hmm- hendeklere dökülüp yakılması nice karıncayı öldürdüğü gibi nice dinozoru da öldürecektir, yapacak hiçbir şey kalmamıştır çünkü. Ortada dinozor kalmamıştır zaten, karıncalar da yerin altına çekilirler iyice, gökyüzünde iki güneş parlayıp her şeyi yok eder. Yıllar sonra yüzeye çıkan karıncaların -Karınca A ve Karınca B, önceki karıncalardan önemli olanlarının Çince isimleri var- muhabbeti insanı müjdeler biraz, zamanın sonsuzluğunu da.

Hoş bir roman, bilimle az biraz ilgileneni tatmin eder.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!