İtalik bölümlerde Lucy’nin kendine baktığı anları parça parça buluyoruz, hikâyeyle paralel bölümleri var, ayrık bölümleri var, yekten şu: Hiçbir zaman şiddet yanlısı değildi, karıncayı bile incitmezdi, sevgi dilenmezdi ve neye o olarak kalmak isterdi. Genetiğinde öfke var, kadından kadına geçen öfke Lucy’nin bildiği kadarıyla büyük büyük büyükannesinin on iki çocuk doğurup üçünü kaybetmesiyle başlıyor olabilir, daha geriye gitmesi muhtemel. Çocuklardan biri pusette unutulmuş da birinci derece yanık kaplamış yüzünü, Lucy’nin kendi çocuklarına karşı özeni ve anneliğini sorgulaması da buradan. Anne rolü kadınlığı tek bir çerçeveye kıstıramıyor, köşelerden çatlıyor o toplumsal yapı, hele Lucy için kıstırılmak daha da zor. Harpy bu yüzden hep yanında, bir süre sonra dönüşeceği varlık. Çocukluğunda gördüğü bir kitapta karşılaşmış ilk, çirkin yüzlü kuş kadınları annesine sorduğu zaman erkekleri yaptıkları yanlışlar için cezalandırdıklarını öğrenmiş. Antik medeniyetlerde tatminsizlikleri, kötücüllükleri bilinir, günümüze ne şekilde gelirler? Annesi sayfaları çevirirken Lucy kuş kadına üzülüyor, kanatlarına rüzgâr dolarken tek başına uçuyor, eşi yok ve olmayacak, yalnızlığını gideremeyecek. Yüzü çökük, nefretle dolu, Lucy’nin ilkokulda çizdiği resimlere bakan öğretmenleri soruyorlar, cevap yok. Gözünün kenarında tutmuş kuş kadınları Lucy, onların şişkin karınlarını ve nefretlerini. Kendisini sıkıştırıp öpen oğlanı, değinmediği onca acıdan geriye ne kaldıysa. Kuş kadınlarla büyümüş, üniversitede klasik edebiyat okurken kütüphanede başka bir şey yapması gerekirken kuş kadın resimlerine bakıp dalarmış, aslında o kadınların fırtınaları, yıldırımı temsil ettiğini biliyormuş, kötü havadan başka bir şey değilmiş ama Aiskhylos bir şey demiş, Ovidius başka bir şey demiştir, zaten kadın olduğu için baştan karadır. Yüksek lisans, doktora, Lucy kadınla ilgili bulabildiği her şeyi toplar. Dönüşüm henüz başlamamıştır, evlenip ikinci çocuğu yaptıktan sonra tohumlar atılır. Yarım kalan doktoranın sebebi zamansızlıktır, Lucy satışa çıkarılacak ürünler için dandik metinler yazarak az bir para kazanır, eşi Jake’in mesleğindeki başarısına destek olur. Çamaşır, yemek, ütü, alenen şikayet etmez de ev işlerinin boğuculuğu barizdir, Lucy’nin kuş kadına dönüşmesi için tek bir adım yeterlidir. Kimse “o kadın” olacağını düşünmez, Lucy de düşünmemiştir ta ki olana kadar. Hikâye başlıyor şimdi, gece vakti gelen mesajlar, mail trafiği, telefonda tuhaf bir ses tonuyla konuşan Jake aslında söylemeden söyler bazı şeyleri. Lucy’nin yalnız kalabildiği zamanlar Jake’in eve geç geldiği, toplantılara katıldığı zamanlardır, bir özgürlük alanı olarak görür bu boşlukları Lucy, eşelemez. Düşününce, aslında Vanessa’nın eşi David telefon edip eşiyle Jake’in ilişkisinden haberdar etmeseydi Lucy o kemirici sezgisine rağmen sürdürür müydü sessizliğini, bence tahammül edemeyeceği noktaya henüz gelmediği için sürdürürdü. Sevişmeleri sorunsuz, Jake çocuklarına karşı ilgili, henüz sorun olmaya başlamamış bu gizem. Telefon geldikten sonra da ilk bölümlerdeki ev hali değişmez, Lucy zorlukla oturttuğu düzeni sürdürmek ister. İyi bir mahallede oturuyorlar, komşularının hali vakti yerinde, çocukların okulu nitelikli, ev kendilerinin olmasa bile orada tutunmayı başarıyorlar. Kuş kadın hemen saldırıya geçmiyor, anlamaya çalışıyor önce, Vanessa’yla karşılaştığı zamanları düşünüyor. Noel partisinde el sıkışma, Vanessa’nın gülüşü ve Lucy’nin yaptığı bir yemeği yemeyi reddetmesi, hepsi hafızanın lüzumsuz kayıtlar kısmından çıkıyor ve Lucy’nin aklına doluşuyor. Görmezden gelinen veya herhangi bir anlam ifade etmeyen yaşantılar yeni durumla birlikte yerlerine oturuyor, Lucy klişelere başvurmamak istiyor ama durum son derece klişe, Jake’in yere çöküp ağlamaya başlaması midesini bulandırıyor kadının. Sadece seks. Jake bir süre kanepede yatacak ve yaramaz bir oğlan çocuğu gibi dolanacak ortalıkta, işe gidip gelecek, Vanessa’yla her şeyi bitirecek. O sırada bütün evren yerinden oynar Lucy için, uyum sağlayamayacağını ve ömürleri boyunca birbirlerinin yüzüne bakmayacak yabancılar olarak aynı evde yaşayacaklarını düşünür. Boşanmak bir kez olsun geçmez aklından, neredeyse ergenliklerinden beri beraberdirler, en azından o an için birlikte olmaktan başka ihtimal yoktur ama birlikteliğin tanımı belirsizdir o an. “Sanki bizim evimizin kendi yörüngesi vardı ve kâinattan farklı bir hızda ilerliyordu. Ben nasıl olup da hâlâ yeryüzünde durabildiğimizi merak ediyordum.” (s. 45)
Üç hak “verir” Jake, üç can acısı. Lucy tırnaklarını kullandığı zaman, kendisinin gözünden gördüğümüze göre inanıp inanmamak bize kalmış, Jake’in kolunda iz bırakır. Yüzeye çıkmayan öfkenin ve umursamazlığın işareti, Jake ayrılmayacaklarını “bilir” ve lütfunu sunar, Lucy’yse değişim aşamasındadır, aslında Jake’in kendisini soktuğu bu ikinci durumu kabullenmiştir ama nasıl manipüle edildiğini anladığı için eli yükseltir. Gündelik kaygılar sürmektedir bir yandan, arkadaş çevresi olaydan haberdardır ve herkes Lucy’nin yanında olduğunu hissettirir ama yapay bir yakınlıktır bu, gösteriyi izlerken mısır patlatmadıkları kalır ki içlerinden biri Noel partisinde Lucy’ye adama tekmeyi basmasını söyler. Açıkçası Lucy sakin kalmak için elinden geleni yapar, sabrının sınırlarını zorlayan olayları yorumlamaya hiç kalkmadığı, bu sayede patolojik gizemini koruduğu için hikâyeyi, soğukkanlılığın sesini cortlatmaz. İş üzerinde görürüz direkt, birkaç kışkırtıcı mevzudan sonra Jake’in telefonunu alır, kendi doğum tarihi olan şifreyi üçüncü denemede bulur ve dosyaları karıştırmaya başlar. Jake’in söz verdiği gibi hiçbir şey yoktur telefonda, sonra işle ilgili bir dosyaya girer ve ta daa, altlı üstlü fotoğrafları görür. Vanessa ve Jake, çeşitli pozisyonlar, farklı günler. Hiç düşünmez Lucy, fotoğrafları Jake’in iş arkadaşlarına yollar ve hemen uykuya dalar. Kira, diğer giderler, hiçbiri aklına gelmez, Jake’in sinir küpüne dönmesini de umursamayacaktır. Şaşırır bir, babasının annesine vurduğu gibi Jake’in de kendisine vuracağını düşünür ama Jake yanından geçip gider, bütün haklarını harcadığını söyler eşine. Sığır. Uzaklaştırma yer, Vanessa’yla işte de hiçbir şekilde yüz yüze gelmeyecektir artık. İşini koruyabilirse tabii. Bu noktadan sonra kuş kadınla Lucy’nin birleştiği noktaya geliyoruz yavaş yavaş, kaderinin belirleneceği toplantının yapılacağı sırada Jake bir arkadaşıyla görüşüp geleceği hakkında karar alacağını söyler, boş zamanı değerlendirmek isteyen Lucy çıkıp dolanırken Vanessa’yla Jake’i yemek yerken görür. Hunter bir klişeye başvurarak anlatının başında bıçağı, eti ve kanı göstermişti, olayların o noktaya nasıl geleceğini anlarız artık. YouTube’dan araştırma yapmıştır Lucy, etin bol ve kemiğin az olduğu noktayı belirlemiştir. Akşam bıçağı dayar, bastırır ve Jake’i hastanelik eder. Yaralandığı zaman bile sakindir Jake, gerçi kan kaybının verdiği halsizliği de düşünmeli. Akrabalar toplanır, Jake’in başında dururlar, o sıra telefonunu ve diğer eşyalarını bırakıp baba evine gider Lucy, terk edilmiş evin viranlığına aldırmadan, geçen zamanı anlamadan uzanır, pislikten kararmış yatağa yatar. Kuş kadın/Lucy anıları, ailesini, bir zamanlar kazıdığı ve baktığında bulamadığı harfleri arar, ev cevap vermez. Nihayet sirenler duyulur, birileri onu aramaya gelmiştir ama bilişselliği kuş kadınınkine yaklaşmıştır artık, yarı düşsel bir dünyaya veya akli dengenin bozuk toprağına adım atmıştır. Kanatlarını kullanacaktır. Çıktığı kuleye yaklaşanların bağırtılarını duyduğu zaman ışığa bakar var gider.
Jenny Offill’in Eş‘i de aynı meşrepten, biçimsel farklar haricinde aynı ses, benzer bir dağınıklık. İyi bir roman bu, Lucy’yi anlıyoruz da Jake biraz gölgede kalmasına rağmen gayet açık. Davranışların kodlarını görürsek, iyi yorumlarsak.
Cevap yaz