Tuli Kupferberg – Askere Gitmemenin 1001 Yolu

Çok kilo almak. Çok kilo vermek. Birine çok kilo aldırmak veya verdirmek, deli damgası yemek. Şubede sıçmak ve bokla konuşmak. Anüsle konuşmak, kafayı anüse yaklaştırıp kendi kuyruğunu yutan yılanı taklit etmek. Manastıra kapanmak, bizde camiye kapanmak, cihat ilan edildiğinde duymamış gibi yapmak. Aya ışınlanmak ve geri dönmeyi reddetmek, askerliği uzayda yapmak ve gidilen gezegenin derinliklerinde kaybolmak. Devlet kurmak, para bastırmak, mecliste askerliği kaldırmak. Ölmek. Öldürülmek. Ölü taklidi yapmak, Hindu zamazingolarını öğrenip kalbin atışını çok yavaşlatmak ve herkesi kandırmak. Paralel evrene gidip “Ben başka evrenin vatandaşıyım,” demek. Meclisin izbe bir köşesinde J. Edgar Hoover’a tecavüz etmek deniyor ama yanlış zaman, yanlış insan. Bakan olmak, bakan bakan gezinmek. Askerlik şubesine Ay’ı doğurmak, “Bunu alın askere,” demek. Böll’ün Vonnegut’a söylediği gibi, gerçi askere gidenlerin numarası ama olsun, bir somun ekmeği kola veya bacağa bastırıp ekmeğin üzerinden ateş etmek veya The Sopranos‘ta yapıldığı gibi göğse kitap koyup ateş etmek, kurşun sayfaların arasında kalırsa daha ince bir kitap seçmek. 10. Madde: Bir zaman makinesi icat etmek ve 19. yüzyıla geri dönmek. Yok muydu o zaman zorunlu askerlik, ABD’deki İç Savaş sırasında çıkmış galiba ilki, askerliğin kulluğu ve büyüklüğüyle ilgili bir kitap da vardı, vardır, o zamanlara dönmek istemeyiz çünkü ölmek ve öldürülmek daha kolaydı, öldürmek kolay bir iş olmadığı için öldürmezdik de öldürülürdük muhtemelen. Ayakları modifiye tekerleklerle değiştirmek, bu kez de intikal işlerinde kullanılırız, işe yaramaz. Evcil veya vahşi bir hayvanla motel odası kiralamak askere alınmamayı nasıl sağlayacak anlamadım, parasını ödediğimiz müddetçe sorun değil. Hah, askerliği banka şubesinde tamamlamak derdim ama o da yok artık, en az üç haftalığına asker herkes. 2013’teki bedelliyi 21 günle kaçırmıştım da ne dert olmuştu, sonra askere gitmiştim de derdin büyüklüğünü orada anlamıştım, ne israf. Her açıdan. Arnavutluk’a yerleşmek, Bulgaristan’a iltica etmek, mağarada yaşamak, yaşamıyormuş gibi yapmak. Bütün dijital sistemlerden silinmek, filmlerde parayı bastırıp kaydını değiştiren adamlar kaç paraya değiştiriyorlar? Tanık koruma programına alınmak, ülkenin öbür ucunda yeni bir hayata başlamak. İstanbul’dan Bayburt’a gitmek mesela, diyelim ki bu program bizde de var, o kadar az insanın arasında fark edilmek ve tetikçilerin hedef tahtası olmak. Önceden sağlam bir suç işlemek tabii, bir mafya babasını öldürmek ve yüklü bir miktar karşılığında devletin vatandaşını mafyaya satması. Anneyle evlenmek, babayla evlenmek, erkek veya kız kardeşle evlenmek, soyad benzerliği diyerek işin içinden çıkamasak da parayı bastırıp işleri halletmek, sonra birinin ihbar etmesi ve yakalanmak. Dünyayı yok etmek, işe askeriyeden başlamak, böylece onların işini erkenden görmek. Sınıf mücadelesinin yaralı neferi olduğunu söylemek, işe yaramaz. Papa seçilmek, eh, askere gitmek daha az yorucu. Parkinson gibi bir hastalığa yakalanmak ama daha da iyisi Parkinson hastalığına yakalanmışız gibi sahte rapor düzenletip askerlikten yırtmak. Bana zimmetlenen devrem ne yaptı acaba? Daha iki hafta olmuş, Kadıköy’ün bıçkın delikanlılarından birinin psikolojik arızası ortaya çıkınca adamı göndermeye karar verdiler ama emri mi gelmedi, bir şey oldu da kaldı bir iki gün daha, komutan adamı bana kilitlemişti. Banyoya gitmemiştik, kokuyorduk, adama banyoya gitmek isteyip istemediğini sorunca üzerime yürüyecek gibi bakmıştı, yaklaşmamıştım bir daha. Pek konuşmazdı, benimle hiç konuşmazdı ama bir kez mantıklı bir muhabbet kurabilmiştik. Shaft’ta karşılaşmışızdır muhtemelen, Karga’yı da severmiş. Dövmeli mövmeli bir adamdı. Şimdi görsem hatırlamam. Askerde okuduğum kitapları da hatırlamıyorum, tekrar okumam lazım ama arka kapağa, sayfalara notlar almışım, o günleri hatırlatan bir şeyler yazmışım, ağır geliyor şimdi onlarla karşılaşmak. O sıkıntı. Askerlik rezil bir şeydir.

İsa Mesih’in damadı olduğunu söylemek, hemen ardından ahlak dışı ve iğrenç sözlerin temsilcisi olmak? Pentagon’u yakmak, seni, kendimi ve her şeyi yakmak veya daha iyisi askerlik şubesi taşınırken belgelerin kaybolması, Pardon‘daki İbrahim hesabı. Yatağı ıslatmak, işe yaramaz. Kurtçukların dolandığı upuzun bir sakalla dolanmak, işe yaramaz. Kanayan stigmatalar çıkarmak, bunun birkaç yolu var. Sihirbaz tutarız, optik moptik bir iki numara çeker veya tanrıya yakarırız, o bir iki numara çeker. Zaman ayarlı küçük patlangoçları deri altına yerleştirmek de işe yarar, susturuculu mini bomba. Kafayı kesmek, işe yarar. Başkasının kafasını kesmek, işe yaramaz, mümkünse başkasına zarar vermeyelim. Kaçmak, işe yarar, askerden kaçan arkadaşların her an her şeyden korkmalarını hatırlıyorum da, değmez. Psikiyatrı ısırmak, işe yaramaz. Madde 248: Sokağa yat ve polise sol ön tekerleğinin patladığını söyle. Halkların kardeşliğinden bahsetmek, pasifist bir ılık olmak, komünizme gönül vermeyi anlatmak, işe yaramaz. Cinsiyet değiştirmek, bazı ordularda işe yaramaz. Yarar? Her gece yatağa canlı bir tavukla girmek, ispatlanması ve nedeninin araştırılması lazım. Kediyle veya köpekle uyunuyorsa tavuğun bir etkisi olmaz sanıyorum, işe yaramaz. Annenin izin vermediğini söylemek, kız arkadaşın vajinasıyla hemhalken kızın bırakmadığını söylemek, Kupferberg’in böyle ilginç çözümleri var. Başkan kimse ondan af dilemek, eh, çoğu devlet adamının yaptığı şey, eğer devlet adamıysak işe yarar. Savcı falan olmak, en azından askerlik rahat geçer. Hiçbir iş yaptıklarını görmedim savcıların, herkes akıl danışıyordu onlara. Herkesin hukukla bir problemi vardı. Herkes işini halledecek birini arıyordu. Bana da geldiler ama meraktan: “Hoca, öğrencini hiç sihtin mi la? Ehe he?” Neydi adı, adam köyünde inek yetiştiriyormuş, iki çocuğu varmış, yirmi yaşında. Gelip dan diye sormuştu. Sonra Rusların uçağını düşürdük o ara galiba, aynı adam: “Yav hoca, biz bu Ruslardan niye gorguyog lahaa?” Bakakaldım. “Harbi lan, basak mı? Unimog’u al gel hadi.” Gülüp gitmişti. Nelerle sınandık ya Uçan Spagetti Canavarı.

Geçen savaşta öldüğümüzü söylersek işe yaramaz, vatan için bir ölüp bin dirildiğimiz söylenir, kolumuzdan tutarlar da atıverirler hizmet bölüğüne, bakım bölüğüne. İki yanlışın bir doğru yapmayacağını söylemek, matematiği yanlışlarlar da doğru yapacağını gösterirler, söyleyecek sözümüz kalmaz. Uranyum yutmak da düşünülebilir, çürüyen etimizden ayrıştıracakları uranyumu paraya çevirebilirler hem. Erkekliğimizi çoktan ispatladığımızı söylemek, işe yaramaz, şu toplumda hiç işe yaramaz çünkü askerliğini yapmayan adama iyi gözle bakmazlar. Herkes o sıkıntıyı çekmek zorundadır. Malzemelerini alan yüzlerce adam açık havada don atlet kalıp kamuflajını giymek, bol veya dar gelen parçayı bağıra çağıra duyurmak ve başka bir askerinkiyle değiştirmek zorundadır, yemek kuyruklarında saatlerce beklemek zorundadır, boş zamanını fark ettirmemek, iş verilmemesi için ortalıklarda görünmemek, görünürse iş varmış gibi hızlı hareket etmek zorundadır, ayak işlerini yapmak zorundadır, dikkat çekmeme yeteneğini geliştirmek, dikkat çekerse yeterince çalışmadığını kabul etmek zorundadır, bir başkasının beyinsizliği yüzünden gecenin bir körü kaldırılıp koğuşu yıkamak zorundadır, zorbalığa ses çıkarmamak, haksızlığa direnmemek zorundadır, başına bir iş gelmemesi için insanlıktan çıkmak zorundadır. Aşağı yukarı böyle bir şeydir askerlik.

1001 yoldan dilediğinizi seçebilirsiniz, çoğu artık işe yaramasa da eğlendirir, mesela şubedeki görevliye, “Bırakın da makineler yapsın artık şu işleri,” dediğinizi düşünün.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!