Tom Standage – Altı Bardakta Dünya Tarihi

Bira, şarap, damıtık içkiler, kahve, çay ve kola.

Bira. MÖ 10.000’den önce bira yok, MÖ 4.000’de Yakındoğu’da yaygın. Bu tarihteki bir Mezopotamya resimyazısında iki figür var, ortalarında koca bir küp, figürler kamışlarla küptekini içiyorlar. İlk biraların içinde tahıl taneleri ve kabuklar varmış, kamışlar filtreliyor sıvıyı. Keşfedilmiş bira, depolanmaya başlanan tahılların öğütülüp veya ezilip suyla ıslatılarak yenebilir duruma getirildiği anlaşılmış. İki gün boyunca ıslak tutulan tahıl havadaki yabani mayaların yardımıyla şekerini alkole çevirivermiş, böylece bu çorba biraz köpürmüş ve tatlı bir sarhoşluk vermiş. Şarap yapımında göreceğimiz gibi çömleğe ihtiyaç duymuyor bira, taş kaplarda ve büyük kabuklarda da yapılabiliyor. Afrika’dan İskandinavya’ya pek çok bölgede bira üretilmiş, hatta Standage aynı yöntemlerle günümüzde de üretilen binlerce yıl öncesinin biralarını tatmış. Ev yapımı ürüne benziyor, daha koyu ve daha az şeffaf. İlk örneklere tat katıcı maddeler eklenmiş, çıkarılmış, deneye yanıla ideal bira elde edilmiş. Ekmeğin mi biranın mı önce imal edildiği tartışma konusu, bira sıvı ekmek veya ekmek katı bira, hangisiyse artık. Yapılış aşamasından sonra kültürel meselelere geliyor Standage, her içkide bu şekil. Birisiyle bir içki paylaşmak konukseverliğin ve dostluğun evrensel bir simgesi, yani tokuşturma olayında binlerce yıl öncesinin iki figürünün yaptığını yapıp aslında tek bir küpten içtiğimizi düşünüyoruz. Düşünmüyorsak da bundan sonra düşünelim, bardağı sadece en yakınlarımızla tokuşturmalıyız ki dostluğumuz pekişsin. Her gizem ilahi hedelerle eşleştirildiği için mayalanma işlemi hakkında hiçbir fikri olmayan insanlık birayı tanrıların içkisi, tanrılar tarafından yollanan içki, tanrıların insanlığa “al da at” dercesine gönderdiği bir içecek olarak görmüşler, Aztekler bereket tanrılarına şükranlarını sunmuşlar mesela. Düzenli tarımın yaygınlaşmasında biranın etkili olduğu düşünülüyormuş, bu yaygınlaşma sonucu geri dönülemez nokta geçilip göçebe yaşam tarzına dönmek imkansız hale gelmiş çünkü yapımı kolay, besleyici, av hayvanı peşinde koşan güruh karşısında yerleşikleri enerji bakımından daha avantajlı hale getiriyor, öyleyse neden yerleşmesin insanlar. Mezopotamyalılar bira içenleri uygar insanlar olarak görmüşler, aynı görüşü şarabın üretimiyle birlikte Yunanlar da edinip barbaroi diyecekler kendilerinden olmayana. Mısır’da piramitlerin yapımında çalışan işçilere bira verilmesi aslında çalışanların köle değil de devlet memuru olduğunu düşündürmüş, hükümdarlar bira küpleriyle birlikte gömülmüşler, kısacası bira Mısır’da da çok önemli. Tabii vergi tahsilatı işleri ortaya çıkınca yazı da gelişmiş, biranın payı var yine.

Şarap. Asurnasirpal bir şenlik düzenliyor, resmedildiği şekliyle elinde kâse var, kâsede şarap. Güç göstergesi çünkü nadir bulunuyor ve fiyatı yüksek. Üretimi artmadığı müddetçe her meta iktidarı adeta meşru kıldığı için anlaşılır bir durum, şarap nadirken hükümdarların içkisidir, yaygınlaşınca kalitelisi hükümdarların içkisidir, en sonunda herkesin içkisidir. Oysa şarap da bira kadar eski, MÖ 9.000 ile 4.000 arasında Zagros Dağları’nda üretilmiş ilk, yabani Avrasya asmasının bölgede yetişmesi ve içkinin saklanıp ikram edilmesini sağlayan çömleğin icadıyla üretilen şarabı Nuh’a borçlu olduğumuzu düşünmüşler, helal Nuh. Bu bölgedeki şarap yapma bilgisi Anadolu’dan Yunanistan’a geçmiş, güneyde de Levant üzerinden Mısır’a. Seçkinlerin içkisi bu, kayıtlarda köle işçilerin ve din görevlilerinin şarap aldığına dair bilgi yok. Hurma şarabı üretmiş alt sınıf, onu içmiş. En sonunda biraya sırt çevrilmiş ve şarabın çağı başlamış, özellikle Antik Yunan’da deli gibi içilmiş şarap, filozofların metinlerinde ve yazarların oyunlarında şaraptan sıklıkla bahsediliyor. Romalılar in vino veritas demişler, şarapta hakikat gizli. Devamında in aqua sanitas var ama su kaynakları genelde kirli veya zehirli olduğu için alkol suyun yerini almış çoğu zaman, aşağı yukarı 19. yüzyıla kadar böyleymiş bu. Tabii medeniyetin ayrılmasında da şarabın etkisi var, uygarlar şarap içerken barbarlar biraya talim edermiş. Roma’nın tamamen hakim olduğu alanlarda bugün de şarap tüketimi ağırlıktayken İngiltere, Almanya ve İskandinav ülkelerinde bira daha çok tüketiliyor. En başta Romalılar Yunanlardan gelen hemen her şeyi kötülemişler o kültürü doğrudan taşımalarına rağmen, örneğin Seneca’nın babası oğlunun felsefeyle ilgilenmesini hiç istememiş, o dönem tın teneke adam işi olarak görülürmüş felsefe. Şarap içmek de öyle, Yaşlı Cato aslında yenilenlerin kendilerini fethettiğini söyleyerek Yunan geleneklerinin sürdürülmesini eleştirmiş. İlginç de bir hikâye var, Marcus Antonius yanlış tarafta yer alarak Sulla’yı desteklemiş, Sulla’nın rakibi Gaius Marius iktidarı ele geçirince Antonius hemen sosyal statüsü çok düşük bir ahbabının evine sığınmış, orada aranmayacağını düşünmüş. Akılsız ev sahibi hizmetçisine emir vermiş, Antonius için en iyi şaraplardan birini almasını söylemiş. Mevzu dikkat çekmiş tabii, şarabı satan adam işkillenmiş ve hizmetçiye neden pahalı şarap aldığını sormuş. Hizmetçi yumurtlamış hemen durumu, satıcı da Marius’a gidip olanı biteni anlatmış. Antonius o kadar iyi bir hatipmiş ki evi basan askerleri uzunca bir süre oyalamış, dışarıda bekleyen komutan dayanamayıp eve girmiş ve Antonius’un başını kesivermiş. Kalitesi düşük şaraplar da var oysa, posalardan imal edileni yoksullar için vazgeçilmezmiş. Galenos’un dört sıvılı anatomi görüşünde de şarabın izini bulabiliyoruz, kuru ve sıcak sayıldığı için şarabın soğuk algınlığına iyi geldiği, hummayıysa azdırdığı düşünülmüş uzunca bir süre. Semavi dinlerde şarabın yerinden de bahsediliyor, geçiyorum.

Damıtık içkiler. Damıtma tekniğini Araplara borçluyuz, içkideki alkol seviyesini artıran bu teknik şahane bir tekniktir, bulandan razıyız. Aqua vitae denen dört beş kez damıtılmış şarap saraylara girmiş, hükümdarları yakmış, çok ocaklar söndürmüş. Keltler uisge beatha dermiş bu tür şaraplara, böylece “viski” sözcüğünün ilk halini görüyoruz. Yaşam sularının üretiminde Avrupa’nın sömürge hareketlerini hızlandırmasının etkisi var, brendi bulunasıya milyonlarca köle batıya taşınmış, topraklar mahvedilmiş, yerlileri alkolik hale getirmek cabası. Şeker kamışı işte, özellikle Brezilya’da üretilen bu zımbırtı sayesinde üretilen içki o dönem çok tutulmuş. Kuzey Amerika’daki ilk İngiliz yerleşimlerindeki içki kıtlığı ve viskiye konulan vergiler Amerika’nın İngiltere’den kopmasındaki ilk basamağı oluşturuyor, kilolarca çayın Boston’da denize dökülmesi son basamak.

Kahve. Aydınlanma, rasyonalizm ve kahve kol kola, masa başında çalışanından sanatçısına pek çok insan kahveye tutuluyor başlarda, üstelik alkol de içermediği için zihni bulandırmıyor, berrak kafayla çalışmayı sağlıyor. Kahveyi de Araplara borçluyuz, Papa’nın onayıyla semavi dinleri ortak paydada birleştiren bu güzel bitki, içecek uykuyu kaçırır, insanı dinç tutar, ishali durdurur, içine süt konduğunda sütlü kahveye dönüşür. Evet. İngiltere’nin borusunun öttüğü zamanlarda iyice yayılır, İngiltere’de kahvehaneler kurulur, Fransa da hemen ekşir ve İngiltere’yi taklit eder. Tabii bu kahvehaneler ticaret, kültür ve bilim merkezlerine dönüşür hemen, tarihte ilk sigortacılık, borsa gibi kurumlar kahvehanelerde ortaya çıkar, hatta Newton’ın kütle çekim kanunuyla ilgili hoş bir hikâye var, okursanız bence, “Vay!” dersiniz. Şöyle diyeyim, çok sağlam bir teoriniz varsa ve kâğıda vs. dökmediyseniz kahvelerde, bilginlerin önünde dile getirmeyin, yoksa çalınıyor.

Sonrasında çay geliyor, İngiltere’nin pamukla birlikte dünyayı ele geçirmesini sağlayan iki metadan biri. Kolalı bölümde önce sodanın icadı anlatılıyor, ardından koka ve kolayla ilgili bölüm var, gerisi yakın tarih. Suyla da bitiriyoruz çünkü dünyanın en iyi içeceği tartışmasız sudur, tartışmaya yeltenen insanın “mute” tuşuna basabilirsiniz. Bilindiği üzere insanın “mute” tuşu sol burun deliğidir ama garanti olsun diye diğer deliğe de uzun süre basılmalı.

Yani iyi bir araştırma bu, ilgilisinin elinden öper.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!