Robert Moor – Patikalar Üzerine: Bir Keşif

Zaten orada olan bir şeyi ortaya çıkarmak için sezgi. Elektriğin en dirençsiz kanaldan akmasıyla patikalar bir, kâşif başkayı bulmak için daha önce kimsenin bilmediğini yürür, çıkmaza vardığında geri döner veya ölür. Bıraktığı izleri bir başkası görür, salim yolu bulduğunda patika tamamlanır. İlktir, ayak izlerini takip edenler toprağı sıkıştırıp zeminde daha belirgin izler bırakırlar. Patika oluşmaya başlar, güvenin inşası. Moor kendi yürüyüşlerinden birini anlatırken unheimlich kuşatmasına değinir, yürüyenler zihinlerini ele geçirmek isteyen tekinsizliğe karşı kaçıncı yürüyüşte rahat ederler? Kâşifin korkusu en yoğun, peşinden gelenlerde giderek azalan bir sıkıntı, patikalar bu sıkıntıların üzerinde beliriyor. Moor ilk yürüyüşünü anlatırken fiziksel problemlerden bahsediyor daha çok, ayaklarındaki yaralar gün geçtikçe daha çok acı verirken patikanın sonu hiç gelmeyecek sanki. Zamanla alıştıktan sonra yürüyüşün verdiği keyfi pek az şeyde bulabilecek, bu yüzden Fas’taki yürüyüşünü sona saklamış. Kıtaları birbirine bağlayacak yürüyüş yollarının belirlenmesinde görev alan Moor yabancı bir ülkede kilometrelerce yürürken sadece çevreye dikkat ediyor, birlikte yürüdüğü iki Faslıya dair gözlemleri yine yürüyüşle alakalı. Patikalarda dolanırken hissettikleri, doğayla kurdukları iletişim, Batı’nın sömürgeleştirme politikası karşısında yerlilerin toprağa daha duyarsız bir gözle bakmaya başlamaları Moor için yeni, anlamaya çalışıyor. Berberilerin çevre bilinçleri yaşamın zorlukla sürdürüldüğü topraklarda sadece hayatta kalmaya çalışmakla biçimlenmiş, Moor’un duyarlılığına sahip değiller. Mahva yol açmıyorlar da pek az şeyi umursuyorlar diyebiliriz, belki de sadece yürüyüşe odaklandıkları için. Ertesi güne varabilirlerse yeterli, Moor’a göre bambaşka bir yaşam. Yontulmamış doğaya dair şiirleri bildim, yabana duyulan coşkuyu da gördüm, haliyle Wordsworth’ün bahçıvan girmiş bahçelerini yazdığı şiirlerin parlaklığı azalmadı ama tesirini biraz yitirdi açıkçası, bu kitabı henüz ehlileştirilmemiş bölgelerin sunduğu bir hediye, şiir diye bildim.

Patikalar toprak ve kayadan ibaret değil, tinselliğe yakın. Moor üniversitede okurken karşılaştığı yürüyüşçülerden birine kendisinin de yürümek istediğini söylediğinde adam hemen okulu bırakıp yürüyüşe çıkması gerektiğini söylemiş, doğanın çağrısına daha fazla karşı çıkamayan Moor da başlamış yürümeye. Kitaptaki her bölümde farklı bir yürüyüşçüyle birlikte edindiği deneyimleri anlatıyor, bunun yanında patikalara, göçlere ve hayvanların olağanüstü yaşamına odaklanıyor. İkinci bölümde karıncalar her yeri sarıyor, iletişim kurma yöntemlerini görüyoruz. Çok basit bir “proto-internet” hattı kurmuşlar aralarında, bıraktıkları salgılarla “bu taraftan” veya “bu taraftan değil” diyorlar, bu. Kitapları Türkçeye çevrilen ve geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden E. O. Wilson keşfetmiş bu mevzuyu, karıncalar üzerinde çalışırken organlardan birindeki sıvıyı açığa çıkarınca kokuyu alan karıncaların bir anda deney karıncasının etrafında toplandığını ve sinyalin vadettiği hiçbir şey bulamayıp öylece kaldığını söylüyor. Çocukken görürdük hep, yere düşen dondurmanın etrafında ansızın beliren karıncalar kısa süre sonra yok ederlerdi yiyeceği, şaşırırdık. Salgıları sayesinde birbirlerine haber veriyorlar, bir patika oluşturuyorlar ve yiyeceği yuvalarına götürüyorlar veya oracıkta yiyorlar, türe göre değişiyor. Kâşifler hiç bilmedikleri bir yere gidip ölebiliyorlar da, bu durumu Kuhn’un paradigma değişimi fikrini önceleyen Aldous Huxley’nin görüşleriyle bir tutuyor Moor. Önce sezgidir, azıcık veri elde edilirse yavaş yavaş temellenir, sıklıkla sınanır ve hâlâ ayakta duruyorsa bir yola dönüşür, bilimsel paradigma işe yaradığı müddetçe değişmez veya çöktüğü noktada değiştirilir, başka bir işe yarar paradigma icat edilir. Hayvanların yaptığı aşağı yukarı budur, öncülerin salgılarını veya izlerini takip ederek hayatta kalmalarını sağlayacak kaynaklara ulaşırlar. Gerçi karıncaların arasında bazı haytalar varmış, bazıları buldukları besini yuvaya götürmeden lüpletiyor, bazısı da hiçbir iş yapmadan yatıyor öyle, yuvaya getirilen yiyeceklerden otlanarak yaşamını sürdürüyor. İdeoloji kanalı burada açılıyor, beleşçilerin denetlenmesi için kaynak ayıran komünal sistemlerin bu yüzden yara aldığını söylüyor Moor. Sosyalizm yan gelip yatma rejimi değildir yani, çalışsın karıncalar, arılar, insanlar ve haklarını alsınlar. Süper. Tırtıl kardeşler üzerinde yapılan bir deney ilginç, önce düşük kalorili kaynağı buluyorlar ve besin pek hoşa gitmiyor ama başka yöndeki lezzetli besini bulana kadar takılıyorlar. Gruptan ayrılan iki tırtıl başka bir istikamette ilerliyor ve diğer kaynağa ulaşıyorlar, mutlu son. Bu ikisini güruhtan ayıran nedir? Moor’a göre kaybedecekleri bir şey yok, açlıktan ölmektense keşfe çıkıyorlar. Diğerlerini çağırmayabilirler ama çağırıyorlar, bir araya geldikleri zaman hayatta kalma ihtimalleri daha yüksek. Afrika’nın derinliklerinde yaşayan antiloplar için uydurulan “çok göz kuramı” aslında çoğu hayvan için geçerli sanırım, ne kadar çok göz varsa düşmanlar o kadar çabuk fark edilir. Şahane sistem ama takipçiliğin arızaları da var, bir şekilde saçılan salgıları takip eden karıncalar çembere hapsolup yorgunluktan, açlıktan ve susuzluktan ölebiliyor. Dönüp duruyorlar öyle, aynı noktadan geçtiklerini fark etmiyorlar. İnsanların ormanda kaybolmaları benzer mevzu, pek çok teoriden biri insanın bir bacağının diğerinden daha güçlü veya zayıf olması, bu yüzden o bacağın yönüne çekiyoruz ve daireler çizmeye başlıyoruz. Bu konuyla ilgili bir deney de yapılmış, güneş veya yıldız gibi hiçbir işaretin olmadığı bir bölgeden çıkmaya çalışan insanlar hep başa dönmüşler, en fazla 200 metre uzaklaşabilmişler başlangıç noktalarından. Patika yoksa hep yanlış yoldayız.

Afrika’da zebralarla ilgili bir araştırma hayvanlar için göç yollarının önemini ortaya koyuyor. Botsvana hükümeti 1968’de kilometrelerce uzunlukta tel örgü çektiği zaman zebraların göç yolunu kapatmış, 2004’te açmış. Bir zebranın ömrü on iki yıl, sonraki nesillerin o yolu bilmeden yaşamayı öğrenmeleri gerekmiş ama ilginç bir şekilde yolun tekrar kullanıldığı ortaya çıkmış. Zebralar unuttukları yolu gen aktarımıyla hatırlayamayacaklarına göre yardım almış olmaları lazım. Gizem çözülmüş sonrada, zebralar yolu hatırlayacak kadar uzun yaşayamasalar da filler yaşıyor, yolu tekrar işler hale getirdikleri zaman diğer hayvanlar da onları takip etmiş muhtemelen. Fillerin hafızaları kuvvetli, ayaklarının yapısı yüzlerce kilometre süren yürüyüşlere uygun. Öyle ki çok uzaklardaki gök gürültülerinin titreşimini ayaklarıyla hissedebiliyorlar, böylece yağmurun yağdığı yere yönlenebiliyorlar. Kısacası öncüleri takip eden artçılar patikayı sağlamlaştırıyor, bilinen yolun en kestirme yol olduğunu da düşünürsek açlıktan öleceksem ve gideceğim yerde yiyecek yoksa başka bir sokağa veya caddeye girip pilavcı ararım çünkü pilav açlıktan ölmek üzere olan bir insan için sadece pilav değildir. Evet. Bu bölümde alt bölümler de var, ikinci alt bölüm sürü gütme üzerine. Moor birkaç ay boyunca kızılderililerin koyunlarına çobanlık yaparak sürünün davranışlarını anlam vermeye çalışıyor, ilk gün hiçbir şey bilmediği ve anlamadığı için önce sürünün yarısını, sonra diğer yarısını kaybediyor ve panikle geri dönüp aileden yardım istiyor. Sonra çakıyor mevzuyu, karnı aç olan hiçbir hayvan güdülemez, susuz hayvanlar da güdülemez ve en iyisi hayvanları kendi haline bırakmak, çakala makala yem olmalarını engellemek. Temkinli gözcülük diyebiliriz aslında, yiyip içmelerini izleyip eve dönüş yolunda biraz derleyip toparlayacağız, o kadar.

Geyiklerle ilgili bölümde yıllardır avcılık yapan bir adamın yanına birkaç günlüğüne taşınan Moor’un bu güzel canlılardan edindiği hoş bilgiler var. Adamdan bahsedip bitireyim, okla avlanıyor ve yavru geyikleri vurmuyor. Ateşli silah kullanmıyor, atalarının avcılık mirasını sürdürmeye çalışıyor kendince. Sabahtan akşama hareketsiz beklediği oluyor, mesela ilk üç gün yavru bir geyik haricinde hiçbir şeyle karşılaşmadıkları zaman Moor sabrın da ne kadar önemli olduğunu anlıyor. Sabır ve kararlılık, patikayı oluşturmak için gerekenler aynı zamanda.

Zengin bir metin, Moor’un biraz uzattığı kişisel yaşantıları haricinde hayretle okursunuz.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!