Penelope Fitzgerald – Mavi Çiçek

Novalis’in Novalis olmadan önceki birkaç ayına odaklanan, belgelerden yola çıkarak yazılmış bu romanı müstesna kılan özelliği içinden Goethe, Schlegel, Fichte gibi düşünürlerin geçmesidir, haliyle Jena Romantizmi ön plandadır, mevzu Fransız Devrimi’nden hemen sonrası olduğu için önce devrim ateşinin cayır cayırlığını görürüz, ardından dökülen kanların yarattığı tiksintiyi ve Almanların devrime daha bir milliyetçi havayla yaklaştıklarına şahit oluruz, Fransa’nın yaşadığı değişimi Almanlar daha itidalli, dinî ve pasif bir şekilde yaşamak isterler anladığımız kadarıyla. Ekşi’den çarptığım kadarıyla Napoléon’un Prusya ordusunu darmaduman etmesiyle ve özgürlükleri ortadan kaldırmasıyla birlikte rüzgâr ters yönden esmeye başlamış, ilk belirtileri karakterlerin diyaloglarında görebiliriz. Friedrich von Hardenberg’in yaşamıdır ama esas, gençliğinde yazdığı şiirlerle ünlenmiştir ve o güne kadar hiçbir şiirini yayımlamamıştır, Goethe’yle karşılaşmalarında şiir yazdığından hiç bahsetmez, geri kalan herkes sanatından, felsefesinden, doğayla kendini bir tutmasından, uçuculuğundan haberdardır. Müellif Fitzgerald pek mahirdir ki 55 parçalık bu romanını ustalıkla çatmıştır, Salapurya Mahallesi‘nde de uyguladığı karakter uzamını diyeceğim, bu romanında da bulabiliriz, karakterlerin davranışları geçmişlerine, huylarına, yaşadıkları mekânlara dek her bir noktaya bağlanabilir, karakterler böylece genişler, hikâyeyi kurarlar, pek çok özelliklerini bildiğimiz için daha bir canlanırlar falan, iyidirler, selamları varlar.

Jacob Dietmahler’in ziyaretiyle başlarız, çamaşır gününde Friedrich’in, bundan sonra Fritz’in evine ziyarete gelir. Tıp eğitimi almaktadır kendisi, geleceği parlaktır, ziyaret sırasında Fritz’in kardeşlerinden birine tutulacaktır ama önce anlatının anahtar kısımlarından birini alıntılamam lazım: “Dietmahler’in kendi evinde, annesinin bizzat denetlediği çamaşır yıkama işlemi yılda üç kez yinelenirdi, bu nedenle evdeki herkesin yalnızca dört ay yetecek kadar çarşafı ve beyaz iç çamaşırı vardı. Jacob’un gömleklerinin sayısı tam seksen dokuzdu; ne bir eksik ne bir fazla. Ama burada, Kloster Sokağı’ndaki Hardenberg Konağı’nda üst pencerelerden avluya atılan ve kadınlı erkekli, ciddi yüzlü hizmetkârların toplayıp dev boyutlu sepetlere doldurduğu çarşafların, yastık yüzlerinin, minder kılıflarının, yelek, korse ve külotların oluşturduğu görkemli, donuk çığa bakınca çamaşırların yılda yalnızca bir kez yıkandığını anladı.” (s. 13) Yığının büyüklüğü değil, yıkanma sıklığı varsıllık göstergesi olduğu için Fritz’in ailesinin her ne kadar soylu olsa da o kadar zengin olmadığını anlıyoruz, Fritz’le birlikte kardeşleri de genç yaşta çalışmaya başladıkları zaman bir kez daha anlarız bunu, bir de yaşlı bir düldülle seyahat ettiklerini görünce, ayrıca başka bir sürü şeyle de. Kardeşler: Sidonie, Erasmus ve en küçükleri Bernhard. İlk iki bölümde Dietmahler evde dolanırken Bernhard adamın bavulunu karıştırır, Fritz’ten paparayı yiyince evden kaçar ve su kıyısına gider, boğulma tehlikesine aldırmadan su kenarına gizlenir. Fritz’in aklı gider, kardeşini bulduğunda zılgıt çeker, bir de suyla ilgili o şairane vecizelerinden birini yumurtlar. Şiir yazar gibi konuşmaktadır, evrenin, ruhun ve bedenin ne kadar muazzam ve iç içe geçmiş yapılar olduğuna dair söyleyecek çok şeyi vardır. İlk dört bölüm bu harala güreleyle geçtikten sonra hikâyenin başına döneriz, Fritz’in babasının 1738’deki doğumuyla başlar olaylar. Freiherr von Hardenberg doğar doğmaz toprağa ve malikâneye konar, ilk eşini 1769’daki çiçek salgınında kaybettikten sonra civarda ölen herkesin kendi topraklarında gömülmesini kabul eder, eskiden bir manastıra ait olan topraklar kutsal olduğu için kapısını çalanlar geri çevrilmez. İkinciye evlenir, çocukları olur, Erasmus’ta sıkıntı yaşamasa da Fritz’in okulda yaptıkları sıkıntı çıkarır. Çocuk dersleri dinlemez, sürekli hayal kurar, sorulan sorulara rüyalara has cevaplar verir. Düş kura kura büyüdüğü sırada amcası Wilhelm’i de tanırız, Freiherr’den on yaş büyük olan amca ordu kökenlidir, baskındır, kardeşi ve yeğenleri üzerindeki etkisini kullanmaktan keyif alsa da kötülüklerini düşünmez, pratik zekâsıyla yol gösterici rolüne bürünür. Ara ara kardeşiyle kavga etse de doğruyu gösterir genelde, dinlendiği zaman. İki kardeş de eğitimin önemi konusunda hemfikirdir, Freiherr’e göre Fritz’in bir yıl Jena’da, bir yıl Leipzig’de, bir yıl da Wittenberg’de eğitim görmesi hayrına olacaktır, hukuk okursa ailenin elinde kalan küçücük toprağı da korur üstelik. Olmayacak şey, Fritz eyalet anayasası, dinbilim ve hukuk öğrenmek için gittiği üniversitede tarih ve felsefe derslerine yazılır, Fichte’nin öğrencisi olur. Hocasının Kant’a bağlılığını eleştiren Fritz ve arkadaşları Fichtelemek konusunda uzmanlık kazanırlar, hocalarını eleştire eleştire bir hal olurlar yani. “Fritz sabahın ikisinde Unterer Markt’ta kıpırdamadan durdu, ötekilerin şamatacı gruplar halinde uzaklaşmasını bekledi, sonra yıldızlara şöyle dedi: ‘Fichte’nin sistemindeki hatayı gördüm. İçinde aşka yer yok.’” (s. 42) Esas mesele ortaya çıkar böylece, çocuğun aşkı öğrenmesini göreceğiz bir müddet sonra. Fritz teyzesinin evinde kalmaya başlar, ilk kışını tarih hocası Schiller ile geçirmek zorunda kalır çünkü adam hastadır, öğrencileri sırayla bakarlar. Fritz’in namı giderek yayılmaktadır, Schlegel yazdığı mektuplarda parlak öğrencisinden bahseder. Dietmahler’le tanışması aşağı yukarı o günlere denk düşer, hikâyesi ilginç. Bir gün Dietmahler gelir, uzaktan tanıdığı Fritz’le yüz yüze tanışır ve yeni arkadaşını kolundan tutup okulun dışında ıssız bir yere götürür. İki adam düello eylemektedir o sırada, Dietmahler bir şahide daha gereksindikleri için Fritz’i getirmiştir ama geç kalmışlardır, bir koşu tuttururlar, o sırada düelloculardan biri diz çökerek elini tutar, kılıcını bırakır. Parmaklarından ikisi kopmuştur, Dietmahler Fritz’den parmakları ağzına sokup sıcak tutmasını ister, ılık tutmayı başarırsa dikebileceğini söyler ama burada tarihsel bir hata var gibi geldi bana, yanlış anlamadıysam kopan parmağın yerine ilk dikildiği operasyon 1968’de gerçekleşmiş, 1700’lü yılların sonu böyle bir iş için çok erken. Zaten sonradan Fritz’in nişanlısının anestezi olmadan ameliyat edilmesi, henüz o kadar gelişmemiş tıbbın saçma sapan tedavilerinin uygulanması iyice şüpheye düşürüyor. Neyse, ikisi iyi arkadaş olurlar ve anlatının başına, ilk bölüme döneriz, Dietmahler arkadaşını evinde ziyaret edecek kadar ilerletmiştir hukuku. Sonradan ara ara ortaya çıkıp kendini gösterir, tıpkı Fritz’in kitapçı arkadaşının, amcasının, kardeşlerinin ortaya çıkmaları gibi.

Tuz Madeni Şirketi’nde çalışmaya başlayan Fritz kaldığı evlerden birinin on iki yaşındaki kızı Sophie’ye âşık olur, aklı başından gider. Yazmaya başladığı “Mavi Çiçek” adlı öykünün anlamını sezemeyen kıza karşı duyguları yaralanmaz, hatta kızın kendisi kadar parlak bir zihne sahip olmaması da önemli değildir, Fitzgerald kızın günlüğüne bakmamıza izin verdiğinde tek cümlelik günlerin gerçekten şapşal bir kız tarafından yaşandığını görürüz. sonradan karakterlerden birinin yaptığı açıklamaya göre erkekler kadınlardaki zekâ seviyesinden değil, doğanın temsili olmalarından etkilenirler, Fritz’in öyle bir kıza âşık olmasında hiçbir terslik yoktur. Erasmus’un da aynı kıza âşık olmasında vardır ama, Erasmus abisine o aptal kızda ne bulduğunu sorar, aslında bunu Fritz’den etkilenen herkes sormaktadır, büyük bir gizem. Olan olmuştur bir kere, nişanlanırlar, sonrasında Sophie hastalanır, tümöründeki kanın akıtılması için defalarca ameliyat edilir, kesilip biçilir ve iyileşeceği söylenir ama durum vahimdir aslında.

Yıkımı görmeyiz, Fitzgerald son bölümde karakterlerin yaşamlarının nasıl sona erdiğini anlatır. Gençlerin hiçbiri otuzlarını görmezler, erken yaşta boğularak veya hastalıktan ölürler. Sophie’nin ölümünden hemen sonra Novalisleşen Fritz’in şiirleri nesilden nesle aktarılır, okunur.

Gevezelikten pek bir detay veremedim, pek başarılı bir roman olduğunu söyleyip bitireyim. James Wood’un Fitzgerald’la ilgili söylediklerini Salapurya Mahallesi‘ni anlatırken aktaracağım.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!