Upton Sinclair – Petrol!

J. Arnold Ross ve oğlu “Bunny” Ross fişuv hızıyla gitmektedirler, elli milden fazla hız yapmazlar çünkü hız limitini aşan araçlara ceza keserek devlete, ceza kesmeyip rüşvet alarak kendine ekmek çıkaran polisler pusuya yeni yeni yatmaya başlamışlardır fakat fişuvda -20. yüzyılın başında elli mil yeterince fişuvdur- gitmelerinin esas sebebi Baba’nın ilkeli, düzenli hayatıdır. Gençliğinde katır güdücülüğü yapmış, aklını kullanarak petrol işine girmiş ve kuyulardan kuyulara koşturup servetini yavaş yavaş çoğaltmış bir adamdır Baba, boşandığı eşinin aşağılamalarının yankılarından kurtulamadığı için midir nedir, ülkenin batısında oradan oraya gidip yeni kaynaklar bulmaya çalışmakta, o sıra oğlunu da yanında götürüp işi gücü öğretmektedir. Krallığın veliahdı olarak umut vadeden Bunny babasının bir dediğini iki etmez, şahit olduğu her olayı aklında tutarak kendince dersler çıkarır. Farkındalık, sosyal zekâ, analiz yeteneği, Bunny’nin tipik bir kapitalist olması için altyapı yeterlidir, serveti çarçur edecek gibi durmaz başta, ne ki paketin içinden vicdan da çıkınca gelecek bulanıklaşır, nereye savrulacağını bilemeyiz Bunny’nin. Adım adım gidelim, fişuv, ilerleyen yıllarda neler yaşanacağını gösteren birtakım işaretler verir Sinclair, biri şu: “Hayatınızı her seferinde, arabanızı tam çizgi üstünde sürebilme kabiliyetine bağlıyorsunuz… Ve tanımadığınız diğer tarafın da aynı şeyi yapma isteğine ve kabiliyetine.” (s. 8) Ucuz çıkarım: Baba’yla Bunny kafadan girmeyecekler birbirlerine, yine de birbirlerini aslında pek tanımadıklarını fark edecekler, işlerini ince planlarla bozmaya çalışacaklar zamanı gelince. Baba’nın açması gereken birkaç kuyu daha var tabii, arsa sahipleriyle yapacağı görüşmelerden birine hızla gidiyorlar, geç kaldıkça para kaybediyorlar. Sis yavaşlatıyor onları, baba yol kenarında durup ceketini çıkarıyor, katlayıp koltuğa koyuyor, oğlan babasının hareketlerini kopyalıyor. Tartışma çoktan başlamış o sıra, Sinclair petrol çıkarma sürecinin aşamalarını sahne sahne gösterdiği için kronolojik ilerliyor, ilk mesele arsayla ilgili. Aileler arsaların büyüklüğüne göre oy hakkı meselesinde anlaşamıyorlar, kâr yüzdesi konusunda da anlaşamıyorlar, kavganın tam ortasına düşen Baba milleti susturuyor, filmde kırpılarak verilen kalıp konuşmasıyla etkileyici bir giriş yapıyor. Kuyu açılacak geniş bir alan, depolar, borular, yollar lazım, bunun için arsa sahipleri sondaj hakkını oybirliğiyle Baba’ya vermeli, anlaşma sağlanamazsa hiçbir şey yapılmayacak ki yapılamıyor, Baba’yla Bunny basıp gidiyorlar. Film bu noktada keskin bir dönüşle bambaşka bir yere gidiyor, iki üç karakteri tek bir karaktere zipliyor falan, romandaysa Bunny’nin tanıştığı Paul belirliyor hikâyenin evrimini. Toplantının yapıldığı evin sahibesiyle hısım akraba olan Paul dışarıdan hışt pışt yaparak dikkatini çekiyor Bunny’nin, mutfak kapısını açtırarak yiyecek alıyor biraz, dışarıda çocukla muhabbet ederek serbest düşünürlüğünün temellerini aktarıyor. Çalışacak, iş güç kovalayacak, geçimini sağlamak için kimseye el açmayacak, bu yüzden Bunny’nin vermek istediği parayı elinin tersiyle itiyor, fikirleriyle çocuğun aklını alıyor resmen. Paraya kim hayır diyebilir, neden desin, geçinmek için neden pis işler yapmak zorunda kalsın insan, Bunny ilk dersini alıp kapitalin hayattaki her şey demek olmadığını çakıyor. Henüz tohum ama büyüyecek, sonraki karşılaşmalarında sosyalizm kisvesine bürünecek, sınıf mücadelesinin yılmaz neferine dönüşecek Bunny. Geçeceği sayısız aşama var, tarihsel arka planla birlikte dört dörtlük bir serüven onunki. Filmde nasıl, Eli’yla, Paul tokuşturulmuş, Paul tamamen ortadan kaldırılarak sahne Eli’ya bırakılmış. Sinclair şu kasaba peygamberlerine de sıkı bir giydiriyor aslında, Baba satın aldığı çiftliğin sahipleriyle yemek yerken eğlencesine üfürdüğü dinî görüşlerini Eli’ın beynini yaktığını bilmiyor, dindar oğlan hemen kilisesinde üçüncü uyanışın kapıda olduğuna dair sıkı bir konuşma yapınca insanları peşinden koşturmaya başlıyor, mevzu büyüyor, Baba düşürdüğü çığa hayretle bakıyor ve Eli’ı satın alıyor zamanı gelince, sonuçta cemaati sağlam bir topluluk seçim zamanında çok işe yarar. Sermayenin lokal ve küresel sömürüsünün örneklerine dikiz, Baba diğer tröstlerle birlikte hareket ederek senatör seçtirir, başkan seçtirir, seçim kampanyalarına yatırılacak milyon dolarlar imtiyazların kapılarını hemen açar. Yol lazım, Baba belediyeye giderek yetkili kişileri satın alır, tabii yolların dağ başına medeniyeti getireceği, aslında toplum yararına yapılacağı araya iliştirilir. Birinci Dünya Savaşı çıktığı zaman askere giden Paul tey Sibirya’da ülkesinin para babalarının ticari işlerini koruduğunu fark edince mevzuya iyice uyanır, döndüğü zaman kapitalizme toptan savaş açar ve sıkı bir kızıl olarak damgalanır hemen. Propaganda mekanizması hemen işlemeye başlar, grevleri aslında Alman, sonraları Sovyet ajanları patlatmaktadır, vatan hainlerine karşı Ulusal Muhafızlar devreye sokulmalıdır, Amerika’nın düşmanları ülkenin gelişmesini istemedikleri için pis pis fikirler empoze ettikleri için nerede bir sosyalist veya komünist görülürse sopalanmalıdır. Jeremy Brecher’ın Grev!‘de anlattığı her türlü bastırma politikası, grev kırma alavereleri var romanda, Sinclair Moby Dick‘i petrol üzerinden kurmuş denebilir, kuyu açma aşamaları olsun, grevler patladığında kolluk kuvvetlerinin sinsiliğiyle grevcilerin dayanışarak direnmeleri olsun, süreçlerin dinamiklerini uzun uzun anlatmış.

Dünya değişirken Bunny de değişiyor, hatta Baba bile değişiyor ki onunki gerçekten beklenmedik. Bunny önce Paul’un kapitalizm eleştirilerinden etkilenip Baba’sının işini gücünü sorguluyor, sonra sosyalistlerle komünistler arasındaki çatışmada tarafını belirleyip mücadeleye katılıyor. Üniversitede tanıştığı hocalarından birini, Paul’u, diğer muhalifleri alttan alta desteklerken Baba’yla üstü kapalı bir çatışmaya giriyor, başlarda sadece kefaletleri öderken bir süre sonra arkadaşlarının çıkardığı gazeteleri finanse etmeye başlayınca Baba kaygılanıyor iyice, hani mevzu parayken sorun yoktu ama Bunny’nin basında daha da görünür olmasıyla birlikte işlerinin bozulacağından korkuyor, oğlanı kızıllardan uzaklaştırmak için film yıldızı sevgililer ayarlıyor. Kendi ne yapıyor, onca rüşvet, dalavere ortaya çıkıp ulusal skandala dönüşünce pılıyı pırtıyı toplayıp Avrupa’ya kaçıyor, orada spiritüalizmin kucağına cup diye düşüp ruhçu oluyor. Yaşlılığına vermeli belki, kaya gibi akıl yumuşaya yumuşaya medyumlardan medet umar hale geliyor resmen. Yetmiyor, bir de evleniyor medyumlardan biriyle, servetinin yarısı eşinin. Bunny’nin kız kardeşi deliriyor resmen, servet avcısı kadından hiçbir şey koparamayacağını anlayınca diğer yarıyı ele geçirmeye çalışıyor ama skandaldan sonra Baba’nın ortağı da boş durmamış, malı mülkü üzerine geçirmiş, oradan da fayda yok. Bunny’ye fark etmez gerçi, babasının verdiği milyonu kızıl dostlarıyla birlikte mücadele etmek için kullanacak. İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte nelerle boğuşmak zorunda kaldığını merak ettim, anlatı oraya varmıyor ne yazık ki.

Son olarak filmle kıyaslayayım, filmdeki Baba saf kötü olduğu için derinlikten yoksun, oğlan zaten küçük bir çocuk olarak etkisiz, büyüdüğünde babasının uçsuz bucaksız egosu karşısında hiç şansı yok. Romanda ikisinin konuşmalarından diyalojik bir kapitalizm tarihi çıkar, öyle sağlam. Baba yine parasına bakıyor ama filmdeki gibi verdiği sözleri tutmazlık etmiyor, ne borcu varsa şak diye ödüyor çünkü düzen adamı, sözünün eri, hem hiç belli olmaz, bir noktada herkesin yardımına ihtiyaç duyabilir. Filmdeki sahte kardeş romanda yok, romandaki çoğu şey filmde yok, film babanın yıkıcı bencilliğini işlerken roman yirmi otuz yıllık bir sürece her açıdan yaklaşmaya çalışıyor. Filmde havaya uçan kuyu yüzünden çocuk sağır oluyor, romanda Bunny kaçmayı başarıyor, babanın filmde yardımcısına söylediklerinin muhatabı romanda çocuk: “Üzülme lan, patlarsa patlasın, altımızda petrol okyanusu var.”

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!