Laschen’in Lübnan’a gitmeden önceki ev faslıyla gidip döndükten sonraki ev faslı arasında psikolojik derinliklere ine ine dibi göremememize, adamımızın defalarca ölümle burun buruna gelmesine, âşık olup şirazesini kaydırmasına rağmen gıdım değişmemesine dair aralara yerleşmiş bir iki kilit açıklama çözüyor düğümleri. Sıralama yok, Born karakterin kısmi hissizliğine sonlara doğru ışık tutmuş, Laschen’in gördüğü rüyalar aracılığıyla: Ariane’ye âşık olmasının, eşi Greta’yı kıskanmasının hiçbir anlamının olmadığını bilir ve bilmez Laschen, duygularını ketleyebilmek için savaş alanına bodoslamadan daldığını düşünür, tam tersini de düşünür, ölümle karşılaşmasa hiçbir şey hissedemeyecektir, yaşamının dengesini nereden kuracağını bilememenin sonucu. Ariane sevginin sembolü haline mi geldi, Araplaşmış Alman kadın başka erkeklerle, mesela Ahmet’le birlikte olmaya başladığında, Laschen çıkagelip Ahmet’le aynı masaya oturduğunda Araplar için düşündüklerinin etkisinde miydi, Ariane uzaklaştıkça çaresizlikten işi gücü bırakıp kadının evini dikizlemeye gittiğinde sevgiyi mi yoksa kıskançlığın vereceği acıyı mı arıyordu, karmaşık kodlardan çekip çıkarmamız gerek. Müthiş bir analiz yoğunluğu var, anlatıcı karakterin zihninde dolanıp dip köşe aranıyor, bulduğunu çıkarıyor ortaya, tam bir zihin defineciliği. Mesafeye bakarsak çocuklarının adından başka hiçbir özelliklerine değinmemesi, Greta’nın başkalarıyla birlikte olmasının dışında tek bir niteliğinden bahsetmemesi acayip bir egosantrizmin sonucu, kişiliğine dair yüz beş bin üç tane not aldım ama şu özetler herhalde: “Burada kim vurulup düşüyorsa, toprağa karışıyorsa, kendi i o kişinin yerinde olmadığı sürece, o kendi gibi olamazdı. Fakat eskiden, çocukken bir başkasının her acısını kendine çok yakın, neredeyse kendi acısı gibi hissettiğini oldukça net hatırlıyordu.” (s. 207) Yaşadığı kriz sadece muhabir olmasından kaynaklanmaz, Lübnan İç Savaşı’nı içeriden takip ederken öldürülmemek için elinden geleni yapar, gördüğü bütün çelişkileri şeffaflaştırıp olabildiğince nesnel biçimde aktarmaya çalışır ki anlaşıldığı kadarıyla işinde oldukça başarılıdır Laschen. Okurun ne okumak istediğini düşünür arada, ilgiyi canlı tutmak için ne yazacağını bilir, şiddet seviyesinin adım adım yükselmesinin gerektiğinin farkındadır yazdıklarında. Tarafsızlığı korumak önemlidir başta, tam da bu noktada çatlaklar belirmeye başlar zira dürüst değildir, ikiyüzlülüğüne lanetler yağdırır, öldürülmek üzere olan babayla oğlunu kurtarmak için komutanı iki kez engellemeye çalışmasını, insanların delik deşik edilmelerine şahit olmasının yarattığı ruhsal çöküntüyü anlatmaz tabii. Patolojisini bu kontrasttan çıkarabiliriz, yaşadığıyla anlattığı arasında en ufak bir bağ yoktur, son derece insancıl tepkiler verdiği olur ama yazılarını aynı insancıllıkla yazmaz, tıpkı kaç yıllık eşi Greta’ya yazdığı mektuplarda olduğu gibi. Sirayet etmiştir, evliliğini korumak istemesine rağmen şeylerin olağan devinimlerini izlemeyi sever, olağanlıkla devinsinler diye hiçbir etkide de bulunmaz, haliyle sadece gözlemek için vardır, varlığı gözlemden ibarettir. Laschen belli belirsiz dokunuşlarla döndürür dünyasını, Greta’ya kendini ruhsuz gibi göstermesiyle Ariane’nin yıllardan beri istediği çocuğu evlat edinmesine yardımcı olması aynı kaynaktan doğar. Çocuğun ilişkilerini sarsacağını bilir, yine de birlikte giderler kuruma, gerçi sakat çocuklardan da bir hikâye çıkarabileceğini düşünmüştür belki. Ne yaparsa yapsın kendini sabote etme konusunda bir dünya markasıdır, daha doğrusu ne istediğine mahvoluşun orta yerinde rastlayacağını düşünür, telafisi olmayacak hataların peşinde koşar. “Nihayet bir şeylere karşı direnmek, olayların ortasındayken her şeye yabancı kalmamak istiyordu. Anlam geri dönmeliydi, gerekiyorsa dorukta bir anlamsızlık şeklinde. Başka ve daha iyi acılara dair tasavvuru müphemdi, ama ihtiyacı şiddetliydi. Ve aynı zamanda şimdiye kadar kendiyle birlikte oradan oraya sürüklediği akıl almaz ve dirençsiz eziyetleri de savunuyordu, çünkü bunlar, gerek savaştaki deneyimleri gerekse büyük kifayetsizliği; Greta’yla aralarındaki duygunun, her türlü karşılıklı teması birbirini karşılıklı ıskalamaya dönüştüren felçleşmesi hakikatiydi aynı zamanda.” (s. 227)
Born öyle bir sarmal kurmuş ki savaşla Laschen’in yaşamı baş döndürücü biçimde döne döne ilerliyor, yanan bir arabanın içinde kül olmuş adamın hangi psikolojik arızaya denk düşeceği, Laschen’in çözemediği düğümlerin devrimcilerden kurşun yemeye yol açıp açmayacağı yeni hikâyelerin oluşmasını sağlıyor, yine sonlara doğru görüyoruz ki cephe çizgisi sürekli ve hızla değişiyor, Lübnanlılar savaşın ortasında kalmamak için işaretleri okumak zorunda, mahallelerinde FKÖ veya Hıristiyan kanat -örgütlerin, fraksiyonların haddi hesabı yok, savaşla ilgili bilgi sahibi olanlar okurken daha bir aydınlatırlar metni- gezinmeye başlayabilir, genç askerlerin keyfine göre evlerine gidebilirler veya vurulabilirler. Laschen maskeli ve otomatik tüfekli askerlere doğru kasten yürürken bunları aklından geçiriyor ama geçen yerin gerisinde sonsuz kaos var, öldürülme fikri etkisiz. Bombalama başladığı zaman da öyle, sığınağa girdiğinde sayısız insanla birlikte fırtınanın dinmesini beklerken tepelerinde patlayan bomba herkesi bir tarafa fırlatıyor, Laschen hikâye boyunca yanında taşıdığı bıçağı nihayet çıkarıp üzerine yığılan bedeni bıçaklayarak kaçış yolu açmaya çalışıyor kendine, bıçakladığının canlı olup olmadığını düşünmek çok sonra aklına geliyor ama uzun sürmeyecek rahatsızlığı, savaş sırasında öyle şeyler olur. Keskin nişancıların hedefi olmak sıradandır, Ariane’yle yemek yerken yakınlara düşen bombaların titrettiği camlara bakmak sıradandır, silah seslerinin arasında yol almak sıradandır, insan savaşa bir kez alıştıktan sonra hasta bile olmaz, hastalık kimsenin aklına gelmeyen bir lükstür artık. Görüşmelere bakalım, Laschen ve meslektaşı Hoffmann -aslında potansiyeli daha yüksektir Laschen’den, daha derin bir karakterdir, geride enkaz halinde bıraktığı Anna’yla Laschen’in seviştiğini muhtemelen bilir ama bahsini açmaz falan- aracı Rudnik vasıtasıyla tarafların iki lideriyle görüşürler, Hıristiyan gruplardan en büyüğünün lideri Tony’nin söylediklerine dikiz. Filistinliler düşmanları İsraillilerin İsrail’de yaşama hakkını ellerinden almaya çalışarak kendi konumlarını da yok ediyorlar zira Lübnan’da var olmak istiyorlar, haliyle durdurmaları lazım savaşı. Avrupa’dan deli gibi silah geliyor, diğer yandan SSCB de karışıyor işe, kimin kime hangi silahları verdiği o kadar belirsiz ki silah ticareti, silah kaçakçılığı sayısız iz bırakmasına rağmen iplerin ucu karmakarışık, takip edilemiyor. Özgürlük, bağımsızlık, Avrupa’nın insan haklarına dair ne değeri varsa Lübnan’da savunuyor Hıristiyanlar, belki de Avrupa çoktan pes ettiği için onlar yüklenmiş, FKÖ’yü devirebilirlerse mirasçılıkları tescillenecek. “Ülkeyi komünistlerle paylaşırsam iktidarı da paylaşmış olurum. Peki komünistler iktidarın yarısını nasıl kullanırlar? Komünistlerin hokkabaz çırakları olduğunu biliyoruz, iktidarın yarısını tümüymüş gibi kullanacaklardır. Ardından da adım adım iktidarın tümünü ele geçireceklerdir. Durum burada da farklı değil, komünistler derken, Filistinlileri ve bazı Müslümanları kastediyorum, yavaş yavaş yollarımızı ve hava alanlarımızı inşa edecekler, hiçbir şey olmamış gibi okullarımızı ve hastanelerimizi işletmeye devam edecekler, elbette tümünü ele geçirene kadar iktidarın yarısıyla. Bu bilinen aşamalı ilerleme taktiğidir. Bakın, eğer bir anlamı olacaksa ölmeye hazırım. Şu anda anlamlı olan, komünistleri, yani Filistinlileri ülkeden atmak, ayrıca hastalığın artık bulaşmış olduğu, komünistleşmiş bazı Müslümanları da. Evet onlarla artık vedalaşmalıyız.” (s. 97) Arafat’la da röportaj yapmayı düşünüyordu Laschen, Ariane’yle işler yolunda gitseydi muhtemelen daha uzun kalıp görüşebilirdi ama yaşamı izin vermedi diyelim. Leviathan etkisi: güven ortamı oluşmayınca düşmanın daha fazlasını yapacağını düşünüp onun yapacağından çok daha fazlasını yapmak, kısırdöngü, bitmeyen savaş. Anlaşmazlığın özeti.
Dört dörtlük roman bu, bir makale yazarının hayatından kısa bir kesit ama ne kesit, habercilik etiğinden aşka, politikadan bilmem neye, yüz mesele girift.
Cevap yaz