Mehmet Fehmi İmre – Cennet ve Cehennem

Yürümenin neyi üzerine on kaynağı dökerim. Dökmem, birileri mühim bir şeyler demiştir, onları alıntılamak için değil bu. Hiçbir şey için değil, belki makineyi sıcak tutmak. Parmaklar. Kafada dönenlerin akışı. İmre’nin anlatıcısının düşündüğü gibi düşünüyorum. Gözlerim benim de kapalıydı, hâlâ kapalı. O açtı. Bilmek ister. Unutmamak. Özpalabıyıklar YKY’den çıkanların arka kapaklarına içteki üslubu yansıtırmış, iyi. Sezgiyle varılır buraya. Bernhard’la vardım. İyi fikirdi. Mükemmel. Bu “mükemmel” İmre’ninki. Tekrarlıyor. Bazı şeyler çok mükemmel, cümleler az virgüllü. Dur kalk. Yürüyen adam. Taşlarda yürüyor önce. Bastığı taşları cebine atıyor. Cebinde dünyaya karışmayı bekleyen taşlar. Cebinde karışan taşlar. Hangisini çekeceğini bilmiyor, olasılık sorusu. Yürüdüğü yer, yürüdüğü istikamet. Saygıyla dokunmalı taşlara. Bir taşın anlatacağı şey kâinatın anlatacağıyla bir. Ayak izleri bir zaman sonra silinir. Varda’ya göre haklılar: deniz, rüzgâr, kum, silinip giden her şey. Sessizce yürümek için ayaklar çıplak. Kandan bir iz de silinir gider. Biçimsiz dünya yara açar ama hazırdır anlatıcı buna. Ne gelirse bir karşılığı vardır. Her şeydir anlatıcı, rüzgârın dilinden anladığı gibi taşın çakırını da bilir. Susadı mı taşı yalar ve avazı dünyaya salar. Taşlardan biri kafasının üstünde şimdi, düşürmeden yürüyebilir çünkü bir dünyadır o, bir gölün dibi, bir dağın zirvesi, birlerden biri. Bütün gücüyle fırlattı mı aldığını geri verir. Gördüğünü iade eder. Ama öfkeyle değil. Kayıptır öfkelenirse. Her şey olduğu gibidir. Şeyin şeyliği ve yerin yerliği bellidir. Kızmak neye doğru bir renkse onun hikâyesidir. Anlatıcı ateş yakabilir. Mükemmel. Bunu unutmaz. Unutacağı hemen her şey unutulmuştur da bir hatırlama biçiminde yaşanmıştır, adımların her biri anıdır. Doğa ona çok şey hatırlatır. Bazı tohumların tutmayacağını. Bazıları olmamaya yazılmıştır. Bir şeyin yazılmasının olmasıyla bağlantısı. Hiç yazılmaması olmamak değil. Oysa öyle olmalı. Sevgisizliğin tersi nefret değil de kayıtsızlık. Unutmak gibi fakat ama. Meğerki hiç öyle olmasın. Taşların şekillerinden fallar. Bu hoşuna gider. Tekrarlanan kalıplardan biri. Cehaleti anlamasına engel değildir, bu hoşuna gider, bunu hiç unutmaz, bu mükemmeldir. (Artık.) Aklı dolu dünyayladır ama aklında olmayanlar da dünyadır. Bunun var olabilme ihtimalini düşünmek var olabildiğini gösterir. Düşünme vakit kaybı değildir de nefret öyledir, kıskançlık öyledir, kin öyledir, intikam öyledir, dünyanın sesini kısanlar. Derin bir nefes alır da çıkarır anlatıcı: Hoooo! Tabanları toprakla dolunca kanaması durur, dünyaya akan bir kısmı bağı koparırken tabanlarına dolan toprak başka bir bağdır. Kurbağa sesi çıkarmak yağmuru hatırlatır. Bulutlara bakmak evrenin kendine bakmasıdır. Şemsiyesiz, parasız ve yağmurun dinmesini beklemesiz yürüyüşte şemsiye ve paranın ortaya çıkması ilk bozulmayı gösterir, insanın icatları metne doldukça yüzeyde buruşmalar başlar. Su hareketlenir. Soğuk akıntı. Okur insanın o kadar da girmemesini ister dünyaya. İnsan kendine icatları olmadan bakabilmelidir. İnsan kendini mucitliğinden önceki haliyle görüp bir de öyle sınamalıdır. Ama yürüyüşle. Toprakla ve bitkiyle. Hemen uzaklaş paradan, toprağı sürmeyi düşün. Cömertlikten payını al, arpayla aynılık. Bir arpa hiçbir zaman o kadar insan olmamıştır. Hiçbir şey düşünmeyi engelleyemez, mükemmel. Uranüs’te yanardağ olmak mükemmel. Bir martının altındalık. Her şeyde hükmün sürer senin çünkü sen anlatıcısın, senden bahsederim veya senin ağzından senden bahsederim, bu bir tekniktir ve işleri karıştırır ama karışık iş iyidir, bazı şeyler o kadar kolay olmamalı. Genelde her şey çok kolay olmalı. Bir martının altında olmak mucize kabilinden sayılmalı. Kuş geçip gider. Zaman. Yürürken kendi geçişini, toprağa uzanmışken zamanın geçişini. Unutmamalık şeylerin listesi. Her şeyin bir ruhunun olması. Taşların ruhu avuçta his, ikinci madde. Diğer maddeleri bilmek ancak öğrenmekle mümkündür. Her şey öğrenilmez. Bilinmez. Elin erdiğince. Mükemmel. Sivrisinek mükemmel. Birinin verdiği huzursuzluk bininin birden verdiğinden daha az, toprağa bulanmış bedenden ne emeceklerse. Zaten kanayan bir yarayı iyileştirmenin yolu daha fazla kan kaybetmek değil de yürümek. Zaman geniş ve genlik. Düşüncelerin enginliği kadar yavaş. İnsan kuyu, kalbi var yine, güvenmekten başka ne? (Kalbi olan her varlık anlar. Bilişince.) Anlatıcı sen, seni zorlamak sana zarar vermektir ve sana zarar vermek seni zorlayana zarar vermektir, dünyanın bağları birbirine düşünülenden daha bağdır. “Ama herkesin gökyüzüne giden bir yolu vardır. Gizli veya açık. Bulunmuş veya aranan. O yolu görmek ve geçtiği yerleri izlemek hoşuma gider. Kimisinin yolu taş, kimisininki bronz, gümüş, altın, ipek, tarçın veya ketendir. Hepsi benimdir. Bunu söylediğimde hiddetle bakan gözlerdeki ifade de benimdir. Bunu kabul etmeyen dilin kullandığı kelimeler de. Ama benim yolum ve kelimelerim de senindir. Bunu unutmam. Niye unutayım?” (s. 21)

Telaşsız yürür, taşlardan kumlara varır. Her şey biraz daha akışkandır. Yumuşamıştır. Anlatıcı ve zemin. Dünyanın yüzü çeşit çeşittir. Kumdan asfalta sert geçiş afallatır. İnsanın artışı nitel değildir. (Artık.) Birileri bir yerlerde otururlar. Kaşlar kalkar. Irayan boşluk sesleri taşımaz. Sözcükle birleşen mimikte izi sürülen anlam. Tramvaylar, otobüsler, trenler, kuyruklar, insanlar, kavgalar. Sıralamalar hipnotize eder, bir kafede oturmalık baş dönmesi verir misiniz? O sözcükler önemlidir. Bir sözcük nelere göğüs germiş birini iki büklüm eder. Anlatıcının ne has düşünceleri vardır öyle. Ki durmak bilmez. Bilmeliydi belki. Unutulmayanlar ortalığa boca. İnsanın insana ettiklerinden açılan bahsin kırgınlıklara varması makul. Bir çatlağımızdan görüneni teşhir. Sağalmadır bu. Kimi gördüğünü beğenmez, çatlağı hatta insanı. Kalbi açmaktan başka ne yolu bellidir, anlatıcı bilmediğinden söyleyemez. Baktığından ibarettir artık, evrenle ilişkisini düzenleyip insana indirger, mekanın dışına pek çıkmaz, o büyüyü kaçırır. Yürümenin ve çağrışımın. Artık. Bombaların, teknik çağında çoğaltılan bir şeylerin neyinin, mazinin sonunun, devletimizin mükemmelliğine gelmiş meseleden pek hayır çıkmaz. Ülkeyi askerler kurup yönettiği için anlatıcının isteklerinden pek anlamazlar. Asker kurulmuş bir kurşun askerdir. Bu kurşun ata ata bitmez. Bir şeyleri tehlikede gördükçe darbe yapar. Darbeyi indirdiği yerden acılar yükselir. Mutluluktan daha yükseğe. Kimse kimseyi dinlemez. Bırak bakmayı. Birileri hep ezilmiştir. Üç yaşındaki Kürt çocuğunun öldürülmeyip ülkemizi arşa çıkarması mükemmel. Üç yaşındaki Türk çocuğunun da öldürülmeyip ülkemizi arşa çıkarması mükemmel. Hasılı çocukların öldürülmeyip ülkelerini arşa çıkarmaları mü-kem-mel! Demokrasinin kesintiye uğramaması demokrasi benzeri demokrasinin kesintisizliği açısından demokrasidir. Evet. Hayata saygı duymamak. Fikirlere saygısızlık. Oysa bir çocuktuk ve çaresiz. Biri sarılmadı. Elimizden bir şeyi çekip aldılar. Bir tokat yedik ve o tokadın acısını başkalarından çıkardık. Belki idam mangasıyla. Tetiği çeken parmaklar bizimki değildi ama bizimkiydi. Halkların kardeşliği haykırıldı ya son nefeste. Bir inanç için yakıldı insanlar. Yüzünden. Ayırt edilemiyor mu artık, tekrar yürüyüşe. Bugünden geriye. Bebekliğe istikamet. Dünya daha yeşildi. Taş daha taş. Bir sahicilikti. Kaybolan bir şey var. Unutmamalı. Anlatıcı unutmaz. Yürümekten usanacağını hiç sanmam. Gökyüzünden. Ayağını boşluğa atınca bile dümdüz gidecek sanki. Sandım. Öylesi bir. Sonunu değil de başlarını. O bitimsiz taşlardan dışarı belki de hiç çıkmamalıydı. Cebinden çıkarmamalı. Fırlattığı zaman okurun gözüne geliyor. Mükemmel.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!