Maksat Nur – Şehrin Sahibi

1986’da Gorbaçov’un sesi Bakü’den duyuluyor da “kız sesi” geliyor adeta, liderin söylevlerini umursayan pek yok. Metnin orta yerinde Çernobil’den korkunç haberler geliyor, zaten yarım yamalak yürüyen rejimden kalanlar Çernobil’deki gibi toplanacak ve beton dökülecek üzerine, yine de Vali’nin otoritesi sağlam çünkü Vali oralı, anlatıcı Ferec’in annesiyle aynı köyden, aralarındaki ilişkiden düşük şiddetli bir dram çıkacak ama politik eleştiriler daha belirgin olduğu için damar bu: Vali olağanüstü bir adamdır, kütlesi o kadardır ki etrafındaki gerçekliği eğip büker, Ferec adama ne kadar yaklaşırsa o kadar şaşacaktır hakikatten. Vali sadece kaba güç, bireyi ortadan kaldıran çarkın büyük dişlisi olarak değerlendirilir, rejimle bağına hiç değinilmez. Arşivin müdiresi yozluğun somutlaşmış halidir esas, çalıştıkları binayı Stalin’in yaptırdığını, Stalin yaşasaydı her şeyin süper olacağını söyler, yaşamadığına göre bütün iş onun takipçilerine, yani çalışanlara kalmıştır, mirası onlar devralacaktır. Bunu söyleyen müdire kurumu berbat bir şekilde idare eder, uyuşturucu bağımlısı oğlunu koruyup kollar, işçi kayırır, kokuşmuş rejimin tipik bir idarecisi olarak yer alır anlatıda. Tipler bellidir, yeni düzenin ayak sesleri duyulurken hacamat edilecekler. Vali’ye bir şey olmayacak muhtemelen, halkın desteğini arkasına aldığı için gücünden hiçbir şey yitirmemiş, yitirmeyecek gibi duruyor. Vali adı sanı bilinmeyen bir köyden çıkıp mühim bir şahsiyet haline gelebildiği için modeldir, camları siyah şeritle kaplı lüks arabasına kral gibi yayılmaktadır, yüzüne bakmaya kimsenin gücü yetmediği için alelade betimlenir, devletin acı gücünün temsilidir, istediği her şeyi yaptırabilir. Doğduğu köy bayramlarda şenlik düzenlerken onun adını da mutlaka anar, bir kezinde annesi Leyla’yla birlikte köye giden Ferec tuhaf tapınmaya şahit olmuş, şaşırmıştır. Annesinin etrafını çeviren insanların coşkusundan hiçbir anlam çıkaramaz, çocuktur o sıra, Vali’yle annesi arasındaki ilişkiden haberdar değildir o zamanlar. Annesinin gösterdiği siyah beyaz fotoğraftaki okula, öğretmene ve çocuklara bakmış, annesini hemen tanımış, öğretmenin yanındaki ciddi bakışlı çocuğun Vali olduğunu öğrenince hayret etmiştir, demek o yüzden Leyla’yla Vali karşılaştıkları zaman normalden daha uzun bir süre konuşuyorlar, dedikodular çıkıyor. Vali’nin yanındaki? Arkadaş, dost, sevgili, köyden okul arkadaşı, efsaneler türüyor. Fotoğrafta Leyla’nın yanındaki çocuk Ferec’in babası Âlim, Vali’nin iyi arkadaşı. Hikâyeleri ilginç, ikisi de Leyla’ya âşık, Leyla ikisine de yüz vermiyor. Âlim’le Vali anlaşma yapıyorlar, üniversiteye giren Leyla’yla evlenecek, ikisi de girerse puanlara bakılacak. Âlim “er oğlu er”, zamanı gelince sınavlara girmeyip kendini içkiye veriyor, Vali’yse Moskova’da hukuk okumaya gidiyor. Hinlik mi belli değil, kolhoz başkanı babasının fişteklemesiyle harekete geçen Âlim hemen Leyla’yla evlenir, Ferec doğar. Vali de “er oğlu er”dir, köye bir daha dönmez, köyün adını bile anmaz. Âlim sarhoşken kayadan düşüp ölür, Leyla üç beş gün ağladıktan sonra Ferec’i de alıp Bakü’ye gider ve ortadan kaybolur. Yolların nasıl kesiştiğini, Vali’yle Leyla’nın karşılaşmalarını anlatıda görüyoruz, Ferec’in yaşamının bu karşılaşmayla nasıl biçimlendiğini de. Kaderine boyun eğen oğlan Vali’nin ihsanlarıyla okur, iş bulur, hikâyenin sonuna doğru aslında annesinin yörüngesinden çıkamadığını anlayıp isyan edecektir ama üniversiteyi okuduğu Moskova’ya dönme planını hayata geçiremeyecektir, hayalini çalıştığı kurumun müdürlüğüne getirilmesiyle unutur. İlginç karakter Ferec, bir kere sağlam pabuç olup olmadığı muallakta kaldığı için güvenilir değil pek, onca tatavadan sonra başını alıp gitmemesi, finalde gitmeye niyetlenip kanımca yine gitmemesi konforu terk edememesiyle bağlantılı sanıyorum, yani Ferec güce yakın olmakla zehirlenmiş talihsiz bir adam. Talihli belki de, kararını verdiği söylenemez.

Bekçi’nin telefonuyla açılıyor anlatı, Ferec’i aşağıda bekleyenler var. Kara araba yanaşmış, bekçi sağ elini göğsüne koyup eğiliyor. Veda veya övünme, Ferec’in geleceği her ihtimale açık o andan sonra. Vali arabaya binen Ferec’e başıyla selam veriyor, elini uzatmıyor, “fahişe”nin nerede olduğunu soruyor. Müdirenin arşivleri muhafaza etmediğinden haberi var Vali’nin, erilliği itici, Leyla’nın iyi olup olmadığını soruyor. Ferec’e göre nasıl Leyla, içine kapanık, boş vakitlerini kitap okuyarak geçiren, konuşmayan bir kadın. Soğuk. Sevgisiz mi bilmem, hayatın taşa çevirdiği insanlardan biri de çatlağı gediği vardır belki. Göremediğimiz. Oğlu için her şeyi yapıyor, o kesin. Moskova’da sinema eğitimi, iş, Ferec’in her şeyi hazır, önemli insanlar ne derse yapması yeterli. Paralel ilerleyen iki zaman çizgisinden biri Ferec’in arabaya binmesinden sonrası, diğeri arabaya bindiği zamana kadarki yaşamı. Belli bir geçiş düzeni yok, hangi çizgiye geçtiğimizse bariz. Çocuklukta Vali’nin bükücülüğü yok tabii, yaşananlar gerçeklikten sapmıyor da diğer yan tekinsiz, tuhaf bir dünyaya açılıyor. Ferec insanların kafalarını hayvan kafaları olarak görmeye başlıyor Vali’nin karşısında eğilip büküldükleri zaman, herkes hayvanlaşıyor, boyun eğen kim varsa. Çocukluğun yitimine gidiyor araba, Ferec’in çocukluğunda sayısız kez gittiği yazlık sinemayı yıktıracağını söyleyen Vali mutlak gücünü sergiliyor böylece, çocukluğun anlatısı bu yüzden gerekli çünkü dağıldığını, gönlünün paramparça olduğunu söyleyen Ferec anılarını korumak istiyor, köye yaptıkları ziyareti hatırlıyor hemen. Dil başka, Rusça bilen Ferec köyünde okunan metinleri okuyamıyor, konuşulanları anladığı da pek söylenemez ama yüzlerdeki ifadeleri çözebiliyor. Kendisini görmeye gelen, kovuldukça gelmeye devam eden adamla nihayet görüşebildiğinde annesinin gösterdiği fotoğraftaki adamı buluyor yine karşısında, gizemli adamın elinde aynı fotoğraf var. Biliyor Ferec, evet, annesi şu, Vali şu ve babası da şu. Babasını gösterir göstermez adamın gözleri doluyor ve mutlulukla gülüyor, Ferec’e o adamın amcası olduğunu söylüyorlar o sıra. Köklerine o zaman da dönemiyor Ferec, bir süre sonra Bakü’ye dönüp eğitimini sürdürüyor ve köyüyle kuramadığı bağdan ötürü üzülmüyor bile. Moskova’ya tekrar gidemediği için üzülüyor, sevgilisi Elena’nın kalması için yalvarmasına rağmen orada kalmadığı için pişman. Vali’nin zorbalığına şahit olduktan sonra telefon ediyor ama Elena orada yaşamıyor artık, kişisel tarihin o kısmı da kayıp. Zaten arşive gelip müdirenin odasını mühürleyen adam Ferec’i devlete sımsıkı bağlıyor bir anlamda, bekçiyi yumruklayıp Ferec’e kibar davranması ürkütücü. Bir süre sonra mührü koparıp annesinin makamına giren oğlanı paketleyecek, sonra müdireyi de kıskıvrak yakalayıp yaka paça götürecek oradan, Ferec’in müdürlüğünü kutlayacak. Bekçinin başı hangi hayvanınki olsun, adam yediği yumruk yüzünden önce Ferec’e kin güdecek, müdürlük olayından sonra yaltaklanacak ve işleri birlikte sürdürecekleri için mutlu olacak içten içe, sırtını güce dayadığı için rahat. Ferec önce korkak, sonra kararsız, en son razı. “Bu adam beni bunca büyünün içinde yapayalnız bırakırsa ne yaparım? Korkuyorum. Annemi hatırlıyorum. Annemi görmek, ona akıl danışmak, düşüncelerimi onunla paylaşmak, nelere hazır olmam ve neleri yapmamam gerektiğini ona sormak, öğrenmek istiyorum.” (s. 114) Birey iflas etmiştir artık, devletin yuları boyna geçmiştir. İronik, günün sonunda tamamen özgür olduğunu, işleriyle ilgilenmesi gerektiğini söyler annesi Ferec’e, sert kişiliğinden ödün vermez, görev bilinciyle hareket eder. Üstün çabaları gerekçesiyle bekçiyle Ferec’e devlet nişanı da verilir, ödüllendirilirler. Kurumun vazgeçilmez elemanı Ferec her şeyden sonra annesinin hayvan başını gördüğü zaman telefona koşar yine, Elena’yı arayıp bulacaktır. Bulmayacaktır, Vali’den ve annesinden kurtulmak isteyip istemediği meçhul.

Pek beğenilmemiş ama iyi bir metin bu, gerçeküstü atmosferle devletin katı yüzünü birleştirirken ikisini birbirine bulaştırıp karmaşa yaratmıyor, siyasi ve bireysel değişimin sancılarını iyi bir hikâyeyle gösteriyor. Okunası.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!