Louis Sachar – Çukurlar

Litvanya’dan ABD’ye uzanan altı nesillik macera çukurlarda bitebilirdi, çölün ortasında sıcaktan daha tehlikeli şeyler varken üstelik. İlk bölümde bu tehlikelerin tamamını görürüz, Yeşil Göl Kampı’nın ıslah etmesi gereken çocuklar birkaç ayın sonunda bir sebepten kırılıp giderler. Stanley kampa getirildiğinde Kusmuk Torbası’nın yerini aldığını öğrenir, infaz memurunun dediğine göre Kusmuk Torbası hastaneye kaldırılmıştır, anlatının matraklığı ölümle lekelenmesin diye yalan fazla uzatılmaz, mahkum çocuklar inanmış görünürler, Stan de bozuk süt kokan yatağına uzandığı zaman çocuğun başına ne geldiğini pek düşünmez. Şapşal bir gençtir zaten, ünlü bir sporcunun yardım kurumuna bağışladığı ayakkabıyı çalmakla suçlanınca şapşal ailesinin dediği gibi başından geçenleri anlatır sadece, otoban kenarında yürürken ayakkabılar başına düşmüştür, bu kadar. Sonuç ya hapis cezası ya da Yeşil Göl Kampı’nda on sekiz aylık tatil. Annesine kampın güzellikleriyle ilgili mektuplar yazacaktır, ailesini üzmek istemez Stan, her gün gölde yüzdüğünü ve arkadaşlarını sevdiğini anlatır. Kendi terinin içinde yüzmektedir oysa, her gün sabahın köründe bir buçuk metrelik bir çukuru kazmaya başlamalıdır ki güneş tepeye ulaştığında işini kolaylamış olsun. Kilometrelerce genişlikte bir alan, saldırı yoksa memurlar silaha davranmazlar çünkü kaçılacak yer yoktur. Vardır, ölüm çukur kazmaktan daha iyiyse. Birkaç bölgeye ayrılmış alanda sayısız çukur vardır, çocuklar birbirlerine yardım etmeden kazıp dururlar, Stan’in grubundaki çocuklardan birinin söylediği gibi en zoru hep bir sonraki çukurdur, günler geçecek gibi değildir. Yeşil Göl’ün yanındaki kasaba çoktan yok olmuştur ki bu kasabada yaşayanlara bir göz atacağız, Stan’in ve arkadaşı Hector Zeroni’nin ataları oralardan geçtiği için yollar çok önceden kesişmiş. Başlangıca gidelim, Litvanya’da basit bir yaşam süren Elya Yelnats âşık olduğu kızla evlenmek için müstakbel kaynatasının istediği iri domuzu bulmak zorundadır ama kimden, Madam Zeroni’den. Çingene kadın durumu öğrenince Elya’yı uyarır, kızın hiçbir işten anlamadığını ve ahmak olduğunu söyler ama Elya bir kez yakmıştır abayı, laf dinleyecek durumda değildir. Madam Zeroni’nin oğlu gibi ABD’ye gitmek de istemez, tavsiyelere kulak tıkar. Acır Zeroni, domuz yavrularından birini Elya’ya verir ve bir süre o yavruyu yakınlardaki bir dağa çıkarıp hep aynı şarkıyı söylemesini ister, bu şarkı nesilden nesle geçip Stan’in aklında yer edecektir. Bir şartı vardır kadının, domuz büyüdüğü zaman Elya gelip kendisini de dağa çıkaracaktır, eğer sözünü tutmazsa lanetlenip ayvayı yiyecektir. Nedir, Elya söyleneni yapar ve kızı istemeye gider ama avanak kız Elya’yla diğer talibi arasında kalır, karar veremez. Elya kızın kendisini sevdiğini düşünmektedir, gerçeği görünce evlenmekten cayar, domuzu bırakır ve basıp ABD’ye gider. Sözünü tutmadığını okyanusu aşarken hatırlar, lanetlendiğini düşünüp kahrolur. O günden sonra ailenin işleri hep ters gidecektir, mesela parayı vurur Elya ama Batı’ya giderken ünlü bir haydudun, Öpüşen Kate Barlow’un kurbanı olur, yanında götürdüğü servetini kaptırır. Bu öpüşken kadının başına gelenleri yan hikâyelerden öğreniriz, Sachar zaman zaman geçmişe dönüp zincirin kayıp halkalarını tamamlar.

Orman yasaları sadece geçmişe ait değildir, Stan’in kapatıldığı kamp da nasibini almıştır bundan. Çıngıraklı yılanlar ve akrepler yeterince tehlikelidir ama en kötüsü sarı benekli kertenkeledir. Bu tatlı mahluk bir ısırışıyla kurbanını yavaş ve acılı bir şekilde öldürür ve çukurlara yuva yapmayı pek sever, tan zamanı ortalık aydınlanmamışken çukurdan fırlayabilir, işi hiç belli olmaz. Esas sorun elbet kampın görevlilerindedir, içlerinde bir iki tane iyi yürekli adam olsa da Bay Efendim gibiler çocuklara eziyet etmeyi severler ama haltlarını pek görmeyiz, anlatı komediden pek şaşmaz. Stan kampa ilk geldiğinde iki takım kıyafet alır, çadırına götürülür ve diğer çocuklarla tanışır. Sıfır pek konuşmaz, Zikzak cin gibidir, herkesin huyu suyu başkadır, çukur kazma süreleri de başkadır. Hikâyenin zamanı ağır akar başlarda, çukur kazmanın zorluklarını detaylarıyla görürüz, kamp ortamı gözümüzde canlanacak kadar betimlenir, ilk çukurdan sonra işler hızlanmaya başlar biraz. Görevlilerden biri ilginç bir şey buldukları zaman getirmelerini ister çocuklardan, çölün ortasında ilginç bir şeyin bulunma ihtimali azıcık işkillendirmelidir. Nitekim bulur Stan, üzerinde KB yazan bir metal parçası güneşin altında pırıl pırıldır. Duş jetonu ve dinlenme hakkı için zımbırtıyı görevliye teslim etmeyi düşünür ama devrecilik devrededir, aralarındaki en kıdemli mahkum Zikzak tatlı dille mevzuyu anlatır, parçayı alır ve teslim eder. Bekçi nam müdür ilk kez o zaman ortaya çıkar, müdürün kadın olabileceğini hiç düşünmeyen çocuklar şaşırırlar ve kazmaya şevkle devam ederler çünkü orayı kazı alanına çeviren Bekçi’dir ve belli ki bir şey aramaktadır, eli de boldur. Da yanlış yeri kazarlar, Stan’in çukuru yerine Zikzak’ınkinin civarını kazarlar, haliyle bir şey çıkmaz. Sabırlar tükenir, Bekçi gaddarlığını göstermeye başlar, kısa süre önce arkadaş olan Sıfır ve Stan kayışı koparırlar. Sıfır küreğini savurarak bir gardiyanı bayıltır ve çöle doğru koşturur, Bekçi çocuğun kaydını tamamen sildirir ki soruşturma açılmasın, zaten Sıfır’ın soranı edeni de yoktur. Stan olmasa hayatta kalma şansı da yoktur, bu kahraman evlat bir iki gün sonra su kamyonunu ele geçirir ve gaza basar, kahramanca çıkışını büyük bir beceriksizlikle süsleyip kamyonu çukurlardan birine düşürür. Yayandır artık, koşmaya başlayıp bilinmeyenin derinliklerine doğru ilerler.

Kasabada kimler vardı? Soğan yiyen bir adam, adamın eşeği, bir kimse olarak kayık, hikâyedeki önemli karakterlerden bazıları. Madam Zeroni’nin oğlu çoktan gitmişti ABD’ye, Elya da gidip evlenmiş ve çocuğuna Stanley adını vermişti, o Stanley de çocuğuna Stanley adını vermişti, öyle öyle Stanley Yelnats’a, çöldeki gencimize kadar getirmiştik nesli. Sıfır’ı artık Hector Zeroni olarak biliyoruz, Stan çocuğa okuma yazma öğretmeye başlayınca doğan dostlukları isimlerini, ailelerini ve koca yüreklerini ortaya çıkardı yavaş yavaş. Stan çölde ters dönmüş kayığı gördüğü zaman dilediği işareti görür nihayet, Hector kayığın altında susuzluktan ölmemeye çalışmaktadır. Orada bulduğu sütleri içerek hayatta kalmıştır, şişedeki sütlerin bozukluğundan bahsedilir de, yani, içilecek bir şekilde kalmış olmalarını bilemedim. Sonuçta geri dönmekten başka şansları yoktur, üzerinde “Stanley Yelnats” yazan, tesadüf eseri buldukları kutuyla birlikte dönüş yoluna koyulurlar. Şans yine devreye girer burada, deus ex machina, döndükleri zaman başlarına gelecekler bellidir ama tam o sırada Stan’in başarısız bir mucit olan babasının tuttuğu patent avukatı kampı basar, hukukun gücüyle başta Bekçi olmak üzere herkesi pert eder, Stan’i kurtarır. Hector’suz gitmek istemeyen Stan öylece dikilir, avukat Hector’un belgelerine bakmak istediğinde belgeler ortada yoktur çünkü Bekçi yok ettirmiştir, güle oynaya çıkarlar oradan. Kutuda öpücük kadının geride bıraktığı değerli taşlar, belgeler rahat bir yaşamın kapısını aralar, masal gibi başlayan hikâye masal gibi sonlanır. Zaten genç yetişkinlere yönelik bir metindir bu, genç yetişkin değilsek bile bu romandan bir şeyler alırız. Ne alırız, mesela her gün tekrarlanan bir eylemi yörüngesinden azar azar çıkarırsak ölüme yaklaşacağımızı, ölümü de yörüngesinden çıkarırsak yaşamanın bir yolunu bulacağımızı, çukur kazacaksak önce sert yüzeyi birkaç yerinden çatlatmamız gerektiğini ve suyun ne kadar önemli bir içecek olduğunu.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!