Kelly & Zach Weinersmith – Yakında

Kaku’nun metinlerine girişmeden önce iyi bir başlangıç olur bundan, bilimsel detaylara pek girmeden geleceğin teknolojilerini anlatıyor. Çeşitli üniversitelerden genç bilim insanları mevzulara kısaca değinerek okurları aydınlatıyorlar, gerisi Kelly Weinersmith’in marifeti. Zach karikatürist, aralara birkaç karikatür yerleştirmiş, hoş. Esprilerle süslü bir metin, tam geek işi. Popüler bilim kitabı olarak, eh, işte iyi bir başlangıç olur, onun dışında bu işleri çok daha kapsamlı bir şekilde ele alan adamların metinlerini okumak daha iyi.

Geleceğin on teknolojisi ele alınıyor, makrodan mikroya. İlk bölümde uzaya ucuz erişim ve asteroit madenciliği ele alınmış. Bu uzaya erişmek çok pahalı bir iş, yarım kiloluk ağırlık için 10.000 dolarlık harcama gerekiyor. Bir çizburger için 2.500 dolar demek bu, astronotların hapla hupla beslenmesi maliyetlerin önemli ölçüde azaltılması demek. Ey, bu gezegenden nasıl kurtulacağız? Fırlatma aracını tekrar kullanırsak ve daha az yakıt harcarsak işimiz kolaylaşacak. İlkini SpaceX başardı, gerçekten çok önemli bir şey, böylece bir dünya para verilen bir aleti çöp gibi atmamız gerekmeyecek artık. Aslında yukarılara çıktıkça hava katmanı yoğunluğunu kaybederek daha az yakıt harcanmasını sağlıyor, o zaman belli bir irtifaya çıkmak işi büyük ölçüde kolaylaştıracak. Bir de ramjetler var, bu motor enerji dostu olsa da 1.800 kilometre hıza ulaşılmayınca kullanılamıyor. Buradan fırlatacağız, belli bir yükseklikten sonra ramjetler devreye girecek. Süper toplar var bir de, Verne’in hayalinin gerçek olabileceğini düşündürüyorlar ama iki problem var, o kadar kuvvetli bir patlamaya dayanacak malzeme lazım, bu malzemenin oldukça hafif olması lazım, bir de astronotların 0’dan 28.000 kilometreye ansızın ulaştıkları zaman kanlarının vücutlarını delmesini, bedenlerinin yamyassı olmasını engellemek gerekiyor. Yavaş yavaş hızlanan bir top fikri de varmış ama zor bu da maliyetli ve zor. Lazer ateşleme yöntemi daha olası. Ciyuv ciyuv münasebetiyle aracı itekleyebilirsiniz ama bu ciyuv aparatı araçta olursa ağırlık, olmaz. Aşağıdan fişekleyeceksiniz, onun için de süper bir lazer yapmanız lazım, bugünün teknolojisiyle mümkün değil. Yaptık diyelim, daha efektif olsun diye araca da taktık, bu kez de ABD’den kalkan aletin Sırbistan’da koyunlarını otlatan çobanı kızartma tehlikesi var. En iyisi atmosferin üst katmanlarından yola çıkmak, uzay istasyonu benzeri bir şey kurup araçları oradan salmak. Bu kez oraya ulaşma masrafı var, bunun için uzay asansörü düşünülüyor uzun zamandır. Ad Astra‘da var işte, Brad Pitt’in filmin başında düştüğü dev yapı bu. Bir kilo malzemeyi istasyona çıkarmak 500 dolar bu yöntemle. Tabii malzemenin sağlam olması, hayvani direklerin yıkılmaması gerek, başka bir sürü problem var üstelik.

Güzel bir mevzu var kitapta, yazarlar yeni teknolojilerin doğurduğu kaygıları ayrı başlıklarda incelemişler. Mesela bu bölümün kaygılarında dünyaya düşen malzemelerin yaratacağı muazzam hasar başta geliyor. Bunun bir benzeri Kim Stanley Robinson’ın 2312‘sinde vardı, savunma sistemleri belli büyüklükteki cisimleri belirleyip havaya uçurabiliyorlar ama daha küçük cisimleri belirleyemiyorlar. Bu cisimlerden milyonlarcasını alın, savunma sistemlerinin tarama bölgesini sorunsuz geçecekleri şekilde fırlatın, ayrıca bir noktada birleşecekleri şekilde. Müthiş bir silah. Hukuki problemler de cabası, uzayda hak iddia edilemiyor ama ABD bu anlaşmayı bozmak üzere, bozmuştur belki. Ayrıca Marslılar diye bir şey gerçekten ortaya çıkabilir, gerçi pansperm ürünüysek zaten Marslıyız, daha doğrusu evrenliyiz ama buradan Mars’a gittik diyelim, nesiller boyunca farklı bir dünyada evrim geçirecek insanların insanlıkları bambaşka yerlere gidebilir. Bu niye bizim kaygımız oluyorsa. Yazarlara göre savaşlar çıkabilir bu yüzden, sanki çok daha basit şeyler yüzünden çıkmıyormuş gibi. Gidin abi Mars’a, üfürükten korkulara kapılmayın. 4.000 kişi Mars’a temelli gitmek için başvuruda bulunmuş mesela, helal olsun bunlara. Asteroit madenciliği de hoş, koca asteroitleri çok sağlam ağlarla çevreleyip üzerine inme planlarından uzay istasyonuna çekip orada parçalama taktiklerine kadar pek çok görüş var bu konuda. Tabii mülkiyet meselesi yine problem yaratacak gibi duruyor, ABD veya başka bir ülke bu asteroitlerden değerli madenleri lüp lüp çekebilir, dünyanın dengesini bozabilir.

Füzyon enerjili bölümü geçiyorum, pek yeni bir şey yok burada. Programlanabilir madde konusu yine Kaku tarafından derinlemesine ele alınmıştı, burada daha kısa bir biçimde incelenmiş. Aslında T-1000’den ne olduğunu biliyoruz, bu robotun vücudunu akışkan metalin maharetiyle kılıca dönüştürdüğünü, parmaklıkların içinden vıjt diye geçtiğini gördük. Parçacıklı bir yapısı olmadığı için kolunu tüfeğe dönüştüremiyordu ama bu programlanabilir maddeler her şeye dönüşebilecek gibi gözüküyor. Bükülen, parçalanan, bir araya gelen, her türlü nesneye dönüşen bu madde nanoteknolojinin, fennin son harikası olacak gibi görünüyor. Bunlardan birkaçını vücuda sokup mini cerrahi hamleler yapıldığını düşünün, tıp acayip ilerleyecek böylece. Yeniden yapılandırılabilir evler üretilecek, salon bir anda mutfağa dönüşecek, bahçede bir garaj oluşacak mesela, tuvalet bir anda oturma odasına dönüşecek. Eh, bunun da dünyayı yok etmek gibi tehdidi var tabii, bu maddenin kendini durmadan kopyalayıp bütün nesneleri yutarak dünyayı dev bir gri çamura dönüştürdüğünü düşünün. Ayrıca bu edevat hack’lenebilir, bir önceki gün üzerine oturduğunuz, sonra dönüşmesini isteyip tellerine vurduğunuz aparat ertesi gün bir bıçağa dönüşerek boğazınız boyunca ürpertici bir yolculuğa çıkabilir. İş yapay zekânın kontrolüne varıyor yani, hele bilinç kazanırlarsa felaket. Şöyle de ilginç bir araştırma var, bu Boston Dynamics’in ürettiği robotların benzerleri Harvard’da öğrencileri yönlendirerek senaryo gereği yangından kurtarmak için kullanılmış. İşin garibi, diyelim ki öğrenciler acil durum çıkışlarını bildikleri halde robotlar yanlış yöne gitseler bile takip ediyorlar. İnsan makineye kendi bilgisinden daha çok güveniyor, bu ileride çok su götürecek. Bunun yanında bu çocuklar işimizi oldukça kolaylaştıracak, SAM adlı bir robot bir insana göre üç kat daha hızlı bir şekilde duvar örebiliyor. İş kayıplarından ötürü geçim sıkıntısı yaşanması en büyük tartışma konularından biri olacak, yine ileride. Yüzlerce yıldır tartışılan bir mevzu ama bir iş sahasının topyekun makinelere geçmesi yaşanmadı daha önce.

3D yazıcılardan bahsedip bitireyim, bunlarla organ üretmeye çalışıyorlar ama malzemenin dayanıklılığı, organikliği sıkıntı yarattığı için henüz deneme aşamasında. İnsandan çıkarılan organı bünyenin kabul etmemesi bir yana, makinede basılan bir organı bağışıklık sistemine dahil etmeye çalışmak çok daha zor. Bu yazıcılar yemek de üretebiliyorlar, aslında hemen her şeyi üretebiliyorlar, tabii kimyasal ve fiziksel yapıyı başarılı bir şekilde yaratabildikleri ölçüde.

Birkaç başlık daha var, artırılmış gerçeklik kaosun kısmen kontrol edilebilmesine dayanıyor. Dünya simülasyonu birbirini etkileyen sayısız sistemle örülmeli, yoksa zihin bir terslik olduğunu anlayıp gerçekliği reddedebilir, bu durumda da kafayı yeriz. Örneğin bir kanyondayız, sesler sanki bir odadaymışız gibi yankılanıp geliyor kulağımıza, oysa apaçık alan yani, mekânın nitelikleri sesin gerçekliğini sağladığı için bunlar özenle yaratılmalı. VR teknolojisi kulaktaki denge olayı yüzünden insanları bol bol kusturmuş, böyle şeylerin engellenmesi gerekiyor.

Bilim 101, ardından daha ağır toplara geçebilirsiniz.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!