“23 Şubat’ı kolektif bir nevrozun ürünü gibi görmemiz için epeyce neden var. Ya da kolektif bir paranoya. Hatta kolektif bir roman. Gösteri toplumunda, bir gösteri daha oldu. Ama bu, 23 Şubat darbesinin kurmaca olduğu anlamına gelmiyor. 23 Şubat darbesi gerçekten de vuku bulmuştur.” (s. 16) Cercas’ın sonsöz gibi önsözünde dile getirdiğine göre Churchill’ı kurmaca bir karakter zanneden milyonlar var. Bunun yanında dünya düz veya yuvarlak, televizyonda seyrettiğimiz her şey gerçek ve Zeki Müren de bizi görecek. Hakikatin böylesi akışkan olduğu zamanlarda yakın tarihin gerçeği hemen kurmacalaşır. Aha, bu roman. Mecliste silahlar patlarken Adolfo Suárez’in koltuğunda dimdik oturması esrarengiz bir görüntü gibi gelmiş Cercas’a, adeta gerçeküstü. Hemen ham görüntüleri elde etmeye çalışmış, otuz küsur dakikalık kamera kaydını kaç defa izlemiştir bilmem. YouTube’da kaydın bir kısmı var, askerler meclisi basıp yaylım ateşi açıyorlar ve yapabilecekleri en büyük hatayı yapıyorlar böylece, tamamen barışçıl bir şekilde azıcık dürtecekleri demokrasiyi taş gibi buluyorlar karşılarında. Yalan bu mesela, vekillerden bazıları darbeye dair bir şeyler duymuşlardı mutlaka, arkada her şey tıkır tıkır işliyor, sözler veriliyor, alınıyor, çarkın çıkardığı takır tukur sesleri duyanlar vaziyet belirliyorlardı. Franco yönetimi bırakalı on yıl olmamıştı, ölmeden önce kendi kurduğu yapının sürmesini istediğini üstü kapalı da olsa dile getirdiğine göre ülkenin önemli bir kısmı diktatörlükten kurtulacağını düşünmüyordu, belki de bu yüzden insanlar evlerine çekilip her şeyi televizyondan takip ettiler. Gerçekliğin gizlenen bölümleri yüzünden bir sürü senaryo üretilmiş, Cercas her birini uzun uzun anlatıyor. Suárez’i başbakanlıktan indirmeye çalışan askerî kanadın yanında Franco’nun mirasını devralmak isteyen, demokrasiyi yekten tepmeye meyilli kanat var, bütün gruplar bir şekilde darbe yapmak istediği için bir araya gelip eyleme geçiyor ama ikinci hata başta yapılmış zaten, darbeyi tam olarak ne için yapacaklarını belirlemedikleri için süreçte fikir ayrılıkları ortaya çıkıyor, bu ayrılıklar hızla harekete edilmesi gereken zamanlarda darbecileri yavaşlatıyor hatta durduruyor bir yerde. Meclisi basan Yarbay Tejero’nun yalnızlığı: Başlangıçta ordunun önemli bir bölümü arkasındaydı, darbe karşıtları bir şekilde pasifize edilmişti veya ikna edilebilir durumdaydılar, Kral Juan Carlos ses çıkarmayacak gibi görünüyordu, ülkenin istihbarat servisleri tamamdı, kısacası bütün şartlar olgunlaşmış, geriye Kral cephesinden gelecek haberi beklemek kalmıştı. Upuzun bir gün, gecesi daha uzun. Suárez odalardan birine kapatılınca öldürülmeyi bekledi, zaten seveni de pek yoktu. Kendi partisi, Kral, ordu, kim varsa düşmanıydı çünkü hepsini kullanmıştı Suárez, Franco’nun yanında yetiştikten sonra -ilginçtir- tam bir teknokrata dönüşen, herkesten taviz koparıp kimsenin isteğini yerine getirmeyen bir adam. Komünistleri meclise sokarak demokrasiyi güçlendirmesi en başta ordunun tepkisini çekmişti mesela, partinin meclise girme yasağını türlü katakulliyle kaldırdıktan sonra kulaklarını tıkamış, siyasi kariyerinin sonunu getirecek eleştiriler karşısında güçsüzleşmişti, biraz daha beklense zaten tepiklenecek gibiydi. Ordunun ayağını meclisten kesmek, Franco’nun silah arkadaşlarından birini yanına çekip yönetimde önemli bir pozisyona getirmek, bir dünya numarası var Suárez’in. Tam kurmaca karakter: kim inanır din sömürüsü peşinde koşan, kökten sağcı, nefret edilen bir falanjistin mecliste yere yatmayan üç kişiden biri olduğuna, daha da önemlisi solun temsil hakkını önemsediğine? 460 sayfalık metin, Cercas uzun uzun kuruyor da kısacık bir bakış bile yetiyor yaşananların gerçekliğinden şüphelenmeye, Suárez gibi bir karaktere içeriden bakmak isterdi şu deli gönül. Kırmızı Pazartesi havası eserken soğukkanlılığını nasıl korudu yıllar boyunca, generaller darbe yapacaklarına dair şakayla karışık şekilde konuşurlarken ne düşündü, muamma. Bir yanda NATO’ya girilip girilmeyeceği, diğer yanda ETA’nın saldırıları derken bütün dünya hızla sağa kayıyordu, Türkiye’deki darbe de duyulmuş ve askere cesaret vermişti, başbakanın işi zordu yani. Yerini korurken çoksesliliği sağlamak için elinden geleni yapan Suárez’in denge politikası birkaç silah sesiyle son buldu nihayet, gerisi devlet sırrı, kurmaca, biraz kül ve biraz duman.
Üçlünün komünistiyle eski darbecisinin bir zamanlar karşı karşıya gelmiş olmaları ironik, şimdi direnerek darbeye karşı tepkilerini gösteriyorlar. Santiago Carillo’nun Suárez’le işbirliği yapmaktan başka şansı elbet vardı ama Franco’nun baskıcı yönetiminden sonsuza kadar kurtulmak için bedel ödemesi gerekiyordu, ödedi. Yoldaşları onun davayı sattığını söylediler, Temsilciler Meclisi’ne girmiş olsa da politik ortağı yüzünden koltuğunu kaybetme noktasına gelmişti. Adım adım ilerlemek gerektiğini düşündü belki, devrim için uğraşmaktansa önce hemen önündeki fırsatı kullanmak istedi ve kullandı. Karşılığında partinin Franco dönemindeki taktiksel programını ıskartaya çıkardı, diğer oluşumların önünü açmış oldu. “İspanya Komünist Partisi’nin yasallaşması, Suárez’in yaptığı reformun gerçekten Frankoculuktan kopuş olduğunu teyit ediyor olsa da, bunun başarılması için feragat etmeye zorlandıkları şeyler, sembollerin terk edilmesi, örgütün geleneksel temel ilkelerinin sulandırılması, Komünist Parti’yi solun hâkim partisi yapma hayalinden uzaklaşılmasına neden oluyordu.” (s. 215) Suárez solu da sağı da merkeze çekerek ortada çok kuvvetli bir yapı kurmayı başarmış, demokrasi varlığını ideolojik formasyonundan vazgeçen liderlere borçlu. Uzun dönemde yıkılan “demokratik komünizm” tekrar oluştu, Leninizmi terk eden Carillo’nun aksine en süper Leninist partiler doğdu, hiçbiri gerçekleşmezdi merkeze doğru bir kayma olmasaydı. Bunların dışında darbenin önemli isimlerinin geçmişlerini de anlatıyor Cercas, mesela tutuklu iki bin Francocunun yargılanmadan üç hafta içinde öldürülmesinin emrini Carillo’nun verdiğini söyleyen var, söylemeyen var, muallak. Askerin neden aşırı tepki verdiği anlaşılıyor, İspanya Komünist Partisi bir zamanlar kaos çıkaran yapının bir uzantısı. Carillo tehlikeli bir adam. Suárez daha da tehlikeli, sağlam bir bürokrat ve diplomasi yeteneği muazzam, ilişkileri çok sağlam. Kral’la çok çok yakın, gençlik arkadaşı hatta. Son zamanlarında papara üzerine papara yese de hapse girmeyeceğini biliyor, Kral’ın isteği demokrasinin bir an önce inşa edilmesi. Bu yüzden darbecilerden birinin meclise gitmek üzere yola çıkmasını engelliyor, o subay gideceği yere varsa başbakan seçimini manipüle ederek başka bir adayı seçtirecekti. Olmadı çünkü demokrasi yanlısı darbeciler hemen geri çekildi, karşı taraf da çekilince elinde silahıyla meclisin ortasında dikilen Tejero işin içinden nasıl çıkacağını düşünmeye başladı. Tam bir asker, görev bilinciyle alanı son âna kadar terk etmedi, en sonunda saatler süren pazarlıklar bitti de silahını teslim etti. Onun hikâyesi de gariptir, katışıksız bir Suárez nefreti geliştirmiştir, adamın kanını içecektir neredeyse. Darbe sırasında Mellado’ya çelme takmış ama düşürememiştir, eski Francocuları düşürmek için öyle yüz iki çelme gerektiğini bilmez. Mellado’nun mecliste yer alması da askerin tasfiyesini gösterir aslında, Suárez’in yanında yer alacağı duyulduğunda silah arkadaşları tarafından protesto edilmiş, büyük ülküyü cortlattığı için affedilmemiştir ama askerlere hadlerini de bildirmiştir bir güzel.
Yıllarca süren araştırma, onca emek neden? Basit bir cevabı var, Cercas babasıyla neredeyse bir ömür boyu ters düşünce adamdan uzaklaşmış ve yıllar sonra, baba ölüme yaklaştığı zaman dönmüş. Neden Franco’yu desteklediğini soruyor, babasının o ders niteliğindeki cevabı her okurun elinden öper. Aslında bizdeki durumu da gösteriyor: “‘Çünkü o bizim gibi,’ dedi kalın sesiyle. Ona bununla ne kastettiğini sormak üzereyken ekledi: ‘Halktan biriydi, falanja üye olmuştu, Katolik Hareketi’ne katılmıştı, kötü bir şey yapamazdı o, anlıyor musun?’” (s. 460)
Cevap yaz