Gil Scott-Heron – Zenci Fabrikası

Üç gün süren öğrenci ayaklanmasının dinamikleri yeterince derinleşmemiş, karakterler iyi işlenmemiş, anlatı klişelerle doldurulmuş ama dönemin toplumsal ve siyasal durumuna içeriden bir bakış var bu metinde, çok değerli. Gil Scott-Heron beyazlar uzaya giderken “Whitey On the Moon”u icra ederek ırk ayrımcılığını kapkaranlık bir komediyle lanetledi, devrimin televizyonlarda gösterilmeyeceğini haykırdı, aktivizmi “politik rap”in yükselişini sağladığı gibi Martin Luther King Jr. ve Malcolm X’le birlikte anılmasına yol açtı falan, büyük adamdır kısacası. Romanı o kadar büyük değil ama önemli, okumadan önce veya okuduktan sonra The Trial of the Chicago 7‘ı izlerseniz aynı mevzuya farklı bir açıdan yaklaşmış olursunuz, anlatı biraz daha aydınlanır. Bakıyorum bir, üç bölüme ayrılan metnin her bölümünde bir gün boyunca yaşananlar yer alıyor, başlangıç günümüz çarşamba. Earl Thomas’a telefon eden Ben King, öğrenci komitesinin başkanı olan Thomas’a haber vermeden bir toplantı yaptıklarını, “MJUMBE” nam yeni oluşumun sünepeliğe katlanamayacağını söyleyerek Thomas’tan bir an önce okula gelmesini ister, görüşülecek meseleler olduğunu söyler. Thomas okuldaki problemleri madde madde belirleyip öğrencilerin onaylarına sunmak için bir süredir çalışmaktadır ama bürokrasinin ağırlığı yüzünden altı ayda pek yol alamamıştır, önceki başkan da Sutton Üniversitesi’nin rektörü Ogden “Zencibaşı” Calhoun tarafından sindirildiği için başkanların sicili kabarıktır, beş altı kişilik bir grubun giriştiği protesto hareketi Thomas’ın da başını yakacaktır belli ki. Siyahi öğrenciler için kurulan Sutton’ın amacı da toplumdaki ayrışmayı iyice ayyuka çıkarmak olduğu için mücadele temelde siyahi Calhoun’a karşı da değildir, beyazlara karşıdır ama Calhoun beyazların taktikleriyle iş gördüğü için adım adım ilerlemek isteyen öğrenciler önce onu indirmek isterler. Thomas okula gider, MJUMBE’nin önde gelenlerinin karşısına oturur. Seçimlerde hezimete uğrattığı Baker, kas gücü Ben King, ne olduğu belli olmayan Abul Menka, Hızlı Cotton ve Jonesy’den oluşan beş kişinin hazırladığı talep kâğıtlarını okur. Kendi çalışmasındaki taleplerle karşılaşınca şaşırır ama belli etmez, soğukkanlılığını anlatı boyunca koruyacaktır. Baker’ın işidir o talepler, Thomas’ın odasının anahtarını öğrenci birliğinin sekreterinden aşırmıştır, kızı da kullanıp ortada bırakmıştır eşek herif. Bu beş kişi Thomas’ı politik sebeplerle mevzunun dışında bırakmak istemezler, talepleri Calhoun’a götürmek isteyip istemediklerini sorarlar. Thomas ne düşündüğüne dair hiç renk vermez, teklifi kabul eder ve kavga gürültü çıkarmadan evine döner. “Black Power” çatısı altında da iktidar mücadelesi var, Thomas daha politik olduğundan kışkırtmalara duyarsız kalarak akıllıca bir yol izler, ayrıca kardeşlerinin mücadelesine çomak sokmak istemediği için yakılan ateşin kontrollü bir şekilde yangına dönüştürmeye çalışır. Ok yaydan çıkmıştır artık, o gece Calhoun’a listeyi verir. Maddeler arasında yemek şirketinden ve “dinozor” iki hocadan kurtulmak, öğrenci kulüplerinin mali işlerini öğrencilerin yönettiği komitelere bırakmak, güvenlik görevlilerini silahsızlandırmak var, demokratik bir üniversitenin ihtiyaç duyduğu değişimlerin yapılması için iyi bir çıkış gibi görünse de Calhoun’a ertesi gün öğlene kadar vakit verilmesi kışkırtıcıdır, taleplerin karşılanmaması durumunda boykota gidileceği tehdidi korkutucudur, Calhoun yönetim kurulunu hemen toplayarak izleyeceği yolu belirler. Dokuz yıldır olduğu gibi bildiğini okuyacaktır yine, ertesi gün düzenlediği toplantılarda talepleri madde madde ele alarak yasal yolların kullanılmadığını, öylesi bir yolun pek de akıllıca olmadığını söyler ve işletmediği bürokrasinin çarklarına atar talepleri. Öğrenciler zaten bu çarklardan şikayetçi oldukları için MJUMBE protestoyu geniş çaplı bir harekete dönüştürerek bütün öğrencilere derslere girilmeyeceğini duyurur. Tansiyon yükselir, Calhoun bir telefonla Ulusal Muhafız birliğini okula yığar, boykot haberini alınca iki haftalığına okulu kapatır. Yakın zamanda öğrencilerin katledildiği çatışmalar ABD’yi sarsmışsa da MJUMBE sonuna kadar gitmek ister, öğrencilerden kampüsü terk etmemelerini ister. Bir otobüs havaya uçar, silahlı çatışma başlar, bombaların Ben King’in başının altından çıktığını anlarız ve anlatı çat diye biter. Yarım kalmış gibi biter, sanki Gil Scott-Heron sonrasının önemli olmadığına karar vermiş veya yazmaktan sıkılmış gibi. Üç gün içinde küçük bir hareketin nasıl büyüdüğünü göstermek istediyse, sadece buna odaklandıysa iyi ama her taraftan alevler yükselirken kaçan MJUMBE üyelerinin, kapana kısılan Thomas ve arkadaşlarının akıbetini anlatsaydı bütünlüklü bir anlatı koyardı ortaya, böyle bir yere varamıyoruz.

Aksayan yanlar. Calhoun ve eşinin arasındaki kavga çok didaktik, yersiz. Gloria eşine yüklenir, gençken aynı sıkıntılara karşı birlikte mücadele ettiklerini söyler, değişiminden ötürü adamı bir güzel paylar ve çekip gider. Calhoun avanak değildir, akıllı bir adamdır ama eşinin karşısında süt dökmüş kediye döner sanki eşinin söylediklerini hiç düşünmemiş gibi. Karakterin yapısı tutarsız, anlatıyı düşürüyor. Thomas’ın sevgilisiyle ve kaldığı pansiyondan arkadaşıyla tartışmaları da aynı tarifeden. Zeke arkadaşına zencilerin topluca hareket edemediklerini, bu yüzden hareketin başarısız olacağını söylediğinde Thomas yapacak bir şey olmadığını, kimseyi terk edemeyeceğini söyleyip kahramanlığa soyunur, sevgilisi, “Herkes kendini kurtarır, yanan sen olursun,” dediğinde de aynı şekilde tepki gösterir, kendini kurtarıcı gibi görür. Zaten anlatının sonunda da kendini alevlerin arasına atarak çoktan boşaltılmış kampüste birilerini kurtarmaya koşar muhtemelen, patlayan silahların arasında yitiririz izini. Yine de okumalıyız bu metni çünkü bize bir topluluğun nasıl yönlendirileceğini, politik ustalıkları ve katakullileri pek iyi anlatır, siyahların neye karşı savaştığını da. Sistem tıkanmıştır, şikayetler bir komiteden geçerse başka bir komitede takılır, böylece hak talep edenlerin seslerinin adım adım yükseldiğini görürüz. Big King sağı solu bombalamasa başarıya ulaşacak bir eylemdir öğrencilerinki, basının da işe dahil edilmesiyle birlikte Calhoun iyice köşeye sıkıştığı için taviz vermek zorunda kalacaktı muhtemelen. Big King annesinin tecavüze uğramasıyla beyazlardan iyice nefret etmeye başladığı için solo bir performans sunar, silahlarını çekerek kendini yaktığı gibi arkadaşlarını da yakar. Anlatının başından sonuna dövecek birilerini arar zaten, futbol bursuyla girdiği okuldan ceset torbasıyla çıkmak için uğraşır. Abul Menka en sonda Thomas’ın anlatıldığı gibi idareyle işbirliğine girmediğini öğrenir, aslında onca karmaşaya gerek olmadığını anlar, geç anlar. Arkadaşları bir arabaya doluşup kaçmadan önce Big King gibi silahlarını hazırlamışlardır, çatışmaya girmek için beklerler ama Menka işlerin çığırından çıktığını anlayınca onlara katılmaz. Thomas kız öğrencileri evlerine yollamayı başardığı için çok daha büyük bir felaketin yaşanmasını önler, kriz anlarında nasıl davranmamız gerektiğini Thomas’tan öğrenebiliriz. Thomas efendi çocuktur, ailesini hayal kırıklığına uğratmaz, okuldan atılsa bile savunduğu değerleri bilen ailesi ona kol kanat gerer, sevdiği kadını da yürekten sevmektedir. Onun adı Thomas, onun gibi olmalıyız. Big King gibi olmamalıyız çünkü kafa göz kırarak olmaz o işler. Baker gibi olursak işleri belki hızlandırırız ama adamlarımızı iyi seçmemiz lazım, fevri hareketler sağda solda bombaların patlamasına yol açabilir. Gloria olacaksak söyleyeceğimizi ortalık yangın yerine dönmeden önce söylemeli, yakınlarımızı uyarmalıyız. Calhoun olmaktan daha kolay bir şey yok, güce yaslandıktan sonra herkesin sesini kesebilir, basını satın alabiliriz. Hasılı bir tiyatro metninin romana uyarlanmış halidir sanki bu, sahnedekilerin geçmişini pek bilmeden izleriz. Kurgunun parçaları tam oturmasa da izlemeye, okumaya değer. Gil Scott-Heron’ın birkaç sayfalık notu da başa konmuş, mevzuyu bilmeyenler için aydınlatıcı. Denk gelen okusun.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!