Edward Carey – Gözlemevi Apartmanı

Francis Orme’un gözünde dünya anlam alanlarında var oluyor, mikro kaosların ortaya çıkardığı örüntünün çözümlenmesiyle ilerleyen kapalı anlatıyı açmak için Orme’un çocukluğundan itibaren takmaya başladığı eldivenlerin, materyaller arası köprünün gizini düşünmeli. Anlamlı nesneler müzesindeki dokuz yüz seksen altı nesneye herhangi bir zarar vermemek için taktığını söylüyor Orme, oysa elinden çıkardığı görülmemiş şeydir hatta komşularının, belki tek arkadaşlarının demeli, eşyalarını yürütüp yaşamlarını zorlaştırdığında cezası yine eldivenleri üzerinden kesilir, komşular deposunu patlatırlar da bütün eldivenleri bütün eve bir tür iç kabuk oluşturacak şekilde takarlar, yapıştırırlar, sokalarlar, bir nesnenin başka bir nesneye eklemlenmesi hangi yollarla mümkünse. Yine steril bir dünya ama Orme’un istencine bağlı bir mesafelenme yok, eldiven ancak elindeyse eldiven, yaşam ancak öyle tahammül edilebilir bir uzaklıkta. Seyirlik yaşam. Bembeyaz eldivenleri kirlenmesin diye olmayacak şeyler yapıyor Orme, uzak durmaya çalıştığı koca bir dünya var. Gözlemevi Apartmanı’nda yaşayan herkesin uzak durmaya çalıştığı dünya. Bu arada, metnin sonunda müzedeki bütün nesneler -sanıyorum- kronolojik bir sırayla verilmiş, anlatı boyunca tam on nesne daha ekliyor listeye Orme, sonda yer alan Nesne en büyük mutluluk, müzenin son parçası, Anna’yla Orme’un çocukları. Eldivenler yok artık, bebeğin gerçekliğini idrak edebilmek için eskiyi, Apartman’ı, Apartman’a dönüştürülmeden önceki adıyla Tearsham Malikânesi’ni, dünyayı geride bırakmak zorunda Orme, yeni evlerinin duvarlarını beyaza boyarken ellerini boyaya batırıp izlemesi, hüzünlenmesi kısacık anlatılıyor metinde, kısacık bir yas. Otuz küsur yıl boyunca bitmeyen, Apartman’ın komple tuttuğu yasa kıyasla çok kolay atlatılacak. Devinim sağlandığı için biraz, Apartman yıkılıp Şehrin Dorukları inşa edilmese, yapıyı diken şirket übersüperapartmanda Orme’a kapıcılık işini vermese Orme’un değişime direncinin tekrar kuvvetleneceğine dair güçlü emareler beliriyor çünkü, Anna’nın gözlerini kaybetmesiyle başlayan zorlu hayatını zerre umursamayıp kızı kalabalıklarda bir başına bırakıyor Orme, türlü türlü hırtlıkla kızı bezdirip Apartman’dan gitmesini sağlamaya çalışıyor. Aylar önce de aynı şeyi yapmış, taşınır taşınmaz Anna’yı dehlemeye çalışmış, kızın şişe dibi gözlüklerini çalıp müzeye kaldırmıştır, komşuları da Anna’yı istemezler ama kızın insancıllığıyla yumuşadıkları, yaşamlarını daha bir yaşamaya başladıkları için Orme’dan yüz çevirdikleri an onların da eşyaları müzelik olacaktır, tepkilerini eldiven döşemesiyle gösterirler. Anna’nın yakınlardaki kilisede büstü bulunan Azize Lucy’ye bel bağlaması anlamlı bu sebeple, yani kaç Eyüp eskitmiştir Anna bilinmez, öyle eziyetlere maruz kalmıştır ki en iyisi çekip gitmektir ama onu Apartman’a getiren, oradan asla ayrılmamasına yol açan -Apartman’ın tarihi, takıntıların tarihi, hüznün tarihi, muhitin tarihi, sanatın tarihi, alımlamanın tarihi, inancın tarihi, umudun tarihi, hepsi öyle iç içe geçmiştir ki determinizmle irrasyonalizmin ayrışması başlı başına meseledir romanda, anlam alanları derken kaosun bir düzene, düzenin kaosa kavuşmasını izleriz aslında- gerekçenin ötesinde Anna’yı salt varlığı, dahi saf varlığı değiştirici kılar. Nedir, önce sırf soyadlardan, sayılardan ibarettir komşular, Yirmi, Sekiz, Altı, Bayan Higg, her neyse, ardından nitelikleri gelir: Köpek Kadın, Anna onlarla ilişkilenmeye başladıkça Apartman’da edindikleri yaşamın berisini de hatırlamaya başlarlar, kim olduklarını ve kim olabileceklerini. Apartman başlı başına bir unutuş müzesidir aslında, karakterlerin hikâyeleriyle birlikte trajedileri de açığa çıkar, bu sayede “yüzleşirler” ve yüzleştiklerini kapattıkları yerden çıkarıp geleceği biçimlemekte kullanırlar. Sağalma. Nihayetinde Orme’un da çözüldüğünü görürüz, zaten nesneleri vardır ama bir tür duygulanım, yaşam emaresi örneği olarak saklıyordu onları, yıkımla birlikte taşıdıkları anlamı özümsemeyi başarır, nihayetinde kendinden bir parçayı, müzenin en güzel eserini somut olarak karşısında görünce süreç tamamlanır. Asıl değişimi yıkıcılar sağlar tabii, dış etken, Apartman o kadar eski ve metruk haldedir ki hızla yayılan kentin içindeki urdur artık, başına gelecek olan bellidir, zaman meselesidir. Zaman dedim, Anna sadece dönüştürücü değildir, Orme’un, Apartman’ın zamansallığını da etkiler, örneğin Dört Nesne Zamanı, Hatıralar Zamanı, metnin girift yapısını zamansallıkla oluşturmak zaten iyi fikir de Carey karakterlerin kendi zamansallıklarını da mevzuya katarak öyle bir kurgu yaratmış ki şapka çıkarılır. Her karakterin kendi hikâyesi dedik, hatıraları canlandırdıkça -anlaşıldığı kadarıyla hiçbirinin o âna dek yapmadığı bir şey- karakterler Apartman’a nasıl geldiklerini, ağır ağır küflenmeye nasıl başladıklarını anlarlar, Köpek Kadın yaşamını tamamen değiştirirken kimi de orada kalmaya devam eder çünkü Apartman daha Tearsham Malikânesi’yken gelmiştir, gidecek başka bir yer yoktur onun için. Şimdinin geçmişi yok etmesi üzerinden bir tartışmaya da girişir Orme, Anna’nın yapmaya çalıştığını anladığından türlü engel koyar kızın önüne, hatırlayışlar bildiği dünyanın değişmesine yol açacağı için korkar ama önünü alamaz hikâyelerin. Orme’un tuhaf, orijinal anlatımına -karakterin patolojisi bir yana, gizi korumaya yönelik bir çaba olarak da görüyorum aşırı yoruma kaçma riskine girerek çünkü hikâyeleri anlatmaya başladığında cümle tekrarları, sözcük oyunları biter, klasik anlatı öne çıkar, alengirli dil basitleşir- şimdinin öngörülemezliği, amorfluğu, kısacası yapısı karışır. Dizginlenemez “şimdi”, öyle de kalmalıdır.

Bağ kurulması gereken o kadar çok öge, incelenmesi gereken o kadar çok düşünce var ki upuzun bir makale çıkar bundan, sırf zamanın kullanımı bile başlı başına yazı konusu da Orme’un balmumu müzesinde “balmumu heykeli rolü yapma işi”ni değerlendirmesi üzerinden sanatın neliğine varırız, sanatın eleştirisine, sokaktaki performansından sanatın kamulaştırılmasına, müzede heykelle ilişkiye girip ağlayarak özür dileyen, heykele insan muamelesi yapan güvenlik görevlisi bize bombastik bir alımlama temsili sunar falan, hani Panofsky, Schapiro bilen birinin romanı nasıl değerlendireceğini merak ediyorum, aydınlanma yaşayabilirdim, bende sezgisel çıkarımlar olarak kaldı çoğu şey. Neyse, en son özetlemeye çalışayım romanı da kafa göz yaracağım ister istemez, Carey’nin aralara sokuşturduğu hikâyecikler, kullandığı anlatım teknikleri falan, çoğu şey dışarıda kalacak. Elimizde otuz yedi yaşında, annesi ve babasıyla yaşayan -annesi geçmişe takılı kalmış bir korkuluk, babası bitkisel hayat sürdürüyor adeta, “birlikte yaşamak” doğru bir tabir olmayabilir- Orme var, sokak sanatı yaparak geçinmeye çalışıyor, abisi Thomas’ın yerini almaya çalışmış ama haliyle başaramamış biri. Dank! Bir anda Thomas, üstelik daha çocukken ölmüş de ölmeden önce babası yeni bir tane yapmak gerektiğini söylemiş eşi Alice’e, yıldızlara bakarak. Ne garip iş: Hatıralar Zamanı korkulukla bitkiyi de etkiler bir şekilde, anne Apartman’ın geçmişiyle şimdisini birleştirmeye çalışırken babanın yolu çok daha uzun, çakılı kaldığı Tearsham Malikânesi’nden, çocukluğundan alacak mevzuyu, güncel zamana hızlı hızlı gelmeye çalışacak. Sarmal anlatı romanın bu bölümünde, anneyle babanın bakışımlı hikâyeleri, elbet baba bir anda onca mesafeyi atlayınca biyolojik saatini de ileri almış gibi olacak ve eşine bilinçle sevgi gösterdikten sonra ölecek. Muazzam fikir, biçem o kadar sıkı ki karakterlerin kayıpları, anımsadıkları, anlatı zamanında yaşadıkları biçimi doğrudan etkiliyor. Hikâyeyi de: çocuk ölür, yeni çocuk doğar, bina da kimlik değiştirir zira orada yaşamak mümkün değildir artık, Malikâne kısa sürede Apartman’a dönüşerek başka insanlara da açar kapısını. Peter Bugg mesela, ne üzücüdür yaşamı, babasının koyduğu çıtayı aşmak için akıl sağlığını yavaş yavaş yitirmesi, Orme’un babasına öğretmenlik yaptıktan sonra Orme’u da eğitmek için ailenin yanına taşınması, çocukla boğuşmaları, okullarda öğretmenlik yaparken yaşadığı aşırı hüzünlü olay, diğer yanda sürekli terleyip ağlaması, kendini durduramaması, su fışkırtan bir karakter olarak absürtlüğün dibine vurması. Son olarak şu: Carey’nin sağlam üfürdüğünü düşünebiliriz başta, karakterlerin gariplikleri anlatı atmosferine uymaz gibi görünebilir başta, oysa yazar öyle bir simbiyoz yaratır ki, uf.

Özetleyemedim yine. Mükemmel. Şiddetle tavsiye ederim.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!