Daryl Gregory – Kaşık Bükenler

Süper güçlere sahip bireylerden oluşan ailelere dair kurmacalar eğlenceli. Karakterler iyi kurulur, çatışmalar çeşitlendirilir ve hikâyeye tüm bunları taşıyacak kadar kuvvet yüklenirse tadından yenmez, mesela Melezler. Daha iyi bir örneğine rastlamadım, kapkaranlık bir aile anlatısı. Deneyimli kurt adamların yanında genç bir kurt, başını belaya sokmaması için yavaş yavaş eğitiliyor, o sıra aileyi ifşa edebilecek tehlikelerden kaçınmaya çalışıyor, başarılı. Kaşık Bükenler hikâyeden kaybediyor bence, daha doğrusu hikâyenin oturmayan taraflarından. Bireylerden önce aileyi ele almalı: Telemachus’lar bir televizyon programında özel güçlerini milyonlara gösterecekken Archibald nam tecrübeli kuşkucu yüzünden cortladıkları zaman zengin olma hayalleri son buluyor ve kötü şartlarda yaşamaya başlıyorlar, Maureen öldükten sonra işler daha da kötüye gidiyor. Turneler bitiyor, para sıkıntısı baş gösterdikçe tekrar bir arada yaşamak için babanın, Teddy’nin evinde toplanıyorlar ve macera başlıyor. Bitmemiş maceralar sürüyor da diyebiliriz, bir tarafta Teddy’nin mafyayla kurduğu ilişki yüzünden oğul Frank’in sağlam sopa yediğini görüyoruz, diğer yanda anne Maureen’in para kazanmak için devletle kurduğu işbirliği yüzünden ailenin peşinde dolanan ajanların yarattığı sıkıntılarla karşılaşıyoruz. Sonlara doğru bu iki çizgi birleşecek ve son derece tırt bir şiddet sahnesiyle sonlanacak roman, o zamana kadar başka aksaklıkları da görmeden keyfini çıkarmaya bakmalıyız. Karakterleri anlatmadan girmek istememiştim, dayanamadım: Soğuk Savaş zamanında SSCB’nin telekinetik katakullilerini önlemek için CIA’in bir biriminde çalışıyor Maureen, karşı taraftaki muadiliyle anlaşma yaparak ülkelerin savaşa girmesine yol açacak bilgileri saklıyor, zararsız bilgileri abartıyor, bu kadar güçlü ve önemli biri. E, ulusal bir kanalda şaklaban etmek nesi onu? Buna izin vermek? Üstelik ABD topraklarında SSCB tarafından öldürülen önemli kişilerden de bahsediliyordu bir yerde. Geçtik, Teddy’yle Maureen’in tanıştığı sırada havada uçuşan kalpleri görüyoruz, birlikte CIA’in testlerine girip çıkıyorlar, sevgili oluyorlar, Teddy aşkından infilak edecek neredeyse, Maureen’in kansere yakalandığı ortaya çıktığı zamansa tam bir sığır gibi davranıyor ve bu davranışının temeli anlatıldığı kadarıyla yeterli değil açıkçası. Geçtik, Teddy gizli gizli bir şirket kurmuş da sağlam para kaldırıyor, mevzuyu ailesine anlatmıyor, kızı Irene’e hiç karışmama prensibi anlaşılırsa da oğlu Frank’in para meselesi yüzünden koluyla burnu yer değiştirdiği zaman kılını kıpırdatmıyor Teddy, iş işten geçtikten sonra Irene’le birlikte işe el koyuyor nihayet. Maureen’in ölümü aileyi parçalamış ama mesafeler o kadar artacak gibi değil gördüğümüz kadarıyla, tuhaf bir uyuşmazlık var. Daha da pek çok şey sayılabilir, karakterleri tanıtırken aklıma gelirse.

Gregory her karakter için bölümler oluşturmuş, her bölümde geçmiş zamandan ve anlatılan zamandan birer kesit sunuyor. Kronolojik olarak vereceğim ben, önce Teddy. Sağlam dolandırıcı, sihirbaz, gözbağcı, manipülatör, türlü hergeleliği olan bir adam. Poker masalarının şahı gibi görünse de şansı yaver gitmemiş bir türlü, Maureen’le tanışana kadar. Gerçi o zaman da berbat etmeyi başarıyor işleri, mafyaya çalışmaya başladığı zaman bir işi berbat edince sağlam bir dayak yiyor kaptandan, elleri sakatlanıyor ve numaralarının çoğunu yapamıyor bir daha. Oğlu kâhin Buddy’nin yönlendirmesiyle mafyanın eşi girecek hayatına, kadını Irene’le tanıştırıp emlak dalaveresi üzerinden dönen kara para aklama şebekesini açığa çıkaracak, sonra kaptanı hacamat etmeye çalışacak. Diğer yanda eski dostu CIA var, adamlar ailenin peşini bir türlü bırakmadıkları için onları da oyuna getirmeye çalışıyor bir yandan, sonlarda iki belayı tokuşturup aradan kurtulmaya çalışıyor. O tokuşmanın hazırlığı çok uzun sürüyor açıkçası, en başta ne halta çukur kazdığını, eve inşa ettiği bölüme demir kapı taktığını anlamadığımız Buddy aslında lüzumsuz yere kasmış sanki, mafya babası ve yaşlı ajan karşılaştıkları zaman silah en fazla beş kez ateşleniyor ve seken bir kurşundan başka o kadar da dikkate alınacak bir tehlike yok ama öyle bir hareketlilik var ki silahlı çatışma çıksa yeri. Çıkmıyor, yükselen tansiyon iki moruğun didişmesi ve ev ahalisinin çığlıklarıyla düşüyor. Nedir, Gregory gerçekten özgün karakterler yarattığı için Teddy’le Maureen’in ilişkilerindeki biricikliği, Irene’le Teddy’nin çatışmalarındaki has öfkeyi alımlayabiliyoruz, duygular gerek diyaloglarla gerek eylemlerle pek iyi yansıtılmış. Frank’le Buddy’nin kardeşliklerine bakalım mesela, anneleri öldükten sonraki o bomboş yıllarda bir kumarhane maceraları var, müthiş. Buddy kâhin işte, Frank de oldukça kötü bir telekinetik, birlikte Buddy’nin görülerinde ortaya çıkan fişleri toplamaya gidiyorlar. Buddy hayatının aşkıyla karşılaşacağı için gitmek istiyor açıkçası, Frank’in kazanacağı para ve sonrasında yiyeceği dayak umurunda değil, bu yüzden Frank kardeşine dinmeyen bir öfke duyacak sonraları. İlk partide kazandıkları paradan bir kısmını alıp uzar Buddy, Frank daha fazlasını kazanmak için oynamaya devam eder ve patronun dikkatini çekince kazanmamak için rulet topunu kontrol etmeyi bırakır ama şansı yaver gider bu kez de, ter içinde kalmışken son bir kez oynar ve tekrar kazanınca öfkeden masayı fırlatır, ipini çeker. Hayatının dayağını yedikten sonra CIA ajanları tarafından kurtarılır, sorguya çekilir, Maureen’in oğlu da yeteneklidir çünkü. Teddy ve Irene gelip kurtarmasalar annesinin izinden gidebilir, Teddy’nin Maureene’e verdiği sözü tutamamasına -sözün ne olduğu malum herhalde- yol açabilirdi, kendi utancıyla yırttı ve dikiş tutturamadı hiçbir zaman. Dandik bir şirket, bir dünya borç, mafyanın çöktüğü ev derken sondaki çatışmaya bağlanıyor mevzu. Tehlikeli adamlar, Teddy ellerini kırdıkları için biliyor ve oğlunun ne haltlar karıştırdığını uzun süre bilmiyor. Saçma. Buddy’ye gelelim, aslında başından sona ne yaşanacaksa her şeyi bildiği için anlatı boyunca giriştiği bazı işler olay örgüsü tamamlandıkça anlam kazanıyor, buna iyi bir kurgu oyunu denebilir de bizim twist olarak göreceğimiz şaşırtıcı mevzuları biliyor olması lazım, mesela annesini daha ortada kanser yokken mezarda görüyor, öyleyse kurtarılacakları kurtarması lazım her ne kadar içine kapanık olsa da. Frank’i dayaktan kurtarmamasını düşünürsek bazı şeyleri bulanık görmesi, anlamlandıramaması iyi bir açıklama, yine de net görülerini de biliyoruz, bu seçiciliğin nedeni belirsiz. “Öyle çünkü böyle” yetmiyor, böyleliğin etkilemediği öylelikler de var.

Matty, Irene’in oğlu da önemli. Maureen’den sonra ailenin en güçlüsü denebilir, astral seyahatte bir dünya markası. Frank’in paraya ihtiyaç duyduğu zamanlarda mafyanın kasasına çökme planlarının vazgeçilmez parçası olan Matty ergenliğinin altın çağlarında soyguna karışıyor, annesinin hayatını iyice zorlaştırıyor. Üvey kuzeninin cinsel bombardımanından sağ kurtulma maceraları iyidir de Irene’in internetten tanıştığı adamla sevişip yolları ayırması için harcanan koca bir hikâye alanı var, kurguda koca bir çukur adeta. Her karakter bölüm canavarlarıyla ilgili bir gündeme sahipken Irene’in savaşa tadımlık katkısının yanında yaşadığı sanal muhabbet ve seks tecrübeleri, yani, ne bileyim, ne gerek var diyeceğim, sondaki silahlı çatışmada seks partnerinin de mevzuya katılmasının matrak bir yanı var ama oradan buraya bağlamak hikâyeyi aşırı zorlamış. Yalanları anında tespit etmesi iyiydi ama, Irene tam bir yalan dedektörü. Yanıldığı görülmemiştir, bu sayede ailesinden kimsenin kafasında delik açılmamıştır mesela.

Bu roman… Yani ben çoğu şeyi yemedim, yediklerimden memnunum ama yekten düşününce bu metni okuduğuma memnun değilim açıkçası. Sırf süperlik seven okuru tatmin eder, beni kesmedi.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!