Cory Doctorow – Özgür ve Bedava: İnternet Çağında Bilgi

Neil Gaiman’ın giriş yazısında bahsettiği konular Doctorow’un değineceği meseleleri örnekliyor. Gençliğinde babasının arkadaşından bir kutu Astounding Science Fiction almış Gaiman, ödeyebileceğinden çok daha fazlasını vermiş ama dergilerdeki öykülerden biri verdiği bütün paraya değmiş. Yorum: bir süredir albümden single‘a dönüyor mevzu, albümün özgül giderlerinden kısıp teklilere abanmak bu açıdan mantıklı zira her şarkısı bomba albüm, en son ne zaman dinledim bilmem, bu açıdan şarkı şarkı iş çıkarmak makul. Albüme veda etmeyeceğiz de niş olacak artık bu format, zaten alışkın olduğumuz müzik dinleme biçimleri çoktan kalktı ortadan, kaset kafasına nostalji dışında pek dönülmüyor, Spotify gibi platformlar üzerinden dinliyoruz şarkıları. Dengi nedir, X’te şiir “paylaşmak”, bunu sanatçıya da gelir getirecek bir biçime kavuşturmak için birçok yol denendi, deneniyor, aracıların çöktüğü gelir modellerinin çok daha iyileri yolda. Diye umuyorum, Doctorow bağımsız sanatçıların yaşamlarını idame ettirebilmelerini sağlayacak pek çok kazanç kapısından bahsediyor. Gerçi metnin basılmasının üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçmiş, kapıların çoğu bizde de açılmış durumda ama henüz yeterli seviyede bir akış yok. Kickstarter yoluyla Kevin Moore birader çok acayip şarkılar saldı ortama, Doctorow’un projeleri var, bizde pek duymadım bu tür işleri. Neyse, iyi bir öykü onca kötü öyküye yapılan yatırımı kurtarabilir, tıpkı müzik şirketlerinin hit çıkarmak için çok sayıda “kötü” albüm fişeklemesi. Tabii telif haklarıyla ilgili bir dünya mesele var, Gaiman müzik kopyalamanın hırsızlık gibi gelmediğini söylerken müziğin performatif yönünün her zaman önde olduğunu düşünüyor, yani şarkılarınızı uzaya salarsınız, üç beş bir şey gelir ama en büyük gelir kalemi müziğinizi icra etmektir. “Charles Dickens’ın bundan yüz elli yıl önce telif hakları Amerika için henüz hiçbir şey ifade etmezken ne yaptığını hatırladım: Geniş kitlelerce okunuyordu ama hiç para kazanamıyordu. O da korsanı bir reklam yöntemi olarak kullanıp Amerika’daki tiyatroları gezerek kendi kitaplarını okudu. Hem para kazandı hem de Amerika’yı gezmiş oldu.” (s. 13) Okuma etkinlikleri devam ediyor, Rowling olursak yan ürünlerden de servet kazanabiliriz, atölyeler matölyeler işin pis tarafı, kısacası sanat üretiminde doğrudan doğruya kazanç az zira şirketidir, dağıtımcısıdır, bilmem nesidir derken kuş kadar bir şey kalıyor sanatçıya, sadece sanattan geçinmek mümkün olmadığı için zanaat öne çıkıyor. Doctorow sırf para kazanmak için sanata bodoslamadan dalanların çok büyük ihtimalle cortlayacaklarını, başarıyı getirenin başka şeyler olduğunu söylüyor, okurun elinden öper de içten içe biliyorsunuz uzunca bir süredir üretiyorsanız. Paraya ihtiyaç duyuyorsanız ne yapacağınızı biliyorsunuz, daha nitelikli, yenilikçi eserler üretmek için yan işlerle pek zaman harcamamak gerektiğini biliyorsunuz, sezgiler yerleşiyor zihne, ne istiyorsanız onu yapıyorsunuz. Reklam, eh, sosyal mecralara ateşlersiniz, sonuçta adınızı duyurmanız lazım, tutunana kadar cepten karşılarsınız ya da biricik bir iş yaparsınız, farkınız o olur, ilgilisi duyarsa duyar. Gaiman’a göre her yazar Dickens gibi olmayacak, sahneye çıkmaktan kaçınanlar var, Doctorow sezgi pompalarını çalıştırarak sahneye çıkacakların ve çıkmayacakların neler yapabileceklerini inceliyor metnin yarısında, diğer yarısındaysa sahnenin koşullarını, daha doğrusu sahnenin ne kadar berbat olduğunu anlatıyor. Steven Wilson kodamanların telif haklarıyla ilgili deli gibi çalışma yaptıklarından bahsediyordu bir röportajında, yapay zekânın ortama bombalama dalmasıyla birlikte işler iyice karışacak gibi görünüyor, kime ne kadar telif, hangi platforma ne kadar gelir, bütün bunlar teknolojinin gelişmesiyle birlikte iyice karman çorman olmuş durumda. Şirketler en iyi bildikleri şeyi yaparak baskılamaya çalışıyor sanatçıları, başka türlü var olamayacaklarını söylüyor da biraz tanıtımla birlikte işlerin nereye gideceği belli olmuyor, hele şirketlere bağlı kalanların önemli bir kısmının “başarısız” olduklarını göz önünde bulundurursak devrin değiştiği açık: bağımsızlar nihayetinde o kadar bağımsız değiller ama kanları emilmiyor artık. Radiohead’in internete saldığı albüme karşılık dinleyicilerine “gönlünüzden koparsa atın üç beş” teklifi karşılık buldu, tabii Radiohead için bulması kolay ama bu uzun bir koşu zaten, sanat ömürlüktür, emeğin karşılığı olabilir veya olmayabilir ama söz konusu sanatsa zaten haritada ejderhaların olduğu söylenen kısımda yol alıyoruz demektir.

Doctorow internette dolanan verilerle ilgili teknik bilgiler veriyor sıklıkla, dijital kilitlerin telif haklarını korumaktan çok şirketlerin gelirlerini koruyan zımbırtılara dönüşme sürecini ayrıntılarıyla anlatıyor da tünelin ucunun bombok bir yere çıktığını biliyoruz artık. Uzantı türüne göre piyasaya sürülen ürünlere hapsolan eserler, sesli kitaplara katakullilerle el koyma girişimleri, bilgisayarımızda bilgimiz dışında yapılan değişiklikler, mesela Amazon bir kitabı bütün cihazlardan sildiği için büyük olay olmuş, tam olarak neye müsaade ettiğimizi bilmeden edindiğimiz onca programı düşününce sınırın nerede çizildiğini bilmiyorsak tüm verilerimiz, yani zaten her bilgimiz internette geziniyor, şirketler ve devlet sağ olsun da kameramızı ele geçirenlere ne yapacağız bilmem. ABD’de öğrencilere verilen bir bilgisayarın kamerasından bir öğrenciyi takip etmişler, öğrencinin uyuşturucu kullandığı görülünce soruşturma açılmış da iki terso var, birincisi öğrencinin yuttuğu hap uyuşturucu değilmiş, ikincisi de nereden biliyorlar hap olayını, bir dünya tantana tabii. İnsan haklarının daha da çiğnenmesinden korkuyor Doctorow, diğer yanda insanı önceleyenlerin eylemlerine güveniyor, çizdiği geniş çerçevede Çin’in getirdiği yasaklar var, Arap Baharı’nın sosyal medyada şak diye örgütlenmesi var, dönüp dolaşıp politikaya geliyor iş. ABD’de uzun zamandır yenilenmeyen hatların yavaşlığından şikayet edenlere kötü haber, ilgili birimin başına internet sağlayıcısı dev şirketlerden birinin kodamanı geçirilmiş o yıllarda, ayrıca bazı ülkelerde internet erişimi temel insan hakkı olarak görülmediği için yoksun bırakılanlar var, gidilecek yol çok yani. İlk meseleye dönersek Amanda Palmer’ın yazısı var bu kez, kendisi sokak sanatçısı, müzisyen, çizer, daha da ne. Rock yıldızı olmadan önce, 1998-2002 yılları arasında sokak sanatçılığıyla kirasını ödeyebilmiş, yaptığı şey Viktoryen bir gelinlikle saatlerce dikilmek, para verilirse canlanıp elindeki papatyaları üzgün bir edayla verip yine heykelleşmek. Üç farklı kıtada bu gösteriyi yapmış, insanları tepkilerine göre grupluyor: hiç izlemeyip hiçbir şey vermeyenler, izleyip hiçbir şey vermeyenler, izleyip az bir para verenler, izleyip çok para verenler, izleyip şiir, çizim, teşekkür notu falan verenler. “İnsanlar ortaya sanat ve içerik koyduğu, başka insanlar da sanat ve içerik istediği sürece, pazar da kendini, onların birbiriyle etkileşim halinde olması ve birbirlerini destekleyebilmesi için yeni yollar yaratacak şekilde ayarlayacaktır.” (s. 17) Kitabın konusu “ayarın ayarlanması”, Palmer’ın deneyimlerinden anlaşılıyor ki izleyip hiçbir şey vermeyenler en azından arkadaşlarına bahsederler performanstan, izlemeyenler zaten etkisiz eleman ama izleyip hiçbir şey vermeyenlere terfi edebilirler en azından, diğerleriyse deneyimledikleri sanat biçimini destekliyorlar zaten, bir daha karşılaşmak istiyorlar, sanatçının yaşamını kolaylaştırmaya çalışıyorlar, uzun vadede kendilerine yatırım yapıyorlar yani. Kopyalamak isteyen kopyalayabilir, albümlerinin aşorulmasından rahatsız değil Palmer, işlerinin yayılmasıyla birlikte ekonomik geri dönüşlerin artacağını biliyor. Gelinken videoya mı alındı, sorun değil, insanlar gelini karşılarında görmek için para ödemek isteyeceklerdir. Burada sanatçının yapması gerekenleri üç maddede iletiyor Palmer: içeriği özgün tut, takası dürüst tut, ne pahasına olursa olsun mesajını ilet. Tamamdır.

Biraz eskimiş konular, yine de yeni biçimleri güncel. Okunası. Çevirmeni de Berkan, mükezmez.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!