Burhan Arpad – Alnımdaki Bıçak Yarası

Şurada şiirle novellanın, şiirle filmin ve filmle novellanın ilişkisi anlatılmış. Vesikalı Yarim‘in Halil’i manav, Arpad’ın metnindeki Kâzım’sa Geyikli Aile Bahçesi’nde çay ocağı operatörü. Babası küçük yaşta ölüp annesi de adamın biriyle kaçınca bir başına kalan Kâzım’ı Nuri Amca yanına almış, Haççe Hala da bağrına basınca Kâzım’ın Haliç kıyısındaki bu şenlikli yerde, şenlikli de değil, eski Haliç nasılsa öyle: “Haliç kıyılarının sokakları birbirine benzer. Karayüzlü tahta evler, sur kalıntılarının şurasına burasına sokulmuş izbeler, arada bir mesçit, ya da küçük bir kilise. Sokaklarda yığın yığın çocuk; hepsi de soluk benizli, yüz göz çamur içinde.” (s. 23) Haliç’in insanları evlerinde rastlamadıkları mutluluğu Geyikli Çay Bahçesi’nde arıyorlar, bulamazlarsa az ötedeki Çardaklı İçkievi’ne gidiyorlar. Arpad ikinciye pencere açmıyor hiç, Kâzım’ın yaşamından öteye gitmiyoruz. Yirmi beş yaşındaki delifişek Kâzım kıyıdaki parka giderek “karşıya” bakıyor, bu “karşı” günümüzdeki anlamına henüz kavuşmamış. Beyoğlu aşağıdan göründüğü kadarıyla her zamanki gibi dertten tasadan kurtulma yeri, gece hayatı her sınıftan insana kucak açıyor, Kâzım da mahalleden arkadaşları Remzi ve İbrahim’le Çiçek Pasajı’nda içiyor sık sık. Kavgadan beri gitmemiş gerçi, birkaç gün önce gittikleri zaman kadının tekine dayılanan adamı durdurmaya çalışmışlar, adam üzerine yürüyüp bıçak çekince kafayı gömmüş Kâzım, alnı boydan boya çizilmiş o ara. Buradan “Tahattur”a geçeyim, Orhan Veli’nin şiirindeki dizelerden anlatının seyrini belirleyen Arpad ilk dizeyi böylece işlemiş oluyor. Metni kısa bölümlerden oluşturup karakterlerin dünyaları arasında hızlı geçişlere imkan tanımış, Zehra’ya geçiyoruz ikinci bölümde. Gül Bar’ın gediklisi Zehra yağlı müşteri kovalıyor, Artin’in bulduğu adamlardan kazandığı paraları biriktirmeye çalışıyor. Başka bir hayatın hayalini kurmuyor gerçi, on beş yıldır vesikalı olarak yürüttüğü işinden başka yapacağı bir şey yok. Leman Abla’sıyla yakın, arada sırada dertleşiyorlar, Zehra âşık olduğu zaman Leman Abla’sının faydasını ve zararını görecek. En başta Kâzım’la tekrar karşılaşsın bir, Çiçek Pasajı’nda uğruna bıçak yarası aldığı kadını Kâzım da görüp âşık olsun hemen. Üçlü tayfa aynı, İbrahim kadını masalarına davet edince hemen kara bıyıklarını burup muhabbeti açmaya çalışıyor ama Zehra’nın kime meylettiği belli, kumral bıyıklar ve kalın etli dudaklar aklını çoktan çelmiş. Bu bıyık, dudak meselesi defalarca tekrarlandığı için metnin arızası diyebiliriz, ikinci arıza da Kâzım’ın aslında zeki bir adam olmasına rağmen Zehra’nın yaşamına dair hiçbir çıkarsama yapamaması, her şey ortaya çıkınca nefretle dolup kadını terk etmesi falan. Şimdilik kapılmaktan öteye gitmesinler, aşk süper bir şey,  Leman Abla’sı Zehra’yı uyarsa da arkadaşının mutluluğuna ortak oluyor, görüyor ki on beş yıl önceye dönmüş Zehra, ilk kez seviştiği adama olduğu kadar âşık olmuş Kâzım’a. Sevişmelerinden sonra bir daha kimseyle birlikte olmak istemiyor Zehra, Artin’den kaçıyor, tanıdıklarından, hatta Leman Abla’dan bile kaçıyor, önceleri geçtiği sokaklardan geçmiyor, bambaşka bir insan olmak için elinden geleni yapıyor. Tipik bir hikâye olsaydı hem Leman Abla hem de Artin ne yapıp eder, ikilinin aralarını bozup Zehra’yı tekrar kullanmaya başlarlardı ama Arpad öyle bir kurguya başvurmamış, daha yaratıcı bir çözüm de yok, Kâzım’ı şapşallaştırarak sonuçlandırmış mevzuyu.

Ara sıra semte, kahvelere dönüp insanların bıkkınlıklarına dair sahnelere şahit oluyoruz, yan hikâyelerin esasla bağlantıları azıcık zayıf. Gazetelerden haberdarız bir de, kaybolan genç kadınlarla ilgili hemen her gün haberler çıkıyor, kiminin öldürüldüğü söyleniyor, toplumsal problem hemen herkesin dilinde. Artin’le yancısı bir ara izlendiklerini fark edip işi sıkı tutmaya karar veriyorlar, Anadolu’dan gelen kızları onlar da kullandıkları için emniyetin takibindeler, haliyle kadınlar için pazarlık yaptıkları yerler, ayarladıkları odalar artık tehlikeli. Zehra uzun zamandır çalışmıyor, kimseyle görüşmeyip arınmaya çalışıyor, özellikle Haççe Hala ve Nuri Amca’yla tanıştıktan sonra daha bir dikkatli de parası bitiyor nihayetinde, Kâzım’ın bırakmak istediği parayı almayınca Leman Abla’dan başka gidecek bir yer bulamıyor. Farklı bir iş bu kez, mekan sıkıntısı çeken Artin’e odasını kiralarsa bir dünya para kazanacak Zehra, hem o sırada sinemaya gider, gezer, gönlü ne isterse. Çöküşünün başlangıcı bu herhalde, Kâzım için de İbrahim’le kavga etmesi. Toplum baskısı yüzünden Kâzım da içe kapanıyor, arkadaşlarıyla görüşmüyor da öğreniyorlar olan biteni, bir gün İbrahim laf atınca çat çut girişiyorlar. Kâzım iyice yalnız, Zehra’yla birlikte basıp gitmeyi düşünüyor ama facia geliyorum diyor. Hiç ilginç değildir, geliyor. Artin’in İzmir’den gelen bir kızı ayarladığı hayvan adam kızı öldürünce cesedi sarıp sarmalayıp gecenin bir körü bayıra çayıra bırakıyorlar, polisler cesedi bulunca işin peşine düşüyorlar çünkü o kaçıncı, halk feryat figan, yeter artık. Zehra’nın başına gelen işte, kızın fotoğrafını odasında bulunca paniğe kapılıyor, hemen Leman Abla’ya gelip dert yanıyor. Elbet ulaşacaklar Zehra’ya da, yıllarca hapis yatacak, Kâzım’ı sonsuza dek kaybedecek. Leman Abla her şeyi çözeceğini söylüyor da Artin’e haber verdikten sonra arazi oluyor hemen, Zehra defalarca evine gelmesine rağmen kapı duvar. Şiiri de unutmayalım, Zehra sevgilisine bir tütün tabakası hediye ediyor arada: “Tabakam senin yadigârın“. Kadının aklı zaten korkudan kaçık, bir de eski kırığı Hüseyin takılıyor peşine, iyice dertleniyor Zehra. Belli ki yaşamına baştan başlayamayacak, zaten vesikasının iptal edilmesi için yaptığı başvuruyu emniyet reddetmiş, Kâzım’ın çocuğunu vesikalı bir anne olarak doğurma tehlikesi var, eyvah. Evlenemezler de, Zehra kirine pasına bulaştırmak istemiyor Kâzım’ı, basıp gitmeyi düşünüyor ama Kâzım basıyor odayı, vesikayı bulunca fırtına gibi çıkıp gidiyor. Zehra ağlayamıyor bile, karyolaya çöküyor, öyle şeyler düşünüyor ki dertlendim de okumayı bırakıp bir sigara yaktım o an: “‘Vesikalı orospuymuşum! Beğenmedin mi küçük bey! Vesika almak kolay mı? Herkese vermezler vesikayı. Yirmi bir yaşını bitireceksin. Yurttaş olacaksın. Komisyon iş yerine izin verecek. İş yerinin çevresinde okul, tapınak, daire olmıyacak. Vergini ödiyeceksin!’” (s. 94) Kâzım arkadaşlarıyla piyasa yapmaya başlar yine, Cibali’de tütünde çalışan mahallenin kızlarından Ayten’in peşine takılır, sonra gecenin bir köründe telgraf gelir. “‘İki elin kanda olsa gel’ diyor / Telgrafın“. Polis o genç kızı öldüren ayıyı bulmuş, diğerlerine ulaşması an meselesi. Leyla Abla’nın ispiklemesiyle Artin ve yancısı Çopur Nuri hemen Zehra’nın peşine düşüyorlar, kadın takip edildiğini fark edince kendini postaneye atıyor ve malum telgrafı gönderiyor. Saçmalıklar bitiyor mu, bitmiyor, Gül Bar’a giden Zehra iki adamın kavga ettiğini görüyor, havadaki parıltıyı fark edince aralarına atlıyor ve yiyor bıçağı. Kâzım önce Zehra’nın evine, sonra bara gidiyor, hadiseyi öğrenince hastaneye. Zehra gözlerini açıyor, Kâzım’ı görünce yüzü ışıldıyor. Ameliyata alınırken Leman Abla’nın alın yazısıyla, paranın gözünün kör olmasıyla ilgili sözlerini hatırlıyor. Zayıf bir son, havada kalan olaylar, nereye gittikleri belli olmayan karakterler, aslında çok kuvvetli bir metin değil ama tam bir dönem anlatısı olduğu için ilgi çekici. Mesela ben şu an camdan baksam Haliç’i görebiliyorum ama o eski Haliç’i göremiyorum tabii, nasıl görebilirim, Arpad’ın bu metnini okuyarak. Dolayısıyla kitap okuyalım ve kuru üzüm yiyelim, bunlar hayatta vazgeçmememiz gereken mücadelelerimizdir.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!