Balyoz gibi, tepik gibi öyküler. Dorfman’ın öykücülüğü şahane, Pinochet döneminin zulümlerini alengirli, oyunlu bir şekilde anlatıyor, karakterlerinin dünyaları engin, ne beklediğimi bilmem ama öyküden beklediğim her şeyi buldum.
“Baba Ocağı”nın epigrafları Antik Yunan metinlerinden, savaştan dönen oğlun ailesiyle, daha çok da babasıyla çekişmelerine dair. Var böyle göndermeleri Dorfman’ın, bir öyküde Prometheus’un adı verilmeden zirveye çıkarılıp aşağı bırakılan kayadan, başka bir öyküde savunduğu şehrin yıkımını görmemek için arkasına dönüp bakmayan savaşçıdan bahsediliyor, Orpheus’un güncel yorumu. Öyküde otobüsten inen anlatıcı gencin babasıyla karşılaşmasını görüyoruz, hikâyeyi yavaş yavaş ördüğümüz ve anlatıcının düşüncelerinde bol bol gezindiğimiz için ne işler döndüğünü bilemeyeceğiz ki pek çok öykü de bu tür bilinmeyenlerle dolu, bazı öykülerde mevzuyu finalde çözebiliyoruz. Neyse, anlatıcı kardeşiyle karşılaşmayı umuyor aslında, o zaman işler çok daha kolay olacaktı. Evini özleyen çocuk izinlerinde eve döner, daima eve döner ve babasıyla konuşamaz. Babanın ağzından tek kelime çıkmamıştır yedi aydır, ailenin yüzkarasını sessizlikle karşılamaktan başka hiçbir şey yapmaz yaşlı adam. Durumları kötü, annesinin eline sıkıştırdığı buruşuk para içini yakmıştır çocuğun, kara koyun olmaktan başka çaresi yok gibi gözüküyor. Adı Lucho, cumartesi yerine cuma gelmiş memleketine, korkuyla beklediği olay nihayet gerçekleştiği için bir gün öncesinden eve dönmesine izin verilmiş. Çavuş denen bela yerlerde süründürmüş, böğrünü tekmelemiş, yine de “dünyanın en adi orospu çocuklarıyla” birlikte kalmak zorunda. Babasını mücadele günlerindeki gibi hatırlamak istiyor, grevleri kırılsa ve yoldaşlarıyla birlikte hapse atılsa da eve hep umutla dönen adamı çökerten oğula, kadere boyun eğen trajik kahramana dönüşünce yekten yıktığı adamın bükük boynu canını yakıyor. Koşmaya başlıyor, adamı ardında bırakıp eve girerse pişmanlığı azalacak. Mümkün değil, eve gelince otobüsten indiğinde görmeyi beklediği kardeşinin pek makbul olmayan bir işte çalışmaya başladığını öğreniyor, daha da kötüsü amcasının hapis yattığı yere nakledildiğini söylemek zorunda. Kabullenişle bitiyor öykü, durumu değiştirmek için yapabilecekleri hiçbir şey yok. Lucho’nun kasabalılarca dışlandığını görmek bir başka facia, gerçi bu olayın merkezde olduğu ayrı bir öyküsü var Dorfman’ın. Tarihten mülhem bir hadise, Galeano da kısa metinlerinden birinde bahsediyor: hayat kadınlarının grevi. Cuntanın köpeklerine hizmet yok, kapıdan içeri alınmadıkları gibi kafalarına türlü zamazingo yağdırılıyor, yaşanmış bu. “Putamadre” şahane bir orospu çocuğuyla iki arkadaşını anlatıyor, yiyecekleri haltı normalleştirmek için elinden gelen her şeyi yapan Putamadre zamanında yıllarca yaşadığı San Fransisco’ya çıkıyor, yanında yüzbaşının akrabası Chico ve arkadaşı Jorge var. Üniformalarından etkilenecek kadınları arıyorlar, özellikle biri Chico’nun kalbini kırdığı için hedefte sarışın bir kadın var. Putamadre yüzbaşıya söz vermiş, Chico’nun erkek olmasını sağlayacak, tabii o kadını bulsalar daha iyi. Duvarlara afiş yapıştıran üç zıpırı görene kadar keyifleri az çok yerinde, “İŞKENCE GEMİSİNİ DURDURUN, ŞİLİ’YE BOYKOT.” yazan afişlerle uğraşan tiplere çıkışmak isteyen Putamadre’yi zorlukla durdurduktan sonra Chico ve Jorge biraz dolanmak istiyorlar, Putamadre geride kalarak onlara katılacağını söylüyor. Ortaya çıktığı zaman anlatıyor mevzuyu, iki adama yapacak bir şeyi yok ama afişçi kızın adresiyle birlikte eve ne zaman geleceğini öğrenmiş, acil durum planı olarak kızı aklına kazımış. Civardaki genelevlerden birine girdikleri gibi şutlanıyorlar, mama hiçbir genelevin kendilerini kabul etmeyeceğini söylüyor ve kibarca uzaklaştırıyor adamları. Ne olacak, Chico isterse o küçük göğüslü, sıkı kıçlı kızın evine girecekler. Kararı Chico’ya bırakıyor Putamadre, yirmi yaşından küçük oğlanın sözünü söyleyeceği sırada bitiyor öykü. Putamadre’nin uçuk iddiaları öykünün ilginç noktalarından biri, bu uçtum akıllı gence göre Şili de kısa süre sonra dostu ABD’nin yardımlarıyla aynı kırmızı köprüyü inşa edecek, medeniyetin beşiği haline gelecek, tabii önce Chico’nun o kadınla sevişmesi ve ABD’nin kanunlarına uyarak dolanmaları lazım, Putamadre fevri davranışlarda bulunacağı zaman arkadaşları tarafından durdurulmasa dostluğun gücünü görecek, belki komutanından bir temiz dayak yiyecek, yırtıyor. Geneleve kabul edilmemeleri genel reddin küçük bir bölümü aslında, aradaki uçurum kapanacak gibi değil. En fazla gemiyle gelirler işte, biraz dolanıp dönerler, kapılar kapalı.
“Konsültasyon” en vurucu, meşe odunu gibi öykülerden biri. Ses yorulduğunu, biraz durmaları gerektiğini söyler, bir diğer ses Teğmen’in çayın yanında ekmek ve pasta da isteyip istemediğini sorar, anlatıcı kendisine küfürler eden sesin/teğmenin yiyecek bir şey isteyip istemediğine dair sorusuna cevap vermez, susmanın bazen en iyisi olduğunu söyler, dakikaların geçip geçmediğini anlamadığından suskunluk zamanı yavaşlatmaz üstelik, konuştuğu zamanlara göre daha az tekme yer sustuğu zaman. Kısacık bir bölümde dünya kuruldu, sahne belirginleşti, Teğmen’in “Giorgio” dediği anlatıcının gözünden görüyoruz gerisini. Son derece normal diyaloglar, ara verdikleri için insanca bir sohbeti sürdürebilirler. Arada Teğmen parladığı zaman iddiaların asılsız olduğunu söyler Giorgio, iddia edildiği gibi bir hastane yoktur, Giorgio hiçbir suçluyu tedavi etmemiştir, kimsenin adını sanını bilmez, aslında hiçbir şey bilmez, bildiğini anladıkları anda daha beter işkencelerden geçeceğini bilir. Belki de gerçekten hiçbir şey bilmemektedir, kim bilir? Tek istediği su içmektir Giorgio’nun, Teğmen’e göre elektrik verilen suçlular su içtikten sonra kaskatı kesilerek öldükleri için başta suyu unutması istenir ama suyla kalp krizi arasında hiçbir bağlantı olmadığını söyler Giorgio, Teğmen’i temin eder. Diplomalar, sertifikalar, eğitimler, belki de ülkenin en iyi doktorlarından biridir, dolayısıyla işi kolaydır. Genç Teğmen adamın yaşamını da merak eder, neden çocuk sahibi olmadığını sorar, yeni teknolojileri denemesi gerektiğini samimiyetle söyler. Kendisi o şekilde çocuk sahibi olmuştur, neden Giorgio da olmasın? İçtenlikle teşekkür eder Giorgio, üreme organlarında kalıcı hasar oluşmadıysa da denemeyecektir. Ayakta durması lazım önce, tuvalete gitmek için iki askerin koluna girer ve kendisini sürüklemelerine izin verir. İdrarını kontrol etmenin acı verdiği sırada genç asker kendi sağlık probleminden bahsedip yardım ister, Giorgio adamın dermanını söyler ve sürüklenerek geri götürülür yine. Giorgio’dan faydalanabileceklerini söyler Teğmen, ziyaretine gelen Albay’ı etkilemek için işkence sırasında canından olan insanları yaşatabilecek yegane insanın yanlarında olduğunu söyleyerek Giorgio’yu gösterir. İnsani muamele bitmiştir, Teğmen iyice dinlenmiştir artık.
“‘Hastaların bu biçim ölüp gitmelerine göz yumamayız. Onun için bu konuda yarın konuşuruz, olmaz mı, Giorgio? Konuşacak daha pek çok ilginç şey var. Dinlesene, seninle konuşmaya çalışıyorum, orospu çocuğu. Sana laf ettiğim vakit konuşsana, duymuyor musun?’
Ses çıkarmazsın. Başlığın altında, o çizmeyi görmemek için gözlerini yumar, ikinci tekmeyi beklersin.” (s. 149)
“Titan” kaderini paramparça edip özgürlüğüne kavuşan bir tutsakla ilgili, katledilmekten kaçan Theo’nun titanlığı abilerinin hatalarını yapmamaktan. İki abi hastaneden kaçmaya çalışırken aynı senaryoyla tuzağa düşürülüp öldürülmüştür, haberi getiren komutanın keyfinden kahrolan anneyle Theo acılarını gömerler ve mücadeleyi sürdürürler. Sıra Theo’dadır, senaryoyu bildiği için aynı şeyleri yapmamayı düşünür ama bir noktaya kadar yaşananları aynen yaşamak zorundadır, dışarı çıkmanın yeni bir yolunu bulamaz. Bu öykü mutlu sonla bitiyor neyse ki, diğer çoğu öyküde henüz sarsılamayan bir gücün etkisi altında kıvranan insanların kaybolan umutlarını ve alınan canlarını görürken burada en azından kirişi kıran, ölümünü geciktiren bir karakterin yaşamına kısaca bakarız, yeter.
Şahane öyküler, ne diyeyim. Tekrar basılsın.
Cevap yaz