Alberto Moravia – Düzen Adamı

Moravia’nın en bilinen metinlerinden biri. Savruk gibi dursa da her bir bölüm Marcello’nun yaşamının farklı dönemlerine denk geldiği için ailenin ortadan yavaş yavaş kaybolmasını, okul yıllarının hızla geçmesini ve yetişkin bir adamın hezeyanlarını sıkı bağlarla örülü bir şekilde bulmamız şart değil, sonuçta akıl hastanesine yatan babasını ziyaret eden Marcello’nun bu ziyaretten yetişkinlik yıllarının korkularını türetmesi ve babasını bir daha hiç düşünmemesi mümkün, yine de anlatıcının karakteri inşa ederken derin tahlillere girişmesi, Marcello’yu tek bir yönden ele alması karakterden çok tip incelemelerini andırıyor, daha da önemlisi anlatıya nefes aldıracak alan bırakmıyor. Dizginlerin sıkı sıkıya tutulduğu bir anlatı var elde, karakterin gelişimini kendince kurduğu gerçeklik algısının içinden görüyoruz, diğer karakterlerin saflık derecesine varan iyi niyetleri de Marcello’nun iç yüzünün ortaya çıkmasını engellediği için anlatı belli bir doğrultuda ilerliyor, belki de karakterin karakterliğini gösterdiği bölümle de bitiyor. Kendinden başkasını da düşünebiliyor adam, kurşunu yedikten sonra. Başa dönelim, Marcello çocukken nesnelere hayran, her şeyi elde etmek istiyor ve eline geçirdiklerinin büyüsüyle, hayranlığıyla mest oluyor. En büyük arzusu bir silaha sahip olmak, yasaklanmış nesneyi elde edebilmek için olmadık işlere de girişecek ama okula başladığı sırada, henüz evden dışarı çıkmayan bir çocuk. Bahçedeki yaprakları kesip düşürdüğü zaman tuhaf bir hazla doluyor, güç ve adalet duygusu tarafından ele geçirilince hedefi büyütüp hayvanlara geçiyor ve hazzı artırıyor. Zalim ve delice eylemler masumiyeti ortadan kaldıran ilk örnekler olduğu için mühim, bu suçluluk duygusunu hayatı boyunca taşıyacak Marcello, yine de elde ettiği güçten vazgeçmek istemeyecek. Kertenkele katliamından sonra komşu çocuğu Roberto’yu da yanına çekmeye çalışarak davranışını normalleştirmeye çalışacak, eğer başka bir çocuk da kertenkele öldürmek isterse vicdan azabı çekmeye gerek kalmaz. İstemiyor ama Roberto, hayvanlara zarar vermenin kötü bir şey olduğunu söylüyor ve zorlamalara karşı çıkıyor. Dayak yedikten sonra evine yollanıyor tabii, Marcello’nun insafı yok. Kısa bir süre sonra bahçede hareket eden yaprakları sapanıyla taş yağmuruna tutuyor, dalları Roberto hareket ettiriyorsa iyi bir hedef. Kedi, ölü üstelik, hareketsiz yatıyor. Marcello Tanrı’nın huzurunda yemin ediyor, hayvanlara ve bitkilere bir daha dokunmayacak, eğer yaptıklarını itiraf ettiği annesi kızarsa. Babası annesinden oldukça büyük, sinirli bir adam, akıl sağlığı yerinde değil, anne de davetlere gitmek dışında yaşamla pek ilgilenmediği için Marcello’nun sosyal modeli yok, kendi kendini biçimlendiriyor, üstelik annesinin ölü kedi olayına hiçbir şey dememesini şiddet eylemlerini sürdürmek için sebep olarak kullanmaya başlıyor. Okula başladığı zaman işler iyice karışıyor, sınıf arkadaşları kibar Marcello’yu aşağılayarak kıza benzediğini söylüyorlar, okul çıkışında kıstırıp etek giydiriyorlar en sonunda. Marcello kendini savunamıyor, diğerlerinin saygısını kazanmak için okula silah getireceğini söylese de inandıramıyor kimseyi, Lino olmasa etek faciası büyüyecekken kurtuluyor. Lino zengin bir Amerikalının şoförü, tatildeki patronunun evinde kalan eski bir rahip, çocukları taciz ettiği için Tanrı’nın yolundan kovulmuş. Marcello’yu etekle görünce aklı gidiyor ve çocukla biraz konuştuktan sonra silah verebileceğini söylüyor. Kaldığı eve gittikleri zaman kendini zor tutuyor, çocuğu evine bırakırken bir daha karşılaşırlarsa çocuktan kaçmasını istiyor ama diğer yandan da aynı yerde bekleyeceğini söyleyerek kaçarcasına uzaklaşıyor. Marcello’nun yaşamını kesin olarak belirleyecek olaylar ikinci buluşmalarında gerçekleşiyor, yine aynı eve gittikleri zaman adam tabancayı ortaya çıkarsa da kaba kuvvete başvuruyor ve çocuğu korkutuyor. Marcello için eylemlerinin en büyüğü, silahı alıp adamı vuruyor ve yaşamına devam ediyor. Birkaç nokta önemli, Marcello cilve yapan kadın rolünü oynamaktan rahatsız olmadığını ve normal olmak adına toplumla birlikte çürümek istediğini anlıyor, hastalıklı bir topluma uyum sağlarsa sağlıklı olduğunu kendi kendine ispatlayabilir. “Hissettiklerine dayanarak, hâlâ o çocuk mu, yoksa sonradan olmak istediği ve olduğuna inandığı tamamıyla normal bir adam mı olduğuna karar verecekti.” (s. 70)

On yedi yıl sonra gazeteleri araştırarak geçmişte işlediği cinayete dair bilgileri okuyarak normalleşme çabalarını sürdürüyor, üstelik II. Dünya Savaşı gereksindiği kaos ortamını sağladığı için daha rahat. Faşistlere katılmayı istemesinin altında hakikat sonrasının izleri var: “Zaten hakikat, herkes açısından bariz olan, herkesin inandığı ve tartışmasız olduğunu düşündüğü bir şey değil de neydi?” (s. 75) Çoğunluğun peşinden gitmesi, herkes gibi evlenmek istemesi ve faşist iktidarın bürokratlarıyla görüşüp bir komploya alet olması anormalliğini ortadan kaldırmak istediği için, insanlara çektireceği acı önemli değil, herkesin arasında eriyip gitmesi yeterli. Topluluk halindeki insanlar çekici, vasatın içinde düşünecek pek bir şey yok ama insanlardan pek de hazzetmiyor Marcello, halkın arasına karıştığı zaman duyduğu tiksintiye engel olamıyor. Hızlı geçişlerin yanında anlatı zamanının oldukça yavaşladığı bölümler de var, örneğin toplu taşımaya bindiği zaman insanlarla ilgili düşüncelerine yoğunlaşıyor Marcello, faşistlerle görüşmeye ve müstakbel eşi Giulia’nın evine gittiği zaman da. Gizli görevi veren devlet yetkilileri kurguyla uyumlu, Giulia ve annesiyse karikatür gibi karakterler. Marcello’nun iyi bir insan olduğunu baştan kabullenmişler, sorgulamıyorlar, Marcello iyi biri olduğuna nasıl karar verdiklerini sorduğu zaman aldığı cevaplar o kadar saçma ki eşelemiyor hiç, ilişkilerini sürdürüyor. Normalleşme çabalarının acı verici ölçüye varmasının da etkisi var tabii, annesinin köpekleriyle birlikte giderek eskiyen bir yaşamı sürdürmesi ve babasının akıl hastanesinde faşist bir yöneticiymiş gibi davranması kendilik algısını iyice belirsizleştiriyor, daha da önemlisi babası gibi delirmekten korktuğu için normallik adına daha uç eylemlere girişiyor. Çocukluğunda babasının deli olduğunu söyleyen hizmetçilerin sözlerindeki doğruluk payı Marcello’nun kalıtsal bir akıl hastalığı olduğunu imliyor, babasının frengisinden çok daha fazlası var muhtemelen.

Evlenip Paris’e gittikleri zaman üniversiteden eski bir hocasını buluyor Marcello, birlikte çalıştığı suikastçılara adamı gösteriyor ve görevini yerine getiriyor. Atmosfer değişiyor birden, Giulia’nın aşkı çok büyük, Marcello pek bir şey hissetmiyor, ta ki hocasının eşiyle tanışana kadar. Kadın Giulia’yla birlikte olmak isterken Marcello’nun kendisine âşık olduğunu anlıyor, dörtlünün arasındaki açmazlar giderek büyüyor ve nihayetinde aşkına karşılık bulamayan Marcello hocasının ve eşinin ölüme gitmesini engelleyebilecekken hiçbir şey yapmıyor, üstelik hocası Marcello’nun ne kadar iyi bir insan olduğunu anladığını söylemişken. Faşistlere savaş açan cephenin bir parçası haline gelen yoldaş hoca katledildikten sonra savaşın son yılları geliyor, Marcello’yu yine büyük değişimler bekliyor, bu kez şansa ağırlık vermiş Moravia, zorlama karşılaşmalar kırılma noktalarını açığa çıkarıyor ve Marcello kendi yıkımına doğru yürümeye başlıyor, Giulia ve kızıyla birlikte.

Geçtiğimiz yüzyılın ilk kırk beş yılına odaklanıyor anlatı, akıl sağlığı bozuk bir çocuğun büyüme süreci üzerinden dönemin çarpık ortamı, despot rejimin yarattığı terör eleştiriliyor. Psikolojik tahliller Marcello’nun kişiliğini inceden inceye biçimlerken diğer yandan ketliyor da, gelişimin başka yollara sapmaması çatışmaların etkisini oldukça azaltıyor, karakterin gidebileceği başka bir istikametin yokluğu anlatının zenginleşmesini engelliyor. İyi roman tabii, Moravia’nın insanları ilginç, dönemin ruhunu da başarıyla aktarıyorlar. Okunsun, hoş.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!