Said Mahran hapisten çıkar çıkmaz Nebeviyye’yle İliş’i düşünür, dört yıllık hapis hayatından sonra onları nasıl öldüreceğini hayal eder, Sena’nın ne olacağı ikinci plandadır. İç sesi italiktir, anlatıcılığı devraldığı bölümlerde geçmişine gömülmez başta, o an hissettiklerini dile getirir. Geçmişi esas anlatıcı eşeleyecektir ama en başta değil, esaretten kurtulmanın heyecanı diridir, ayrıntılara boğulmayız hemen. Hata var bir de, esas anlatıcının bölümünde birinci tekil şahıs kipli bir cümle var. Hoş görebiliriz, başka pek bir hata yok ama karakterlerin aşırı teatral konuşmaları çeviriden kaynaklanıyorsa ne yaparız bilemiyorum. Avi Pardo metni İngilizceden çevirmiş, nitelikli bir çevirmen ama suyunun suyunda kaybolan bir şeyler var gibi geliyor okurken. Arapçadan çevrilseymiş keşke, iyi çevirmenler de var üstelik. Zafer Ceylan geliyor aklıma ilk, daha da vardır, neyse, gizem bir süre çözülmez, adı verilenlerin kimlikleri, Mahran’la ilişkileri adım adım kurulur. “Said Mahran” adını da Mahran mahalleye döndüğü zaman tanıdığının seslenmesiyle öğreniriz, böylece anlatı bir süreliğine bulmaca niteliğine bürünür, en azından birkaç bölüm boyunca. İliş’in ayaklara kapandığını öğreniriz, belli ki Mahran’ın adamı, ne iş yaptığını bilmeyiz, ihanet ettiğini öğreniriz bir. Mahran’ı karşısında bulunca kısa kesmesini ister, el koyduğu para yokmuş gibi davranır. Belanın kokusunu alan komiser de mekâna damlamıştır, ortalığı yatıştırmaya çalışır. Mahran hesap sorma işini sonraya bırakıp kızını görmek istediğini söyler, onca yıldan sonra babasının karşısına çıkan Sena yabancı bir adamdan başka kimseyi görmez karşısında, babasını tanımaz. Mahran kitaplarının bir kısmını alıp oradan ayrılır, şeyhinin yanına gider. Ali el-Cüneydi sembollerle konuşan bir adam, Mahran’ın babası müridiyken oğlunu da getirerek şeyhten istifade etmesini sağlar. Yıllar sonra yine şeyhinin karşısına çıkar Mahran, çocukluğun o saf ve mutlu günlerini bir anlığına anımsar, sonra şeyhle konuşmaya çalışsa da şeyh sadece abdest alıp Kuran okumasını ister. Kısır diyalog defalarca tekrarlanır, Mahran kutsal kitaba elini sürmeden geçici barınağında kalmaya başlar. İç monoloğundan bir zamanlar öğrenci yurdunda kaldığını, üniversitede okuduğunu öğreniriz. Önemli bir bilgi, zamanında alt sınıftan çocukların üniversiteye alınmadığını, okulda hademe olarak çalışan babanın ve yakın arkadaşı Rauf İlvan’ın çabalarıyla öğrenimine başlayabildiğini düşünür. İlvan’ın olduğu bölümlerde Devrim’den öncesiyle sonrasının kıyasını görürüz, İlvan bir zamanlar devrimci bir hukuk öğrencisiyken kanaat önderliği yapar, toplantılarda hak hukuk paralar, sonrasında önemli bir gazetenin yazarı olunca zenginleşir ve eleştirdiği kodamanlardan biri haline gelir. Mahran’ın biraz da emrivaki bir şekilde karşısına çıkmasıyla on yıl öncesini hatırlar, arkadaşını arabasına alır ama başından bir an önce savma niyetindedir. Eski günlerden konuşurlarken Mahran sunulan bütün yiyecekleri tüketir, açlığını dindirmeye çalışırken İlvan’ın küçümseyici bakışlarıyla karşılaşır. İlvan bambaşka bir adamdır artık, Mahran’a yardım etmek istemez, biraz para vererek yollar. Kırılır Mahran, zamanında yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen dostunun değişimine inanamaz. Zenginlerin evini birlikte soyarlarken, sonrasında Mahran yakalandığında destek olmuşsa da dünya değişmiştir, yeni düzen yeni zenginlerini yaratmıştır. Devrim’in eleştirisini sermayenin bir elden bir ele geçmesi ekseninde kurar Mahfuz, Mahran’ın İlvan’ı soymaya kalkmasıyla bir zamanların devrimcilerinin yeni sermayedarlar, zulüm kaynakları olduğunu imler. Mahran kovulduğu eve geri dönüp karanlıkta değerli eşyaları seçmeye çalışırken ışıkların yanmasıyla şaşkına döner, elindeki silahıyla karşısında dikilen İlvan olacakları öngörmüştür. Onurunu hiçe sayar Mahran, yalvarır, İlvan’ın verdiği parayı geride bırakarak evden kaçarcasına uzaklaşır. Kahve faslı başlıyor sonra, Mahran’ın sıklıkla uğradığı kahvede Bay Tarzan bir zamanlar birlikte iş yaptıkları Mahran’a yakınlık gösterir, intikamını alması için silah verir. Sık sık geçmişe döner Mahran, bir zamanlar devrimci gençleri örgütleyen İlvan’ı da düşmanlarının listesine ekler, kendisine ihanet eden yardımcısı ve eşi gibi onu da öldürmeye karar verir. O sırada Nur’u görür, bir zamanlar yüz vermediği Nur zengin bir adamı soymak için plan yaparken karşısına çıkan Mahran karşısında tutulur, eski aşk canlanır. Mahran’ın tekkede kalmasına gerek yoktur artık, Nur’un evinde kalıp eylemlerini oradan yürütür. Nur onun için subay üniforması diker, kamufle olmak için üniforma şart. Dolandıracağı adamın arabasına binmeden önce nereye gideceklerini söyler, Mahran gelip silah zoruyla adamı soyar, arabayı çalar. Nur’a kalsa birlikte çok mutlu olacaklar, uzaklara gidip rahatça yaşayacaklar ama Mahran’ın alması gereken intikam adamı rahat bırakmıyor bir türlü, birlikte gideceklerinin sözünü verse de tutulması zor bir söz bu, özellikle İlvan gibi bir adamla savaşmaya niyetlendiyse. İlk hata İliş’in evinde. Kısa süre önce aşağılandığı eve geri dönerek karanlıkta karşısına çıkan adama ateş eder Mahran, mahalleyi ayağa kaldırsa da kaçmayı başarır. Ertesi gün yanlış adamı vurduğunu öğrenir, ziyaretinden sonra İliş ve Nebeviyye’nin o evden taşındıklarını bilmediğinden masum bir adamı vurur. İlvan’ın evini bastığında da düşmanının yerine kapıcıyı vurduğunu öğrenir gazetelerden, iyice batar. Nur çılgına döner, oldu olacak kendisini de vurmasını istese de çemberin iyice daralmasını umursamayan Mahran durmak bilmez, savaşını sürdürür.
Bay Tarzan’ın yanına ikinci ve üçüncü gidişinde dükkâna sokulmaz Mahran, kuytuda konuşurlar. Sivil polisler ortalıkta dolaşıp Mahran’ı ararlarken ortalıkta görünmesi doğru değil, bir süre gizlense iyi olacak. Nur’un evi mezarlığın yanında, izbe bir yerde olduğu halde her gece orada kalması da riskli. Son cinayetten sonra Nur kayboluyor zaten ortadan, ev sahipleri gelip kira için bağırırlarken Mahran tekrar şeyhinin yanına giderek açlığını dindiriyor, uykuya doymaya çalışıyor. İlvan’ın gazetede yazdığı yazılar güvenlik güçlerini alarma geçirmiş durumda, Mahran arkadaşlarından halkın kendisini desteklediğini, mücadelesinde yanında olduğunu öğrense de doğru adamları bir türlü vuramadığı için kendisine duyulan sempati giderek azalıyor, sonuçta öldürdüğü insanlar emekçiler, suçları yok. Zenginlerle mücadelesi takdir görüyor ama, yoksul halk bu yüzden destekliyor Mahran’ı. Arada bir hata daha, italik olması gereken bölümde esas anlatıcıyı izliyoruz. Edisyonda problem var. Araya bunu sokmuşken bazı metaforların gereksizliğinden de bahsedeyim, Nur’la Mahran üniforma hakkında konuşurlarken Mahran’ın Nur’a duyduğu minnetin ardından tavanda bir pervanenin çıplak ampulle seviştiğini görürüz. Neden? Mazmun belli, Nur’la Mahran’ın ilişkisi pervaneyle ampulü çağrıştırır da Mahfuz’un pek başvurduğu bir anlatım biçimi değil bu, şeyhin sesinin zamana benzemesinin dışında başka bir benzetme, metafor, imgeli anlatım yok metinde, biraz sırıtıyor açıkçası. Yine neyse, Nebeviyye’yle ilişkileri yine bir anımsama sürecinde ortaya çıkıyor, ikisi de toplumun dibinden geliyorlar, aynı yoksulluğu ve umudu paylaşarak evleniyorlar, gelecekten umutlular ama Nebeviyye eşine ihanet ediyor, ihbarcı İliş’le birlikte hırsızlıktan edinilen servetin üzerine konuyorlar. Detayları, Nebeviyye’nin ihanetinin sebeplerini öğrenemiyoruz, Mahran derinlemesine düşünerek empati kurmuyor, ihanetin üzerinde dönüp duruyor. Sonuçta öldürmek istediklerini öldüremeden mezarlıkta kıstırılıyor, şahane bir son. Mahfuz’un anlatımı, ışıkların kararması, boşluk pek hoş.
Mahfuz, Devrim’le ilgili hayal kırıklıklarını Mahran’ın yaşadıkları üzerinden anlatıyor, diğer metinlerinde daha sert bir şekilde eleştirdiği mevzu burada intikam hikâyesine bulandığı için o kadar sert değil, bu yüzden Karnak Kafe kadar iğneleyici değil bu metin, kahramanın yolculuğuna dair bir roman olarak değerlendirilebilir. Arka plan Mısır’ın yakın tarihine dair önemli detaylar sunuyor tabii, sırf bu yüzden okunası.
Cevap yaz