Yasmina Reza – Ne Mutlu Mutlulara

İç içe geçmiş yaşamlar. Evli çiftler, sevgililer, anneler ve babalar, çocuklar, hikâyeleri çizgisel zamana dahil, bunun yanında ayrı bir zaman aralığından da bahsedebiliriz, her bir karakter için farklı türde odaklanmalar kullanılmış. Örneğin “Robert Toscano”ya bakalım, ilk hikâye, her hikâye başlıktaki karakter tarafından anlatılıyor. Süpermarketteler, hafta sonu alışverişi, sepete konan ürünler üzerine tartışıyorlar, peynirin çeşidi yüzünden Robert sinir krizi geçirmek üzere. Çikolata tabletini rafa geri koyuyor, sesi biraz yüksek çıkınca eşi Odile özür dilemesini istiyor ama yılların birikimi patlama noktasına gelmiş, özrünü içten dilemeyince eşi marketin derinliklerinde kayboluyor. Robert’in yazısını yetiştirmesi lazım, zamanı yok. Adım adım yükselen tansiyon itiş kakışa neden oluyor, Robert’e göre kadınlar erkeklerin kılcal damarlarına kadar sızarak ipleri ellerine alıyorlar, damara basmak onlar için keyifli. Arabaya biniyorlar nihayet, öykü bitiyor. Birkaç dakika içinde çiftin ne kadar gergin bir ilişkiyi sürdürdüklerini görüyoruz, zaman çizgisi pek kısa. “Odile Toscano”da ilişkilerinin genel bir muhasebesini yapıyor Odile, pek kısa bir ânı durum değerlendirmeleriyle, anımsamalarla genişletiyor. Fikirlerin, eşyaların, insanların, her şeyin Robert’i sinirlendirdiğini düşünüyor, birlikte dışarı çıktıkları zaman pişman olsa da eşinin babalığını seviyor, çocuklarının üzerine titreyişinden memnunsa da bir alışkanlığı sürdürdüğü belli, uykuya dalmadan önce bile tartışıyorlar, Robert ışığı kapamak istiyor ama Odile karşı koyuyor, çekişiyorlar, oğulları Antoine’in oyuncağını bulmak için uğraşıyorlar sonra. Çocuğuna karşı da sabrı tükenmiş Odile’in, yaşama sıkışmış da kurtulmaya çalışıyormuş gibi davranıyor. Reza’nın karakterleri bir şekilde asılı kalmış insanlar, işlerinin, evlerinin, çengellerinin ucunda salınıyorlar, en yakınları bile dokunamıyor, kurtulacak gibi değiller. Diyaloglar noktalama işaretleriyle ayrılmamış, metinler külçe halinde, biçim de bu sıkışmışlığı simgeliyor. Odile’in patlama noktasını Robert’ın azarlamasıyla görüyoruz, Antoine’e bağırdıktan sonra Robert eşini uyarıyor, Odile kendine zorlukla hakim oluyor. Öykünün sonunda yatak faslı, fırtına dinmiş, bir süre duvarları seyrediyorlar, ardından dönüp Robert’a sarılıyor Odile, Robert’ın eli de kalçalarda. Bir kıvılcımlık ömrü olan sakinlikleri cinsel çekimin etkisiyle sürüyor, yıpratıcı ilişkileri böyle sürüyor. Akrabalık bağından Blot çiftine geçeyim, Robert’ın kayınpederi Ernest küllerini nereye koyacağını düşünüyor. Kutuda durabilir, bir yere serpilebilir, üzerinde düşünecek. Mutfakta gazete okumaya çalışırken eşi Jeannette gürültü yaptığı için kızıyor, mutfakta oturmak zorunda değil oysa, tam da kahvaltıyı hazırlarken Jeannette. Antoine’in kardeşi, Ernest’in torunu Simone yaşlıları gelecek zamana konmuş başka devrin insanları olarak tanımlayınca gururlanmış Ernest, torunu bir dâhi, kendisi yaşama veda etmeye hazırlanırken torunu yaşama atılacak, dedesini gururlandıracak. Küller ne olacak? Babası har vurup harman savurmuş Ernest’in, anlık düşünceler, geçmişin parçaları aklına geliyor, ölüm geçmişi şimdiye getirirken geleceği ortadan tamamen kaldırıyor. Jeannette şaşırıyor, eşinin yakılma isteğini ilk kez duydu o gün. Öylece söyledi Ernest, eşi kırıldı, adamın birlikte olmak istemediğini düşündü. Ölüm oysa, ölürken herkes yalnız, on evladı olsa bile yalnız Ernest, anlamış. “Canavar gibi” eşine göre, kısa süre sonra ölmeyecek ama ölümü bekliyor, o an aklında başka bir şey yok. Eşine kalsa birlikte gömülürler, Ernest istemiyor bunu. “Jeannette evlilik hayatımızın kötü yanlarını sonsuza kadar silmek isterdi. Eskiden geceyi dışarıda geçirdiğimde, temizlikçi kadın gelmeden, pijamalarımı giyilmiş gibi buruştururdu. Karım, kötü dillerin ağzının payını vermek için mezardan medet umuyor, öldüğünde bile bir küçük burjuva kadını olarak kalmak istiyor.” (s. 59) Cama vuran damlaları fark ediyor Ernest, düşüncelerinden algılarına geçişi çok hızlı, evliliğini düşünürken okuduğu bir kitaba, oradan evdeki eşyalara yoğunlaşabiliyor. Eşinin eskiden yemeklerin içine koyduğu baharatlar, cebindeki sigara, tavan lambası. Her şey kaybolacak, kendisini de bir nesneymiş gibi duyumsuyor Ernest. “Şeyler yok olmak için vardır.” (s. 61) “Jeannette Blot”ta bu kez diğer gözden bakarız dünyaya, Jeannette kızı Odile’in tavsiyesiyle yeni bir kıyafeti denemek için görümcesi Marguerite’le birlikte mağazaya gider, aynada kendini korkunç bulur. Ernest’in bakışlarından uzağa düştüğünün farkındadır, uzun süredir hayaletten farksız. Hayatında bir erkek yokmuş gibi. Ernest korkunç, düzenbaz bir erkek, kıskançlığı aşka yakın ama kırk sekiz yılın ardından asıl istediğinin Ernest olmadığını anlayan Jeannette için çok geç. “Tıpkı doğup batan gün gibi, tekrarın yanılsaması içinde yaşıyoruz.” (s. 126) Marguerite abisini biliyor, görümcesinin haline üzülüyor bir yandan, kadına bir şeyler başarmanın zevkini tattırmak istiyor. Araba sürdürecek. Jeannette’in pratiğe ihtiyacı var, ıssız bir yerde sürse alışır. Gidiyorlar, Marguerite kadına ne yapması gerektiğini anlatıyor, başlarda iyi süren Jeannette görümcesinin uyarılarına rağmen panik yapıyor ve bariyerlere çarparak durabiliyor. Şok ânı. Sorun yok, ilk deneme için iyi. Asıl sorun Ernest’in fenalık geçirmesinde. “Robert Toscano”, tekrar. Ernest’in tabutunu morgdan çıkarıp arabanın bagajına yüklüyorlar, Jeannette cenaze arabasına binmeyi reddediyor, içten içe büyüyen bir tepki belki. Robert yerine getirmesi gereken bir görevde, başka bir şey hissetmiyor. Yolda gömülme üzerine konuşurlarken ıssız bir mezarlığa, özellikle eşinin memleketi olan Bagneux’ye gömülmek istemediğini düşünüyor, Jeannette’le Ernest arasındaki tartışmaları hatırlıyor bir de. Zamanında kadın bir fincan kahveyi eşinin üzerine boca edip kadınlık hayatını öldürdüğünü söylemiş, Ernest öyle bir şeyin varlığından ilk kez haberdar olmuş gibi şaşırmış. En azından kendi annesiyle babası mutluydu. Öyle miydi? Annesine soruyor, kadın ortalığın iyi koca kaynamadığından bahsediyor. Sevginin sıcaklığıyla sarılmamış evlilikler yüzünden mi onca mutsuzluk? Çocuklar sevginin yokluğunda katılaşıyorlar, Simone’un başarısızlığı sürpriz olmayacak. Tabut yakıldı, biraz kül, kavanoz. “Odile Toscano”, tekrar. Vasiyeti gereği babasının küllerini bir nehre dökecekler, Marguerite, Odile ve Jeannette. Küller dünyaya karışıyor, kavanozun taşındığı çantanın atılmasına karşı çıkıyor Jeannette, kullanacak. Var olan bir şeydi, çantada taşıdılar bir süre, artık yok. Geriye kalanları kullanmak yok olana bir nevi üstünlük sağlıyor belki, kadın bu üstünlüğün keyfini çıkarmak istiyor. Karakter çözümlemelerine yer vermiyor Reza, önemsizmiş gibi görünen davranışlar, küçük olaylar üzerinden insanlarının psikolojilerini oluşturuyor, kısa cümlelerle kurulan kişilik özellikleri de biçimle uyumlu. Çok iyi bir denge var öykülerde, karakterler aynılaşmadan kendilerine özgü nitelikleri yansıtabiliyorlar.

Tek bir ailenin öyküleri bunlar, aileyle bağlantılı birkaç karakter daha var, onların hikâyeleri bambaşka. Kadın karakterlerden birinin otobüste geçen öyküsü örneğin, yıllar önce çekimine kapıldığı Igor’la tekrar karşılaştığı zaman kadının o zamanki yaşamı olduğu gibi geri geliyor. Aralarında cinsellikten başka bir şey yok, Igor’un kabalığa varan davetlerini geri çeviremiyor kadın, hayır demeyi bilmediği için aralarındaki bağ yaşamın hayhuyunda kopana kadar ilişkileri devam ediyor, sonra evlilik, çocuklar, yaşam sürüyor. Otobüs yolculuğuna kadar. Tekrar karşılaşıyorlar, kadın muhabbet etmek istemese de Igor’un sorularına cevap vermeden edemiyor. Evet, evli. Çocukları var. Otobüsten inerlerken pek bir şeyin değişmediğini duyumsuyor bir tek, adamın kolundan tutup çekmesine karşı koymuyor, her şey başa sarıyor bir anlamda. İçinden çıkılamayan döngüler siliniyor ama tamamen yok olmuyor öykülerde, sadakatsizlikler bir nevi alışkanlıktan fazlasını ifade etmiyor. Takılı kalmış insanlar, aynılık.

On sekiz insanın öyküleri. Birbirlerinin öykülerinde belirebiliyorlar, sadece isimleri geçebiliyor, muhtelif. Reza yaşamları birbirine dokundurmuş, kurgusal açıdan. Aralarındaki boşluğun uğultusunu her öyküde duyuyoruz. Hüzünlü. Okunası. Bir de “roman” olduğu söylenmiş bu metnin, roman olarak da görülebilir.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!