Gont Adası büyücüleriyle ünlü, en ünlüsü ejderhalar efendisi ve Başbüyücü Çevik Atmaca. Bu adam hakkında epik şarkılar yazılmış, hikâyesi kulaktan kulağa yayılırmış, herkes bu adamın maceralarıyla büyürmüş falan, halk hikâyeciliği mitik bir figürü enine boyuna biçimlendirerek destansı bir karaktere çevirmiş. Çevik Atmaca’yı çocukluğundan itibaren izlemeye başladığımızda gerçekten de büyük işlerin adamı olacağını anlıyoruz. Annesinin Duny adını verdiği çocuk bir yaşına gelmeden annesini kaybedince babasının insafına kalıyor. Baba biraz kaba saba, sığır bir adam, çocuğa sevgiyle yaklaşmıyor pek, teyzenin özeni daha mühim. Teyze büyüyü bir ölçüde bilse de cadılığı kaba bilgiye dayalı, yeğeninin birtakım büyü sözlerini ezberleyerek yaptığı hokus pokuslardan etkilenerek -keçileri falan çağırıyor çocuk, ileride de aşağılamak için “keçi çobanı” diyecekler buna- çocuğun mayasında büyü olduğunu anlıyor, diğer çocuklara söylememesi şartıyla yeğenine birkaç numara öğretiyor. Kendi büyüsünden etkilenmediğini görünce korkuyor da biraz, anlıyor ki çocukta sezilenden çok daha fazlası var, mühim bir şahsiyet haline gelecek. Anneyle ilgili hiçbir bilgi yok bu arada, teyzenin cadılığı ve babanın sığırlığı ele alınırsa anneyle ilgili serinin ilerleyen bölümlerinde bir şeyler öğreneceğiz diye düşünüyorum. Neyse, cadı kadın Denge ve Düzen hakkında hiçbir şey bilmiyor, kadim güçlere dair hiçbir bilgisi yok, ezberindeki birkaç şeyi çocuğa öğreterek, çocuğun da çok hızlı ilerlediğini görerek memnun oluyor. Bu Denge ve Düzen olayı Tao olsun, Zen olsun, düşünsel disiplinlerin ilkel hallerine benziyor. İleride ayrıntılarıyla incelenecek, ben bir buzağıyı mandaya çevirmenin Düzen’i bozacağını, bu yüzden pek kimsenin bu tür işlere girişmediğini söyleyeyim.
Çevik Atmaca sihri öğreniyor, büyüyor, o sırada komşu adalardan Kargad İmparatorluğu askerleri basıyor mekânı. Yerdeniz pek çok adadan oluşuyor, Gont merkeze yakın bir ada. Neyse, askerler yamaçtan yaklaşıyorlar, Gont’ta saklanmayan elli kadar adam gelenleri karşılamak üzere bekliyor. Basan sis Çevik Atmaca’ya bir fikir veriyor, sisi koyultup işgalcileri bilinmeyenin tam orta yerinde hapsediyor. Yerliler mekânı iyi bildikleri için adamları bir bir indiriyorlar, en sonunda kaçıyor askerler, sislere gömülüp yavaş yavaş telaşlanmaya başlamaları çok iyi anlatılmış. Çevik Atmaca köyünü kurtarıyor ama sahip olduğundan çok daha fazla enerji harcadığı için katatonik bir hale geliyor, içi boş bir bedene dönüyor adeta. Olanları duyan bir gezgin beliriyor sonra, Sessiz Ogion. Dağları durduran, depremleri sona erdiren bilge bir adam. Çocuğu kurtarıyor, kulağına ismini fısıldıyor: Ged. Bu isim bahsine bu noktada girebilirim sanırım, Yerdeniz’de bir varlığın birden çok ismi olabiliyorsa da varlıkla özdeşleşmiş tek bir isim önemli, büyücüler bu ismi bilerek o varlığı etkileyebilecek büyüleri yapabiliyorlar, aksi halde hiçbir şey yapamıyorlar. İsminiz biliniyorsa saldırıya açıksınız demektir. Bu isim olayı binlerce yıl öncesinden gelen bir kutsallık taşıyor aslında, en bilinen örnek Dede Korkut’un isim koyma olayı. Ogion’u bir nevi Dede Korkut olarak görebilirsiniz, büyü yapan cinsten. Neyse, “ad bahşetmek” olayı bu açıdan önemlidir, “Adınızı bahşeder misiniz yiğidim?” falan denir mesela, bahşederseniz kendinize çok güvendiğiniz anlaşılabilir, saftirik olduğunuz düşünülebilir, sonuçta özünüzün sözcüksel yansımasını kamuya sundunuz, başınıza bir iş gelebilme ihtimali arttı. Kendi bileceğiniz iş, ben vermem. Gece tırnak da kesmem, kesersem çöpe möpe atmam, biri bulup büyü müyü yapar. Bunlar çok tehlikeli işler yani. Bu Ogion izin alıyor aileden, Ged’i eğitmek üzere kendi mekânına götürüyor. Rünleri, lisanları, büyüleri öğretiyor, bu sırada adanın lordunun kızıyla tanışıyor Ged, kızın gazına gelip ustasının kütüphanesinden bir kitap yürütüyor, boyunu aşan bir büyü yapınca Ogion’dan paparayı yiyor. Ged’in bu büyüyü yapmasının sebebi Ogion biraz da, adam aşırı dingin ve bilgelik için sessizlik gerektiğini söyleyerek Ged’in sınırlarını zorlayacak hiçbir öğretiye girişmediği için Ged sıkıntıdan patlayacak hale geliyor. İki seçenek sunuyor Ogion, diyarın en büyük büyücülerinin yetiştiği Roke Okulu veya kendi yanı. Gitmek istiyor Ged, bir gemiye atlayıp tavsiye mektubuyla birlikte yola çıkıyor. Kürek çekmeyi öğreniyor, gemideki çocuklarla muhabbet ediyor falan, sosyal yeteneklerini geliştiriyor. Okula varışı maceralı, sonrasındaki eğitim hayatı da öyle. Başbüyücü Nemmerle çocuğun gücünü seziyor, arkadaşları da Ged’in özel biri olduğunu anlıyorlar. Düşman ediniyor tabii, soylu bir aileye sahip Jasper Ged’i aşağılıyor, diğer bir arkadaşı Vetch’in orta yolcu çabaları sonuç vermiyor, aptalca bir şekilde dolduruşa gelen Ged bir ölü çağırma büyüsü yaparak açtığı kapıdan öte alemlerin iblislerinden birinin de gelmesine sebep oluyor. Nemmerle gelip kurtarmasa az kalsın ölecekken gücünün büyük bir bölümünü harcayan Nemmerle ölüyor ne yazık ki, yeni müdür de Ged’i pek tutmuyor çünkü sorumsuzluğu yüzünden hem iyi bir büyücü öldü, hem de kapıdan geçen gölge her an, her yerde Ged’i takip edip en sonunda avlayacağı için çocuğa sadece bir süreliğine göz kulak olacağını söylüyor. Ged’in yediği herzeleri ve sonuçlarını düşünürsek son derece gururlu, bir o kadar da sorumsuz bir gencin bencilliğinden bahsedebiliriz, bu bencilliğin anlatılma biçiminden de. Hızlı bir olay akışı var, karakterler pek derin değil, rollerini oynayıp ortadan kayboluyorlar, daha sonra tekrar ortaya çıksalar da yine aynı şey. Le Guin’in ilk dönem metinlerinde böyle bir tür hafiflik var, son üç kitapta meseleler daha da derinleşiyormuş, bakalım.
Dört yılın sonunda Ged mezun oluyor, bir adanın büyücülüğünü yaparken ejderhaların mekânını tek başına basarak en büyük ejderhayı -ejderhanın adını eski metinlerden yola çıkarak sağladığı sağlam bir tahminle bularak- saldırmamaya ikna ediyor. Ejderha, Ged’in peşindeki gölgenin adını vermek istese de Ged güvenmediğinden öğrenmiyor adı. Sonrasında Ogion’u yanındayken karşılaştığı kızla ve kızın kocasıyla rastlaşacak, daha doğrusu bu ikisi Ged’i gölgeden kurtaracaklar ve kendi saçma ilişkilerinde üstünlük sağlamak için kullanacaklar, Ged oradan da uzayacak. Gölgenin adını öğrenme şansı eline geçtiği halde yine şansını kullanmayacak üstelik. En sonunda denk geldiği Vetch’le birlikte yollara düşerek gölgesini arayacak, dünyanın sonuna doğru giderek koyu bir karanlığın kalbine girecek, kumlaşan denizin üzerinde gölgesiyle karşılaşacak ve doppelgänger kaynağına dönecek. Işıkla karanlık birleşecek, efsaneler gerçeğe dönerek bir varlığın iki farklı yüzü tek bir bedende yaşayacak. Sonrasında Ged bir yerlere gidecek, nereye gittiğini metnin sonunda yer alan kısa değinmelerden öğrenmeye çalışacağız, sırada Atuan var mesela.
Le Guin’in birkaç metnini okudum, onlara göre bu çok yüzeysel bir fantastik macera olarak duruyor şimdilik. Büyü sistemi, coğrafya, halklar, kozmogoni iyi yaratılmış, umarım mevzuya daha çok karışırlar da felsefi tartışmalara gark oluruz. Efsane serinin ilk kitabı işte, ben daha yeni okuyorum, okunacak çok şey var çünkü.
Cevap yaz