Doyma Ânı’nda anlatıcı Doppler etkisinin tarihe yansımasını fotoğraflar ve mektuplar vasıtasıyla açıklar. Şudur, X’e 1 birim uzak olmakla 10 birim uzak olmak arasında zaten birimlerin kendi zamansallıkları kadar bir fark vardır, ayrıca X’e yakınlığın verdiği bir ayanlık, açıklık da vardır. X’e yakın tarihli daha kapsayıcı, doğrudan kaynaklar söz konusudur mesela, sözlü, yazılı ve görsel, o kaynakların alımlanışı 1 birimlik uzaklığın meseleye bakışını da belirler, modern metodoloji daha isabetli çıkarımlara yol açsa da yakınlık bir nevi dönemsel berraklığı da sağlayabilir. Hearn ömrünün son döneminde Japon vatandaşı olup yeni memleketinin okullarında verdiği derslerle, özellikle Klasisizm ve Romantizm kıyaslamalarıyla sık dalgaların etkisini gösteriyor. Dört dersin notları derlenmiş bu kitapta, yüz yıldan fazla bir süre önce akımlara bakış nasıldı, piyasanın okurlara püskürttüğü metinlere nasıl yaklaşılırdı, iyi bir okurun iyiliği nereden gelirdi, ilginç konular. “Okuma Üzerine” nam ilk bölümde çok az kişinin gerçekten okumayı bildiğini söylüyor Hearn, beğeni ve ayrımsama için hatırı sayılır ölçüde edebiyat deneyimine ihtiyaç var, canavar gibi okuyan bazı insanlarda bu yok. Ortalama okur misal, salt hikâye için okur, okuduğuna dair basmakalıp görüşleriyle can sıkar. Anlatım biçimini, tekniği es geçen okuma değersizdir, kurmacalar tıpkı bilimsel bir metin gibi okunmalıdır zira iyi bir kurgu da bilimsel eserlerin niteliğine sahiptir, büyük yaşam biliminin ilkelerine, insan doğasının bilgi birikimine göre yazılmıştır. Diyor Hearn, ortada Biçimcilik, Yapısalcılık yok daha. Verilere göre İngiltere’de altı binden fazla kitap yayımlanıyormuş her yıl, sayı yüksekmiş ama halkın nitelikli okurluğu o günkü kadar düşük olmamış hiç, metinler de yerlerde sürünüyormuş çünkü iyi bir kitap yazmaya üç, beş, on yıl vermek yazarın açlıktan ölmesi demekmiş, oysa formülle yazılan metinler iyi sattığı için güruh oraya yönelmiş. Kârının optimize edildiği edebiyat yeni ve dandik biçimiyle fırtına gibi eserken eğitimli bir gencin seyri belli, önce kendisini hemen disipline sokacak, piyasanın yönlendirmesine kapılmayacak, okuduğu metinlerin arasını açacak biraz ki bir metnin etkisi diğerine devrilmesin. İyi bir editör iyi bir örnek: büyük yayınevlerine gelen on altı bin dosyayı lektörler eliyorlar, profesyonel okurlardan sonra editörler bir bakışta değerlendiriyorlar, çok azı ikinci okumaya kalıyor, daha da azı üçüncüye, nihayetinde bir veya iki dosya basılıyor. Yöntemde pek bir değişiklik yok aslında, hâlâ kullanıldığına göre işlevsel ama nitelikliyi gözetme kısmı tartışılır. “Tüm büyük yayınevlerinde bu gibi bir durum yaşanmakta; ama maalesef bugün bütün edebi eserler aynı ciddiyetle değerlendirilmiyor. Artık daha ziyade halkın sevdiği şeye göre değerlendirme yapılıyor ve halk en iyi olanı sevmiyor.” (s. 15) Teknik çağında durum bu, Hearn çözümü çocukluğun biçimlenmemiş zihninde buluyor, derinlemesine okumak sadece metinle ilgilenmek demekse bütün dikkati toplamanın yanında sırf metnin yapısını çözümleyecek zamazingoları gözetip kafanın diğer şalterlerini kapatmalı. “Doğal ve aynı zamanda bilimsel okuma yöntemi, çocuğun yöntemidir. Bununla beraber, büyüdükçe kaybetmeye meyilli olduğumuz şeyi, üstün sabır yeteneğini gerektirir ve sabır olmadan hiçbir şey, okumak bile, iyi bir şekilde yapılamaz.” (s. 16) Çok az okurun üçüncü veya dördüncü sınıf eleştirmen olabileceğini söylüyor Hearn, bunun yanında “okumak” öğrenilebilir, iyi eleştirmenlerin metinlerinde neye nasıl bakılacağı mevcut. Okunacak nedir peki, bir kereden fazla okuma isteği uyandırandır, halkın takdiri metinlerin unutulmamasını sağlasa da nitelik bağlamında mükerrer okuma kıstastır. Okumalar arasına zaman konmalı da bakmalı, büyüyen zihinle eşit ölçüde büyüyorsa bir metin, iyidir. Fark edilmeyebilir, sanatçı sanatında iyi olup olmadığını anlayamayabilir zira halk o sıra kuşa bakmaktadır, ölümünden çok sonra keşfedilen sanatçılar nadir değildir bu yüzden. İyi metnin, iyi yazarın er geç keşfedileceği düşüncesi iki yüzyıl öncesinde kalmıştır sanıyorum, yaşarken kanona dahil edilen yazarların sayısı giderek azalıyor çünkü dinamikler farklı, harala gürele estetiği revaçta olunca normal. Sermayenin etkisi, John Lubbock’un yüz kitaplık listesi günümüzde de okurları yönlendirebilir ama listeden esinlenip kendi listelerini oluşturan diğer düşünürlerin, sanatçıların önerdikleri kitaplardan pek azı kıymet görmüş çünkü farklı zihinler için aynı kanalın geçerliliğinin mümkün olmamasının yanında tayfacılık da söz konusudur zannediyorum. Arada bir iki nitelikli metin kaçarsa kaçsın, çözümüm şöyledir: sosyal medyada çiçek böcek olup birbirlerini hunharca övenlerin kitaplarını almamak. Utanır insan övülmeye veya övdürmeye, övesi gelen özelden övsün. Neyse, Yunan hikâyelerini içeren her metnin okunmasını öneriyor Hearn, bütün edebiyat tarihi bu hikâyelere düşülmüş dipnottur çünkü. Fransızcasından okunacak metinleri öneriyor, Almanca çevirisinden okunacak metinleri öneriyor, kendi listesini de araya sıkıştırıyor yazar. “Öneriler dışında söylenecek az şey kaldığı için, her birinizin iyi bir Shakespeare kopyasına sahip olmanız ve başta bütün cümleleri anlayıp anlayamadığınızı umursamadan onu her yıl bir kez okumanız gerektiğini düşünüyorum; o anlayış ileride bir gün edinilebilir.” (s. 32)
“Kurguda Doğaüstünün Önemi” aslında düşlere övgü, tekinsiz atmosferin yaratılmasının doğaüstüne açtığı yol ve “ruh”, yazarın kâğıtla iletebildiği etki. “Ruhlara ister inanın, ister inanmayın, ruhani edebiyatın tüm sanatsal unsurları düşlerinizde mevcuttur ve onları nasıl kullanacağını bilen kişi için bu düşler hakiki bir edebi malzeme hazinesi teşkil eder.” (s. 38) Uzak Doğu edebiyatında bile aynı işleyişe denk gelmiş yazar, bir dizi Çin ruh hikâyesinin Fransızca ve İngilizce çevirilerini okumuş, hikâyedeki olayların her zaman düş görüngülerine karşılık geldiğini fark etmiş, Japon hikâyelerinde de aynı mevzu. Batıl korku ve doğaüstü düşlerle ilişkili, bilimsel psikolojinin henüz çözemediği düğümlerde okuru yerinden sıçratmanın gizleri var. Undine‘den ve Poe’nun metinlerinden bahis var, Lovecraft’in kozmik dehşetleri henüz çıkmamış piyasaya, ölülerin ipeksi yürüyüşlerinden devşirilen korku otuz yıla çağ atlayacak ama ne yazık ki göremeyecek bunu Hearn, “Japonya’nın Poe’su” değil de başka bir şeyi olabilirdi.
“Biçime İstinaden Romantik ve Klasik Edebiyat Üzerine” son ders, en ağırı. Şöyle özetlenebilir, modern Avrupa’nın tümünde geleneksele bağlı yazarlar dili sabitlenmiş ve mükemmelleştirilmiş olarak görüyorlar, oysa dil evrim sürecinde, biçimsel deneylerin önü açık, yeni bir şey yapmaya çalışanların önünde keşfedilmemiş bir dünya var ama Klasik tarzın ağırlığı özgürce hareket etmeyi zorlaştırıyor. Orta yolun en iyisi olduğuna dair bir atasözünü alıntılıyor Hearn, ortanın da kötü olduğunu söylüyor zira yeniyi marjda aramalı, sınırları kırmaya çalışmakta. “Aşırılıklara, şiddetli aşırılıklara çok güçlü bir inancım var ve ister edebi, ister bilimsel, dini veya politik olsun, bu dünyadaki tüm ilerlemelerin sadece aşırılıkların yardımıyla elde edildiğine oldukça eminim.” (s. 60) Cüret istiyor, deneyeceklerin cesur olması lazım, gerçi üretmekten ne bekleniyorsa tavır ona göre gelişir, tersi de geçerli. Her aşamada gelenek öne çıkarak ivmeyi yavaşlatıyor ama her yenilgiden güç kazanıyor yenilikçiler, klasik kanatta yer alan babalara rağmen: üniversiteler, dinî unsur, aristokrasi. Tarz işidir aslında, o haliyle yaşama, çağa karşı koyuştur, farklı bir sestir yenilik, diğer kanatta çok az farklılaşan sesler bütünü vardır, ancak uzmanlar tarafından ayrıştırılabilir. Eleştirilebilecek yanı yeninin: “Gerçek şu ki, Avrupa’daki binlerce genç, sırf romantizm onlar için en düşük direnç istikametini temsil ettiği için romantik olmak istiyor. Klasik kurallara göre bir şey yapmak, hatırı sayılır miktarda edebi eğitim ve edebi sabır gerektirir. Ve bu kişiler, büyük romantiklerin çoğunlukla kural yıkıcı olmalarına rağmen, kendi yeni kurallarını koyabilen insanlar olduklarını unutuyorlar. Demek istediğim, şu anda Avrupa’da, hem Fransa’da hem de İngiltere’de, romantik eğilim, hiçbir neden ve hiçbir iyi netice olmaksızın, tüm kuralları bir kenara atmaktadır. Bunu yapmak isteyen kişiler, romantizmi kolaya kaçışla karıştırıyorlar ve başarabildikleri tek şey, edebiyatta genel bir bozulmadır.” (s. 74)
Güncelliğini koruyan dersler, ilgilisi kaçırmasın.
Cevap yaz