Jacques Rancière – Kelimelerin Mekânı: Mallarmé’den Broodthaers’e

Mallarmé bir şiir yazar: “Bir Zar Atımı Asla Ortadan Kaldırmayacak Rastlantıyı”. Kozmik sabitlerden başka her şeyin zar atımına bağlı olduğunu da anlatmaz aslında, bir şiir ne anlatırsa daha fazlasını anlatır ama konu bu değil, şu. Bunun gibi on iki levha, Broodthaers sergiliyor. Şiirin kapladığı alan, şiirle kaplanan alan, anlamın doldurduğu alan, anlamın dışında kalan alan söz konusu. Rancière inceliyor. “Bu karşılaşma, sanatta modernite diye tabir edileni ve onun politik açıdan ortaya sürdüklerini yeniden düşünmeye de davet eden, kelimeler ve mekân arasındaki ilişki hakkında, daha kapsamlı bir tefekkür kapı aralar.” (s. 5) Leonardo da Vinci’nin plastik sanatlara önem verme “kabahatini” geçersiz kılan bir sanatın mucidi Mallarmé, Broodthaers’e göre çağdaş sanatın kurucusudur, kurucuya saygı duruşu olarak bu okunamaz ama “yeri” düşünülebilir anti-plastik sanata dair öğretiyi ortaya çıkarmıştır Broodthaers. Metinsel ve plastik olanı özdeş kılan mekânı düşünür Rancière, Valéry’nin sözlerini anımsar: Bir düşünce figürü mekâna ilk kez yerleştirilmiştir Mallarmé’nin şiirleriyle. Bunun yanında Leonardo da Vinci’yle Mallarmé arasındaki karşıtlık ifade edilir edilmez kaybolur çünkü özdeşliğin ve zıtlığın nedeni muğlaklıktır, dilden daha öncelikli bir yapının yokluğu kelime-idea ile plastik form arasındaki ilişkiyi yine sözcüklerle ifadeye yol açar ama Broodthaers muğlaklığı ortaya çıkarmak için kelimeleri plastik karşılıklarına dönüştürerek dilin anlam zorunluluğunu ortadan kaldırarak sadece mekânı işler. Örneğin şiirin son bölümünde yer alan “yıldız”, “bekleme”, “şüphe”, “parlaklık” gibi kelimelerin/kavramların dizgisi belli bir şekli, nesneyi ortaya çıkarıyorsa kelimeler koyu bloklara dönüştürülerek “şiirin hareketi” ortaya çıkarılır, “kelimelerin çağrışım gücüyle ruha çizilen sanal mekân” ve “grafik düzenin oluşturduğu maddi mekân” ortaya çıkarılır. Broodthaers’in göstermek istediği kelimelere ait özel bir mekânın olmadığıdır, kelimeler ve uzam vardır, mekân plastik ve anti-plastik için ortaktır. Paradoksu çözebilmek için sanatta moderniteye ve estetik-siyaset ilişkisine odaklanır Rancière, 19. yüzyıla kadar kabul gören sanatların mütekabiliyeti konusunu ele alarak her sanatın kendi özerk mecrasını ve ifade formunu fethetmeye yönelik modern görüşün bu mütekabiliyeti ortadan kaldırdığını söyler. İki boyutlu yüzey, kalemler, boyalardan başka resim malzemesi, sesin saf kaynaklarından başka müzik malzemesi yoktur, modernist teorinin kilit taşıdır bu. Postmodernizm bu paradigmaya karşı çıkar ama bir yandan da varlığını onaylar, böylece modernist şemanın aslında hiçbir zaman geçerli olmadığına dair eleştirileri de engeller, yoksa bir şairin yazının plastikliğini keşfetmesi veya bir ressamın idea ve kelime resmetmesi mümkündür. Modernist paradigmaya topyekûn karşı çıkılır, sanatların yöntemleri ve maddesellikleri birbirine karışır, sonuçta sanatsal olmayan da sanatı, hayatı kuran formlardan ayrı değildir. Broodthaers bu görüşü ters okumayla ortaya çıkarır, yazının ve mekânın ortaklığını kesintiye uğratarak ortaklığın varlığını gösterir. Mallarmé modernitenin imgeye karşı olduğunu söylerken şiirinde sadece sözcüklerin mekânını değil, çağrışımlar yoluyla anıştırdığı diğer sanatların performanslarını da ortaya koyar, “yıldızlar alfabesi” ile imgenin kâğıt üzerindekini halini ortaya çıkarır. Satırlar kaldırılmış kadehleri imler, satırların görsel biçimleri takımyıldızlarını ve kadehleri işaret eder, şiirin yapısı sanatlar arasındaki geçidi görünür kılar. “Cemaatin sembolikleştirilmesi” der buna Rancière, yatay mekânın üzerinde tarım işçileri toprağı sağdan sola, soldan sağa sürerek ücret alırlar, mürekkep bu mekânda gazetenin üzerine akar, bu mekân türü madeni para gibi elden ele geçirilebilir, oysa Mallarmé “müşterek ihtişamın düşey mekânını” ortaya çıkarır. Formların, dolayısıyla hayatın devrimi eylem halindedir, kolektif cenneti müjdeleyen eylem siyahla beyazın dağılımındaki anlam hiyerarşisini yıkar. “Sanatın bundan böyle normlarla yönetilmediği, onun sözleriyle, rüştünü ispatladığı, kendini sanat-olmayandan ayırdığı yerde, bunu ancak kendini sanat-olmayanın başka bir formuyla özdeşleştirerek yapabilir. Böylece Mallarmé’nin şiiri dünyanın nesnesi ve mekânsal bir taslağı haline gelir.” (s. 23) Sanatla sanat-olmayanın özdeşliğini kurmak için sanatsal ve sanatsal olmayan biçimler arasında seçim yapar Broodthaers, Mallarmé’nin kolektifleştirdiği sanatı yeni bir kolektiflikle birleştirmeye karşı çıkar, eserin sınırları dahilinde kalarak “estetik komünizm”in ortak yüzeyini kullanmaktan kaçınır, yeni bir sanatın formülünü ortaya koymak ister. Bunun için aşmak istediğinin dinamiklerini kullanarak şiiri plastikleştirir, biçimi şiirin bir imgesi olarak sunar. “Artık yıldızlar alfabesinden ziyade yeni bir hayata form veren form söz konusudur.” (s. 29)

Muhteşem şeyler anlamamışız gerçekten, devam edeyim. Broodthaers’in bahsedilen paradoksu ortaya çıkarabildiği, kelimeleri ve imgeleri karşı karşıya getirebildiği yüzey Rancière’ye göre esas sanat yüzeyidir. Unsurlar birleşir, uyumsuzluklar çarpışır, bir piponun resminin gerçekten bir pipo olmasıyla olmaması ihtimali bir aradaysa bu imkânsızlıktan doğan sanat sürrealisttir, anlamın iki halinin de sorgulanmasını sağlayan Broodthaers’in en sevdiğidir. Sağduyunun alıştığı algılama biçimlerinin yanında başka algı alışkanlıklarına da yol açar ki bu tam olarak Eric R. Kandel’in “düşey biliş”ine denk geliyor sanırım, Magritte’in bir tabloda kelimelerle imgelerin aynı töze sahip olduklarına dair söyledikleri de yine farklı algılama biçimlerinin alımlanışını düşündürür. “Bir şemsiyenin gergedanla yan yana düşüşü diktir,” dediğimizde zihinlerde patlayan havai fişeklerle sözcükleri karartılmış, grafiğe indirgenmiş veya bir şekilde oynanmış şiirlerin patkütleri birbirine benzer. Bunları sağlayan sanatçı herhangi bir mecranın sanatçısı değildir artık, malzemesi, kullandığı mekânı eşsizdir, örneğin eserinde ressamın her renkten olduğunu, mimarın taştan yapıldığını ve bir tilkinin matbu karakter olduğunu düşünebilir. Köpekbalığı Metinleri‘nde kesik harflerin ortaya çıkardığı köpekbalığı ilk sayfada oldukça küçüktür, sayfaları çevirdikçe harfler artar, haliyle harflerin ortaya çıkardığı canavar büyür, büyür ve kitaptan fırlayacak hale gelir en sonunda, bu da yüzeyin radikalleşmesi anlamına gelir ve iyi bir buluştur. Harflerin anlamları yadsınır, kelimelerinki ortaya çıkmaz bile. “Kelimeler, gösterge değerlerinin ötesinde artık geçerli değildir ve onları taşıyan yüzey onları başka bir şeye dönüştürmez. Eğer Broodthaers’in işinde kelimeler fiziksel şeylerin görünümü alıyorsa, bu yalnızca, okul kitaplarındaki gibi, kelimelerin şeylerle nasıl bir ilişkisi olduğunu açıklamak içindir.” (s. 35) Kelimeler “şeyleşir”, okunamaz hale gelir, şiirin pratikleştirilmesi Rancière’ye göre tam da rastlantıyı ortadan kaldıran zar atımıdır. Marx’ın “meta fetişizm”, Lukács’ın “şeyleşme” dediği mübadele biçimine karşı çıkmak için iyi bir araçtır aynı zamanda, sanatın politik belirlenişini, ederini ortadan kaldırarak şeylerin kısıtları olmadan da sanat eseri üretilebileceğini gösterir. “Mallarmé ticari, iletişimsel ve demokratik mübadele ekonomisinin karşısına başka bir ekonomiyi, yani kolektif görkemin ekonomisini kuran şiir altınını koymuştur — bu altın herhangi bir materyale vurulmuş tinsel damgadan ibarettir.” (s. 38) Tüketim toplumuyla sanatın suç ortaklığı karşısında siyah çizgilerin sadece siyah çizgiler olduğunu göstermek, sanatın biçilenden başka bir değere sahip olduğunu anlamak Mallarméci yöntemle mümkün olduğu gibi tersi de mümkündür tabii, Banksy’nin milyon dolarlık tablosunu paramparça etmesinin ve paramparçalığın hâlâ maddi değerinin olmasının anlamı sanat formlarının değere sıkışmışlıktan kurtulabilecekleri ve kurtulamayacaklarıdır, formların karışımı sonucu ilki, ayrışması sonucu ikincisi ihtimal kazanacaktır.

Evet. Sanat konusunda düşündük, bir şiirin sözcükleri kara kara çizilince neler olabileceğini de gördük, Rancière meseleye yine bambaşka bir yerden bakarak ufkumuza iki bulut, bir deniz kondurdu. Kısacası bir çizgi sadece bir çizgi değildir ve bir çizgi sadece bir çizgidir, sanat ikisi arasındaki belirsizlikte, kararsızlıkta gizlidir.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!