Dünyanın en tırt mevzusuyla alakalı mükemmel bir anımı anlatmak isterim, tam 12 saat öncesinden. Yeni bir ücretli öğretmen geldi, işlemlerini yapıyorum. “Terazi’siniz siz.” Terazi olmadığımı söyledim. “Kesin İkizler.” Değil. “Balık?” Kova olduğumu söyledim. “Yemin ederim aklıma ilk o gelmişti.” Tebrik ederim. Bu Bertrand çok parlak bir eğitim hayatından sonra bunlara sarmış, işi çözüp deneme tadında bir metin çıkarmış ortaya. “Belirsizlik” bölümünde müspet bilimler üzerine olur olmaz hayaller kurulduğunu söylüyor, kesinlik arayışı bilimle tatmin edilse de belirsizliğe de kesinlikle ihtiyacımız var. Nesnel bilgiler edinmek belirsizliklerden çok daha bunaltıcıymış, Güneş sistemiyle diyalog kurma çabası insan üzerine bir şeyler söylemeye devam etmemizi sağlarmış, belirsizliği gökyüzünde arayacak kadar uçuksak makul. Anlamadığım için kesiyorum, uzun uzun futbol konuşan insanlarla aynı ölçüde ziyanda Zodyak insanları, dandik genellememle devam edip birtakım uydurmalara başvuracağım, olayın aslı da uydurma olduğu için pek bir şey fark etmeyecek. Koç’la başlayalım, sürünün başına geçer, koyunların kendisine ait olduğuna inanır. Çobandır, efendimizdir, liderlik eder. Fevridir, kafasını öne eğer, karşısına çıkana toslar. Kendi çizgisinde sonuna kadar kalmaz, en iyi konumu bulup atılır, dünyaya cepheden yaklaşır. Savaşlarda kapıları kırar, boynuzlarını tak diye yerleştirdi mi ayakları yerden keser, gerilip gerilip bırakıverir kendini, dökülür, bazen düşüncesizce davranarak kafa göz kırar ve koşmaya devam eder. Kılıç, balta, kasap bıçağı kullanmayı sever, sallamasını iki salladı mı etrafında kimse kalmaz, milleti bulmak için çayırın bir ucundan diğer ucuna dek gezinir ama toz kondurmaz da kendine, başı dik aşar mesafeyi, bulduğunu önüne katar. İnatçıdır, eşini suya yuvarladığı görülmüştür, geri geri gitmesi hayra alamet değildir. Marlon Brando, Bismarck, Van Gogh gibi meşhur kişiler Koç’tur, yenilgiye uğrarlar da isimlerini bırakırlar geride. Koç bir duruştur, bir tavırdır, insanın ne olduğunu alenen gösterir. Benim abim Koç mesela, normal bir abi. Bu özelliklere hemen her tanıdığım uyduğu için kimin Koç olup olmadığını ayırt edemesem de şu an dünyanın çoğu Koç olsa gerek. Doğru bildiği için onca yanlışı yapan başka bir burç bilmiyorum.
İkizler hep aynı kişi değildir, başkası da değildir, Merkür’ü çift sanan Mısırlılar yüzünden İkizler’dir. Hareketlidir İkizler, ağzı iyi laf yapar, gençtir veya genç kalmıştır, ilkel tepkileri vardır. “İkizler kadını reddetmeyi bilmez ama pek ender olarak kendisini verir. İkizler erkeği de farklı değildir.” (s. 25) İkizler’den çok şikayet edilir, pervasız ve gamsız dallamalar olarak İkizler’in namı almış yürümüştür, sitem edildiğinde şaşırırlar, aslında lütuftur onlarla birlikte olmak veya konuşmak. Uğraştırır, can sıkar, diğer burçlardan bir farkı yoktur açıkçası. Yengeç mesela, dandiklikte bir dünya markasıdır. Hayalci, kaprisli, değişken, sinir bozucu. İç dünyası yoğun ve dağınık, kafayı bir türlü toplayamadığı için belli bir çizgide ilerler de aklından. Kendine ve çevresine kapanabilir, tek işi kendine bakmaktır belki, o âna dek şeylerin ne hale geldiğini, kendinin de bir şey olarak ne hale geldiğini düşünür, yapmacıktır, hastalığa açıktır. En yakınlarını kanser eder mesela, yorar, ruhunun kilidi bir kendisinde olduğu için arayanları oyalar. Aslan en sığır üç burçtan biridir. Demokrasi tutkusu vardır da sadece iç dünyasında, farklı sesleri eşit ölçüde dinlese de kafasının içinde duyduklarından hangisine kulak -beyin?- vereceğini bilmez. Narsisttir, birinci olamadıysa ikinci olmayı kabul etmez, her şeyi kazanmak ve aşmak ister, müdür olamayacaksa da müdür yardımcısı olabileceğini düşünür, üstelik başarılı da olacaktır çünkü tutkuludur, tuttuğunu koparır, Aslan’dır o, hikâyeyi kendine göre eğip büker, üstünlük kurmaya çalışır, rezil bir burçtur yahu.
Başak ağırdır, çılgın bir plandan bahsedildiğinde ilk Başak karşı koyacak, yapılacak işin daha sakin bir şekilde yapılabileceğini söyleyecektir. Akıllı ve düzenlidir, düzgün bağlanmamış kravatları keşfeder, titizdir. “Başak yanılmaz, başak genellikle haklıdır, başak her zaman haklıdır, başak çok çabuk çekilmez olur.” (s. 37) Kendinden nefret eder de yaşamayı sürdürür, varlığı ortadan kalkarsa arkada bırakacağı iktidar boşluğunu düşünür. Ailede, arkadaşlıkta veya ülkede küçücük bir zafiyet bile görmek istemez, hemen toparlamaya çalışır. Yokluk çekmeyi sevmezmiş, acıdan uzak dururmuş. Yahu bunların tamamı aynı bencilliğe varıyor. Neyse, içgüdülerle haşır neşir olmaktan kaçar, davranış neyse insan odur. Karşısındakini tarttıktan sonra geri çekilir, açılıp açılmayacağı bir diğerine kalmıştır. Başak sağlıksızdır, hep ölmek üzeredir, kabızdır, burnu akar, üşür, kıt zekâsıyla etki almaya çalıştıklarınca makaraya alınabilir veya alınmayabilir, Başak’ın hali sadece burcundan gelmediği için her ihtimal mümkündür. Bir gün tokatladığını ertesi gün öper misal, esrarlıdır, küçük mucizeler yaratabilir. Chaotic neutral denebilir mi? Akrep var, üç burçtan ikincisi. zehri kendini de öldürebilir, hiç umursamaz, iğneyi şak diye basıverir kişilerinin ruhuna. İz bırakır, tırnaklarıyla deşer, bildiğini okur Akrep. Seks onun için bir oyuncaktır, zaman geçirme aracıdır, seksçildir. Sinirleri müthiş gerilebilir, bu durumda kopardığı fırtına uzun süre durulmaz. Gerçekten çok ilginç öfke patlamaları yaşayabiliyor bunlar, kimse ne olduğunu anlamadan kapıyı vurup çıkabilir. Özeleştiri de yapar, kendine iğne sallar. Sallar sadece. “İstesek de istemesek de alışmak zorundayız; akrep yeryüzünün en eski sakinlerinden biridir. Son gelen haberlere göre radyoaktiviteye de dayanıklıymış.
Kova’yla bitireyim. Bazı şeylerin çok basit, bazı şeylerin çok karmaşık olduğunu biliyoruz, aslında basit şeyleri karmaşıklaştırdığımızı da biliyoruz. Dün mesela bir olayı anlattım, arkadaşımın dediği: “Şunu bir baştan, doğru düzgün anlat, dediklerinden hiçbir şey anlamadım.” Oysa benim kafamda o kadar berrak ki konu, o niye anlamasın? Öyle değil, bu işin öyle değilliğini acı bir şekilde öğrendim, bazı şeyleri çok karışık anlattığımı ikinci kez uyarıldığım zaman anladım. Karmakarışık, biraz hızlı, kendi kurgumca anlatıyormuşum, sonra içimden aptal olduklarını düşünüyormuşum. Sorun bende gibi gözüküyor, klasik kurmacaya başvurmadan olmayacak bu iş. Başka ne özelliğim varmış, salmalıymışlar Kova’yı, istediği şeyi yapsınmış. Kısıtlanmaya gelemezmiş hiç, yalan söylediği vakiymiş de iyi çocukmuş, yürütürmüş işleri. Hoşa gitmek istermiş, daha geniş mekanlar, yaşamında ne lazımsa artık. Ben biraz huzur istemiştim mesela, bu dilekle ilgisi var mı bilmem ama huzurun iyi bir şey olduğunu anladım. Standartlardan ayrılmamak yerine göre kötü, şu konfor alanını elde edene kadar kıçımızın yırtıldığı malum, neden çıkacağız? Mozart olmayı Beethoven olmaya tercih edermişiz ki ben ederim, Arada sıklet farkı yok da parmak izi var, ikisi birbirinden çok farklı. Kendimizle vakit geçirmeyi severiz, mesela ben bugün bir sandalyeye rezalet bir ağızla şöyle söyledim: “La sandalya, senin işin bu, sandalyalık yapacan.” İnsan biraz üzülüyor ama alışıyor her şeye, avizeyle konuşan teyzeleri ve amcaları görmek alışmanın büyük bir kısmını hallediyor. “Zihin açıklığı ve ileri görüşlülüğü sıradan gerçekliklere tahammülsüzlüğüyle birleşince mükemmel bir sürrealist haline gelir. André Breton’un kova olmasının nedeni buydu.” (s. 60) Balık da, valla, işte, fıy fıy fıy yüzer durur bir akvaryumda, yepyeni bir dünyada var olacağını düşünürken aynı yere döner gelir, tekrar gider.
Burçlar hakkında azıcık gevezelik. Eh.
Cevap yaz