Joseph Kessel – Gündüz Safası

Kessel’in yazdıkları arasında en sevdiği metin, tam anlamıyla insani bir hava verebilmiş metne. Savunusunda anlattığına göre “okur avlamak için uçarılıktan hiçbir zaman fayda ummamış bir yazara uygun görülen ölçüyü aştığını” sanmıyor, gerçekten de pornografiye varabilecek mevzuyu amacında tutabilmeyi başarmışsa da iki eksik var zannediyorum, düalist bakışla ortadan ikiye böldüğü karakterinin tutkusunu cinsellik ânına değinmeden anlatır ki kendi dönemi için oldukça cüretkar bir metindir bu, okurlardan aşırıya gittiğine, müstehcenliğe vardığına dair şikayetler almıştır, haliyle o kadar da ileri gitmez. Gitse Séverine’in aldığı bedensel zevkin seksten önceki ve sonrasındaki anlatımıyla yetinmeyecek, ileri sürdüğü ikiliğin doğasını daha iyi anlatacaktı belki, hikâyeyi psikolojik tahlillere boğmaktan ötesine geçememiştir. İkinci eksikse bu ikiliğin revaçta olduğu son zamanların etkisi: Son yıllardaki nörolojik bulguların gösterdiği gibi tam bir ayrımdan söz etmek mümkün değil, bedenle zihin kusursuz bir biçimde ayrışmıyor. Romanda ayrışıyor, ilk bölümde Séverine’in çocukken maruz kaldığı saf kötülüğün esas hikâye için bir temel teşkil etmesi bedenin zihin üzerindeki hükümranlığını sabitliyor. Bu basitlikte bir çözümlemeyi yiyemem ama metin yüz yıl önce yazıldığı için yedim, Pierre’in aşkından ötürü neler olup bittiğini görmemesini yedim, yediklerimi yeri geldikçe söyleyeyim. Séverine tecavüze uğrar çocukken, eve gelen çilingir halt eder. İkinci bölümden itibaren Pierre’le Séverine’in mutlu evliliğinden sahneler görmeye başlarız, kadın eşine bakarken yanık enseye, güzel omuzlara biter. Biçimli ve sağlam. Birlikte ata binerler, Séverine açık yürekli olduğu için sevildiğini söyler, Pierre onaylar, eşinin en büyük zaafı olduğunu dile getirir. Daha başlarda kapanmaya başlamasına rağmen bir şeylerin ters gittiğini anlamayan Pierre’in saflığını yedim. İkilinin arkadaşlarıyla tanışırız, Renee Fevret bombayı ortaya atıp gitmek dışında pek görünmeyecektir, Husson’sa Séverine’in serüveninde genişçe bir yer edinecektir. Her şey Séverine’in ateşli, ağır bir hastalığa yakalanmasıyla değişir, kadın yapışkan sülüklerle delik deşik edilip hacamatlı vantuzlarla döşenirken doktor Pierre’in ortalıktan kaybolmasını yedim, 1930’lara gelirken şahane bir cerrahın bu tür tedavilere onay vermesi tuhaf. Kalmış mıydı bunlar o zamanlara? Séverine iyileşir, kendinden başka hiçbir şeyi düşünmemeye başlar, çocukluğunda kapattığı kapı da o sıra açılır herhalde. Pierre’den adım adım uzaklaşmaya başlar çünkü her şey çok belli, yaşamı çok sıradandır. “Bütün ömrünün yavan geçtiğini görüyordu; rahat, emin, ölçülü bir yaşayıştı bu.” (s. 23) Husson çiçek üstüne çiçek göndermiştir Séverine hastayken, en sonunda eve ziyarete gelir ve kadının üzerine çullanır. Séverine uzun süredir nefret etmektedir adamdan, feryadı basar. Kabullenmeye, daha fazlasına gelmemiştir henüz, bir iki şey daha yaşanmalı. Husson’un bir sohbette değindiği randevuevi bir, Fevret’nin bir arkadaşlarının fuhuş yaptığını söylemesi iki, Pierre’in şefkatinin ve sevgisinin sıkıcılığı üç, bunaltılardan bunaltılara sürüklenmeye başlayan Séverine eşini yine sever ama başka duyguları da tatmak ister. Kilidi Husson açmıştır bir kere, Séverine bol benzetimli hallerini içinden çıkarmaya başlar: “Hemen farkına varmadı bunun, fakat dış varlığını mutlak kudrete sahip kör kurtların kaynaştığı o gizli gölgeden ayıran bölme yıkılmıştı artık. Öteden beri içinde yaşadığı düzenli dünya ile, gücünü ölçmekte henüz ikircimlendiği bir içgüdü baskısı altında önüne açılan dünya arasında bağlantı kurulmuştu böylece.” (s. 50) Saatli bomba gibi kurulmuş bir travma, yedim. Oyun başlar, Séverine taksiye atlayıp Husson’un bahsettiği yere gider, Madam Anais ile tanışır. Tatlı bir kadındır Anais, yüzünde güller açar, Séverine’in kazandığının yarısını istediğini söyler. Müşterisi çoktur, bazıları deli gibi para saçarken cimrilerin başka meziyetleri vardır, gelen herkes iyidir. Diğer iki kız da iyidir, Séverine’le sevişeni bütün tereddütleri ortadan kaldırmakta bir adım attıracaktır kadına.

Gerisi giderek yükselen bir dalga. İlk gidişinde uzun süre duramaz Séverine, kaçar, ardından Pierre’in sevgisine sığınır ama her seferinde içgüdüsü baskın gelir ve mekana döner, arzusunun önüne örülen sevgi, bağlılık, şu bu duvarları birer birer yıkılır. Tek başına gezinirken rastladığı bir işçinin pis kokusuna, kir içindeki bedenine tutulur, adamın parasız olduğunu düşünerek cebindeki okkalı parayı çıkarıp verir ve yerin adıyla saati haykırarak uzaklaşır. O randevu kaçacak, sonrakiler sıradanlaşacaktır. Önce dümdüz bir adamın kaba davranışlarına maruz kalır, sonra lezbiyen ilişki, sonra sıradan bir adamla birliktelik, başkaları, önünü alamaz Séverine. Beşten önce evde olmalı ve Pierre’i karşılamalıdır, başlarda bu kurala dikkat ederken tam istediği hazzı veren adamlarla birlikte oldukça umursamamaya başlar. Bahanelerini sorgulamaz Pierre, uzun süredir sevişemediği eşini rahat bırakır. Aralarındaki huzursuzluk bellidir, sebebini bir türlü çözemeyen adam üstelemez, oluruna bırakır. Hayvan gibi adamlara denk geldikçe zevkten kafayı yer Séverine, bir ara çok ileri gittiğini düşünerek Pierre’i tatile çıkmaya ikna etse de okuduğu resimli dergilerden birinde randevuevinin reklamını görür ve zorla taktığı kilit tekrar açılır, o kilit tutmaz bir türlü. Marcel’le tanışmadan kısa süre önce gelen yazarla birlikte olmak istemez çünkü adam kibardır, entelektüeldir, istediği sertliği göremeyeceğini düşünen Séverine’in bir kez reddetmesi adamın üstelememesi için yeterli olur. Pierre’e benzetmiştir adamı Séverine, duyarlılık değil de hayvanlık bekler. Hippolyte’in gelişiyle aradığını bulacaktır, daha doğrusu Hippolyte’in arkadaşı Marcel’le. Sıradan bir adama benzettiği Marcel’in bedenindeki bıçak yaralarını ve alt çenesindeki altından dişlerini görünce kafayı yer resmen. “Dudaklarına yapıştı hemen. Altın kaplama dişlerini artık gizlemeye çalışmadığından, nefesteki sıcaklıkla madeni serinliği aynı anda duydu Séverine. Bu karışık tadı unutamayacaktı bir daha.” (s. 100) Marcel ve Hippolyte birlikte işledikleri suçlardan sağlam para kaldırırlar, Marcel sermaye haline getirdiği üç kadından da para kazanmaktadır, Séverine’e akıtır parayı da ikisi de tutulmuştur, para hemen aradan çıkar. Hippolyte arkadaşının halini anlatmak, biraz da Séverine’in gözünü korkutmak için kadını çeker bir gün, konuşur, arkadaşına yamuk yapmamasını ister kadından. Yamuk yapar Séverine, Pierre’e duyduğu sevgiyi dinç tutmaya çalışırken Marcel’den uzaklaşır, adama aklını kaybettirir. Kopamazlar artık, Pierre’in ameliyata gittiği bir gün Paris’te dolanırlar, Séverine suç dünyasına yakından bakar, mantığı devreye girince Marcel’den soğur. Gelgitin sonu yok açıkçası, Husson randevuevine gelip Séverine’le karşılaşınca değişiyor işler. Şantaj korkusu yüzünden cehennem gibi günler geçiren Séverine bir gün eve gelen mektupla birlikte harekete geçer, Husson’la Pierre’in buluşmalarını engellemek için bir süredir görmediği Marcel’e giderek bir iyilik ister. Buluşma yerinde Marcel saldırıya geçer, Husson’u tutturamayıp araya girmeye çalışan Pierre’e saplar bıçağı. Büyük olay, gazeteler yazmaktadır, insanlar konuşmaktadır, evin adresini öğrenip bu olaydan kısa süre önce gelen Marcel’i gazetelerde gören hizmetçi kız gidip de ihbarda bulunmaz, bunu yedim. Sonrası çorap söküğü gibi gelecek, Kessel hikâyeyi dank diye bitirecektir. İnsanın doğasını savunmada dile getirdiği gibi deşmiş, göstermek istediklerini göstermiştir, iyi bir sona tenezzül etmemiş gibi duruyor.

Tezli roman diyesiyim, işaret edilen şeyin gözden bir an olsun çıkmaması sorun. Kessel bu romanını çok sevdiğini söylemiş de kesinlikle en iyi romanı değil, çok öznel, başka bir şeye değen bir yorum onunki. Yine de Kessel işte, romanı okunur.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!